1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Gaileleri eğitimin kalitesi değil”
“Gaileleri eğitimin kalitesi değil”

“Gaileleri eğitimin kalitesi değil”

Öğretmen sendikaları, Eğitim Bakanlığı’nın Öğretmenler Yasası’nda yapmak istediği değişiklikleri ve eğitimin sorunlarını Yenidüzen’e değerlendirdi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER
KTOEÖS Başkanı Ozan Elmalı ve KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş, Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun eğitimin iyileştirilmesi kaygısıyla hareket etmediğini ve kendilerinin Öğretmenler Yasası’nı bir bütün olarak tartışmaya hazır olduklarını söyleyerek, Öğretmenler Yasası’nda yapılmak istenen değişiklik önerilerinin takipçisi olacaklarını ve Eğitim Bakanı’na karşı hukuksal ve eylemsel her yolu izleyeceklerini belirtti.

KTOEÖS Başkanı Ozan Elmalı, her çalışma alanında ortak dili oluşturmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun eğitimin iyileştirilmesi kaygısıyla hareket etmediğini söyledi.

Elmalı, “Belli oluyor ki Nazım bey ve hükümet gerginlik yaratarak toplumu ayrıştırmayı hedefliyor. Bunu; esas sorunları çözmedikleri için ve kendi üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmedikleri içın yapıyorlar. Toplumu esas sorunların değil bu gerginliklerin konuşulduğu bir noktaya getirip yanıltma peşindedirler” diye konuştu.

KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş de eğitim vizyonunun eğitim bakanlarına göre değişmeyen bir vizyon olması gerektiğinin altını çizerek, Çavuşoğlu’nun kendini yasaların üzerinde görerek, tercihini “siyasi zorbalıktan” yana kullandığını söyledi.

Maviş, “Yasa değişiklik önerilerinin etkin takipçisi olacağımız gibi, gaspçı Eğitim Bakanı’na karşı hukuksal ve eylemsel her yolu izleyeceğiz” dedi.

“Her çalışma alanında ortak dili oluşturmaya ihtiyacımız var”

Soru: Eğitim Bakanlığı Öğretmenler Yasası’nda bazı değişiklikler yapmak istedi, sizinle istişare edilmeden değişiklik yapılmak istenmesine tepki olarak eylem yaptınız ve bakanlığa girdiniz. Sonrasında Bakan’la görüştünüz, yasanın geneliyle ilgili çalışma yapmak için komite kurulmasını istediğinizi ilettiniz. Cuma Danışma Kurulu yeniden toplantıya çağrıldı, siz eyleme gittiniz ve danışmanlarınızla toplantıya giremediğiniz için toplantıya katılmadınız. Sizi bu noktaya getiren faktörleri değerlendirir misiniz?

Elmalı: Her çalışma alanında ortak dili oluşturmaya ihtiyacımız var. Despot yaklaşımlarla, “ben bu işi bilirim, benim dediğim olacak” yaklaşımı hiç bir şekilde sonuç vermeyecek. Nazım Çavuşoğlu’nun da tavrı, “ben bilirim, ben yapacağım, istediğim noktayı değiştireceğim” şeklindedir ve bunlar eğitimin iyileştirilmesi kaygısıyla alakası olmayan konulardır. Eğitimin daha kaliteli, daha iyi, daha verimli hale gelebilmesi için çoklu bir masaya ihtiyaç vardır; sorunları ortaya koyup, çözümlerini beraber bulmak lazım. “Sadece benim aradan cımbızla çektiğim 3-4 maddeyi görüşeceğim ve başka sorun yoktur” gibi bir argüman doğru değil. Nazım Bey çerçeveyi yanlış çiziyor, çerçeve oluşturulurken gaile eğitimin daha iyi olması gailesi değil. Gaile “daha az öğretmeni nasıl alırım ve AÖA’nin etkinliğini azaltırım”dır.

“Bakanlar Kurulu’ndakilerin ve vekillerin hepsinin kontenjanı varmış”

Binlerce insan sınava hazırlanıyor, öğretmenlik sınavlarının birinci aşaması 13 Ağustos’ta olacak. Bu insanlar da bilsin ki, Eğitim Bakanlığı mümkün olduğu kadar az sayıda öğretmen almak için plan yapıyor. Nazım Bey, yasa değişikliği yaparken, kendi yandaşlarını ve birinci derecede akrabalarını işe sokmak için kullandığı maddeyi değiştirmiyor, siyaset onu kullanmaya devam edecek, “ilk okullarda geçici öğretmenlik yapmak kadrolanmak için bir gerekçe olmayacak” demiyor. Kendi partilileri de dahil olmak üzere bana birçok kişiden mesaj geliyor, Bakanlar Kurulu’ndakilerin ve vekillerin hepsinin kontenjanı varmış. Bu kişiler, bu kontenjanları sınava girecek yüzlerce, binlerce öğretmenin hakkını yemeyi de göze alarak kullanmaya devam etmek istiyor. Bizi eylem noktasına getiren en temel faktör, Nazım Bey’in “ben yaparım”, “benim dediğim olacak” şeklindeki despot, diktatörce yaklaşımıdır. Bizimle kesinlikle hiçbir toplantı yapmadı, ayaküstü konuşurken sohbet esnasında bize A ve B sınıfıyla ilgili rahatsız olduğunu söyledi, biz de “konuşalım” dedik. İlk eylemden sonra kendisine “yasayla ilgili sıkıntıları, çalışma grupları oluşturalım, birlikte çözelim” dedik ama kendisi “ben sendikalarla görüştüm” diye lanse etmeye çalıştı.

“Eğitim vizyonu gelen giden bakana göre değişmeyen bir vizyon olmalı”

Maviş: Çalışmalarımızı Haziran ayında yaptık, 22 Haziran’da Nazım Çavuşoğlu ile KTÖS’ün görüşlerini paylaştık, 28 Haziran’da Nazım Çavuşoğlu ve toplumla ilköğretim ihtiyaç analiz raporunu da paylaştık. İhtiyaçları belirtirken okullarla sınırlı kalmadık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat yapısının da güncellenmesi gerektiğini hatırlattık.

Eğitim vizyonu gelen giden eğitim bakanlarına göre değişmeyen bir vizyon olmalı, kamusal nitelikli eğitim kalkınma planı çerçevesinde bir yol haritası izlenmeli. Hep benzer sorunları konuşuyoruz. Sorunlar birikiyor, çözüm bulunmuyor çünkü çözüme sondan başlamaya çalışılıyor. Şu anda Nazım Çavuşoğlu’nun da yapmak istediği budur. Önce Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat yapısının güncellenmesi gerekiyor. Elinizde sürdürülebilir bir eğitim planı olması gerekiyor. 2019’da eğitim şurası yapmaları gerekiyordu, pandemi derken yapılmadı. 2014’de yapılan şurada 11 komisyon, 319 kişi emek verdi ve 417 karar tasarısı hazırlandı, bir tanesi bile ileriye götürülmedi. Böyle bir yapı içerisinde, Nazım Çavuşoğlu gözünü öğretmenin haklarına dikti ve izlediği yol bizi çok rahatsız etti. Biz, yasadan doğan haklarımızı bir günde almadık, 1968 yılından beri sendikacılar uğraştı. 1985 yılında Eğitim Bakanı UBP’den Orhan Zeki Bilgehan’ken 14 Mayıs’ta Öğretmenler Yasası hayat buldu ve bir mutabakat vardı. Yüksek Danışma Kurulu da 1991’de Eşber Serakıncı bakanken oluşturuldu. O dönemde Bakanlık içerisinde öğretmenlerin ödev, hak ve sorumluluklarını, çalışma saatlerini demokratik bir şekilde tartışabilecekleri bir mekanizma yarattılar. Nazım Çavuşoğlu bu mekanizmanın ilk aşamasını çalıştırmadı. Bakanlık, iki sendikanın başkanları, genel sekreterleri yurtdışındayken teknik komite toplantısı yapıp tasarı üzerinde herhangi bir değişikliğe vesile vermeden sadece oylama yapmak istedi. Değiştirilmek istenen maddelerin gerekçeleri bile yazılmadı, gerekçe eylem günü basına gönderildi. Ne usul, ne istişare, ne de çalışma var.

“Çavuşoğlu’nun polis kordonuna ihtiyaç duyması düşündürücüdür”

Böyle bir tartışmanın içerisinde, Maliye Bakanı’na, Çalışma Bakanı’na ve Nazım Bey’e 1 Ağustos’ta bir yazı göndererek, “Yüksek Danışma Kurulu toplantısının ertelenmesi gerektiğini söyledik”, inat edip ertelemediler ve polis kordonuyla bu yasa tasarılarını oyçokluğuyla geçirip, Bakanlar Kurulu’na göndermek istediler. Bizim öfkemiz varsa, bunadır. Bir hafta önce, asgari ücreti belirleme noktasında Hasan Taçoy bir polis kordonu kurmadı, toplantıya girip görüşlerimizi söyledik. Nazım Çavuşoğlu’nun polis kordonuna ihtiyaç duyması bizler açısından düşündürücüdür. Sonrasında Yüksek Danışma Kurulu’nu Cuma yeniden topladılar ve bizim danışmanlarımızla katılmamıza engel oldular. Yapmak istedikleri değişiklikleri demokratik katılımcılık ilkesi çerçevesinde doğru bulmuyoruz. Biz Öğretmenler Yasası’nı bir bütün olarak tartışmaya hazırız.

“Eğitim Bakanı tercihini siyasi zorbalıktan yana kullanmıştır”

Soru: Bu haftaki ilk eylemden sonra polise çağrıldınız ve ifadeniz alındı. Cuma gün Yüksek Danışma Kurulu toplantısına danışmanlarınızla katılmanıza izin verilmemesini antidemokratik yaklaşım ve toplantıya katılım hakkınızın gasp edilmesi  olarak değerlerdirdiniz ve yasal sürecin çalıştırılacağını açıkladınız. Bundan sonra neler olacak?

Elmalı:Bağlı olduğumuz “Öğretmenler Yasası” değiştirilirken söz, fikir beyan etme hakkımızın üstelik polis kordonu oluşturarak elimizden alınmasını kabul etmiyoruz. Bu ancak diktatör rejimlerinde olur, demokratik rejimlerde diyalog ve ortak akıl oluşturma çabası ön plandadır. Sürecin tamamlanması için meclisin onayı öncesinde meclis alt komitelerinde de bu konunun görüşülmesi gerekiyor. Her aşamasında orada olmaya devam edeceğiz.Tabi ki bu arada hukuksal mücadele de sürdürülecek.

Maviş: Eğitim Bakanı kendini yasaların üzerinde görerek, tercihini siyasi zorbalıktan yana kullanmıştır. Sendikaların oluşturduğunu akil heyet ile sorunların çözümünü tartışmaktan korkmuş,  öğretmenin haklarını gasp etmek için polisin arkasına saklanarak kaos ve çatışma yolunu izlemiştir. Öğretmenini çalışmaz diye niteleyen Eğitim Bakanı’na, öğretmenin de güveni kalmamıştır. Güven inşa edilmeyen bir süreçte eğitimi yönetemeyeceği açıktır, istifa etmesi erdemdir. Bu dayatmalara karşı hukuksal ve eylemsel tüm yolları izleyeceğiz.

“Görevi vermeyen bakanlık kabahatlidir”

Soru: Çalışmayan öğretmenlerin çalıştırılacağı söylendi. Bu konuda tutumunuz, değerlendirmeniz nedir?

Maviş: Bakanın bu tavrı öğretmen nezdinde rencide edici ve affedilecek gibi değildir.  Öğretmenlerin çalışma saatleri bilimsel olarak, gözlemler ve deneyimler ışığında, akademisyenlerin de görüşleri alınarak, Kıbrıs Türk eğitim sistemi içerisine yerleştirilmiştir.                                                    

AB’de öğretmenin çalışma saati hesaplanırken sadece sınıf içerisinde bulunduğu süreye bakılmıyor. Okula gidiş geliş süresi çalışma saatlerinin içerisinde değerlendiriliyor.

Öğretmenler sadece sınıf içerisinde ders vermiyor, ön hazırlık yapıyor, sonrasında değerlendirme yapıyor. İlkokullarda bir öğretmen sağlık veya farklı bir durumdan dolayı okula gelemediğinde, başka bir öğretmen o sınıflara giriyor, dersler devam ediyor. Ayrıca öğrencinin sorunu sadece eğitim değildir, öğretmenlerin aile görüşmeleri de vardır. Bir bütün içerisinde öğretmenin mesaisi 24 saat devam ediyor. Ancak Eğitim Bakanlığı bu yönde düşünmüyor...

Elmalı: Tüzüğümüze göre, bir öğretmenin ders saati 13’ün altına düşerse, kendi bulunduğu ilçe içinde başka bir okulda görevlendirilebilir. Tüzük bunu emrederken, bu görevlendirmeyi yapacak olan bunu yapmıyorsa, şikayet etmeye hakkı var mıdır? Biz öğretmenin yasal sorumluluğunu sonuna kadar yerine getirmesi gerektiğini söylüyoruz ama bunun uygulamasını ve denetimini yapacak olan sendika değildir. Eğer uygulanmayan bir şey varsa, Eğitim Bakanlığı gerekeni yapsın, bu konuda görevi vermeyen bakanlık kabahatlidir. Öğretmenin yükümlülüğünün yerine getirilmesini sağlayacak olan bakanlıktır.

Bizim önceliğimiz eğitim kalitesini artırmaksa, ona göre çalışma yapalım. Okullar için standart belirleyelim, Örneğin bir okulda kaç öğrenciye bir tuvalet düşecek, öğrenci başına düşecek olan oyun alanı ne kadardır, okulda spor salonu olacak mı?

“Misyonumuzu başka bir ülkenin yetiştireceği öğretmene göre ayarlamamız doğru değildir”

Soru: Atatürk Öğretmen Akademisi’yle ilgili de tartışmalar sürüyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Maviş: AÖA’nin iyileştirileceğini söylüyorlar. AÖA bağımsız bir kurumdur ve kendi yasası vardır. Akademisyenler bir çalışma yapıp bize de, Eğitim Bakanlığı’na da ilettiler. Gelişim ve değişim bu yasa çerçevesinde mümkündür.

Dünyanın birçok devleti, okul öncesi ve ilkokul öğretmenlerini kendi yetiştirir. Eğitim stratejik bir alandır ve öğretmenler çocuklara kültürü eğitim aracılığı ile aktarır, devlet nasıl bir insan yetiştireceğini belirler ve ona göre öğretmen yetiştirip okullara gönderir. Fırsat eşitliğinden bahsediyorlar, AÖA’nin bir sınavı vardır, herkes o sınava girip bu eşitlikten yararlanabilir.

Misyonumuzu başka bir ülkenin yetiştireceği öğretmene göre ayarlamamız doğru değildir. O maddelerin de değişiklikler arasından çıkmasını söyledik, Eğitim Bakanlığı bu konuda da ısrarcı ve TC üniversitelerini yine yazdılar. Türkiye’nin eğitim sistemi malum, biat kültürü ihraç ediyor. Böyle bir ihracın okullarımız içerisine doğrudan yerleştirilmeye çalışılması, kültürel bir yıkıma yol açabilir.

“Okullarda her yıl yaklaşık 1000 öğrenci artıyor”

Soru: Her yıl aynı sorunları konuşuyoruz, yeterli, sınıf yok, öğretmen yok gibi. Öğrenci sayısının artışı öngörülemiyor mu? Durum nedir?

Elmalı: Son 5 yıldır, okullarda her yıl yaklaşık 1000 öğrenci artıyor. 2017-2018’de 50 bindi, şu anda 55 bin öğrenci var. Özel okullardaki artış, devlet okullarındakinden daha azdır. Her yıl 1000 öğrenci sisteme giriyor, beşte birinin özel okula kayıt yaptırdığını düşünebiliriz. Sisteme girecek öğrencilerin gideceği okulların standartını sağlayabildik mi? Bu sorunu bütçe ayırmadan, okul yapmadan çözmeye çalışıyoruz. Dostlar alışverişte görsün... Bir Osmanlı Nazırı Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim” demiş, bizimkilerin de durumu öyle... Nazım Bey öğrenciler olmasa, okullar olmasa eğitimi çok iyi idare edecekti. Bu sadece Nazım Bey’le ilgili değil, genel anlamda eğitime bakışla ilgilidir.

Maviş: OECD ülkelerinde, ortalama olarak, kamusal eğitim için ilkokuldan liseye kadar öğrenci başına 11 bin 700 dolar harcanmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise öğrenci başına ortalama 2 bin dolar ayrılıyor. Ülke genelinde ilkokullarda sınıftaki öğrenci sayısı ortalama 21’dir ama Gönyeli İlkokulu’nun nüfusu 750’ye ulaştı ve sınıf ortalaması 32’dir. 23 Nisan İlkokulu’nun nüfusu 1000’e yakın, sınıfta öğrenci sayısı ortalama 33. Mağusa’da Polatpaşa İlkokulu’nda ortalama 33 ama 35-36 öğrenci olan sınıf da var. Böyle sorunlarınız var, öğretmenler kalabalık sınıflarda 40 dakikalık derste her çocuğa bir dakika ayırabilir. Özel gereksinimli çocuklar var, yabancı çocuklar var. Psikolojik rehberliğe ihtiyaç duyan çocuklar var, ilkokullarda rehberlik hizmetleri kurulmamıştır, öğretmenin yardım alacağı bir mekanizma yoktur. Yabancı çocuklar içerisinde mülteci çocuklar da var, savaş travması görmüş çocuklar var. Böyle gerçek sorunlar ortada dururken, bunların çözümüyle ilgili bir adım atılmazken, Eğitim Bakanı, A öğretmen ve B öğretmen kavramlarını 5’er yıl ileriye atarak eğitimin bütün sorunlarını çözeceğine inanıyor.

“Özel okullardaki çocukların %10’u bile kamu okullarına dönse, onları yerleştirecek yerimiz yoktur”

Soru: Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bu yıl pek çok aile çocuklarını özel okullardan almayı planlıyor. Sayısı yeterli olmayan ve altyapısı eksik olan devlet okulları bu çocukların da gelmesiyle ne duruma gelecek?

Maviş: Bu ülkede 88 tane okul öncesi ve kreş, 14 tane ilkokul  ve 12 tane de ortaöğretim veya lise alanında özel okul var. Bu ekonomik krizde özeldeki öğrencilerin en az %30’unun aileleri okul paralarını ödeyemeyecek ve çocuklarını kamu okullarına aktaracak. Bunun için bir ümit Eylül’ü bekliyorlar, nene-dede sponsor olacak mı diye... Bakan’ın bugüne kadar bu konuda ne bir açıklaması olduğunu duydum, ne de belirlenecek fiyatlara müdahale edecek bir pozisyonu...

4 yaşta kamuda okullaşma oranı %43’tür ve 1049 çocuk var, özelde bu sayı 1375’tir. 5 yaşta devlet içerisinde %100 okullaşma olduğunu söyleriz, 5 yaşta 2580 çocuk devlet, 1337 çocuk da özel okullardadır. İlginçtir, ilkokullardaki öğrenci nüfusunun %26’sı özel okullardadır, bu da AB ortalamasının, ki bu %15’tir, üzerindedir. İlkokulda 16 bin 193 çocuk devlette, 4 bin 241 çocuk özelde; ortaöğretimde 10 bin 234 devlette, 1691 özelde, liselerde 13 bin 053 devlette, 2 bin 88 özeldedir. Bu rakamlar Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı istatistiklerden alınmıştır. Genel toplamda 43 bin 387 çocuk devlette, 11 bin 917 çocuk da özelde okuldadır. Bu 11 bin 917 çocuğun %10’u bile kamu okullarına dönse, okullarda onları yerleştirecek yerimiz yoktur.

Yeni okullar yapıyoruz, Gönyeli’de de yeni bir okul yapıldı, 24 kişilik küçük sınıflarla... İlk senesinde birinci sınıflarda 4 şube, her şubede 22 çocuk vardı. Nüfusun nasıl gideceğini bilmiyoruz. Daha önce bir öneri yapmıştık,  Türkiye veya başka bir ülkeden gelecek yabancı bir işçi eğer çocuğunu da getirecekse, işvereni oluşturulacak eğitim fonuna %4 katkı payı versin diye. Belediyelerin topladığı meslek vergilerinin %15’i de koşulsuz eğitime ayrılmalı. Sivil savunma fonlarının en azından yarısının eğitime kullanılması gerekiyor. Ülkemizde 45 farklı ülkeden çocuk var, okul yetiştiremiyoruz. Yeni yapılan okullar da hemen doluyor...

“Belli bölgeler inanılmaz göç alıyor ve bu çocukların çoğu ne Türkçe ne de İngilizce biliyor”

Soru: Bu yabancı çocukların bazıları da yerleşecek bir okul bulsalar bile eğitim haklarını tam olarak kullanamıyorlar, bazıları Türkçe bilmiyor. Bu konuda ne yapılmalı?

Elmalı: Özellikle belli bölgeler inanılmaz göç alıyor ve bu çocukların çoğu ne Türkçe ne de İngilizce biliyor. Bu çocuklar devlet okullarına geliyor. Hem bu çocuklar mağdurdur, hem de gittikleri okuldaki diğer çocuklar. Olaylar da başladı çünkü çocuklar birbirleriyle iletişim kurmakta zorlanıyor. Sıkıntı çok büyük. Geçen sene İskele’de bu çocuklara ayrı ders zaman ayarlandı ama çocuklarla hiç bir şekilde iletişim kurulamadı. Bu derslere katılan çocukların arasında da farklı dilleri konuşanlar var, Rus da var, Kazak da var, İranlı da var. Önce çocukların Türkçe konusunda belli bir noktaya gelmesi ve sonra gruba dahil edilmeleri lazım. Bu konuları kimse konuşmuyor.


“Sınıflarımızda Türkiye dahil 45 farklı ülkeden çocuk var”

Maviş: Son yaptığımız araştırmada, sınıflarımızda Türkiye dahil 45 farklı ülkeden çocuk var. Bu kozmopolit, çok kültürlü yapı Girne ile İskele ağırlıklıdır. Bu iki bölgede Ruslarla, İranlılar bir yaşam alanı oluşturdular ve çoğu devlet okullarını seçiyor. Seçme nedenleri ekonomik değildir, ülkelerindeki sistem gibi kamusal eğitimi tercih ediyorlar. Hatta bazıları kandırılarak gelip ev aldıklarını, okulların tam gün olduğunu ve okullarda yemek verildiği yönünde bilgilendirildiklerini söylüyorlar. Çocuklarını kaydettirmek için okula geldiklerinde zaman zaman öğretmenlerle bu konuda tartışmaları oluyor. Bu konuya biz kafa yorduk ve Malta Öğretmen Sendikası’na bir ziyaret gerçekleştirdik, Varşova, Brüksel ve Larnaka’da AB ülkelerinde göçmen ve mülteci çocukların entegrasyonuyla ilgili konferanslara katıldık, farklı ülkeleri inceledik. Yalnızca çocuğun değil, ailelerin de dil veya kültürel problemleri ele alınıyor, aileler de zorunlu olarak belli programlara entegre ediliyor. Ülkeler kendilerine göre programlar hazırlıyor. Bizim şu ana kadar tek yaptığımız, Yunus Emre Enstitüsü’nden Türkçe öğretimiyle ilgili kaynaklar alıp, mevcut öğretmenlere “Yabancı çocuklara Türkçeyi nasıl öğretiriz” diye sertifika programları hazırlamak oldu. Bu program İskele’de ki lisede uygulandı, ne kadar entegre olduklarını göreceğiz.

Yabancı  çocuklar ile kendi çocuklarımız karşılıklı olarak birbirlerinin kültürlerini eğitim programlarının desteği ile öğrenmeli ki kültürel barış okulların sürdürülebilir zenginliği kabul edilsin. Eğitim Bakanlığı’nın yeni bir vizyona ihtiyacı var. Kıbrıs Türk eğitim sisteminin bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunları konuşmuyoruz, tek dert “öğretmenin çalışma saatlerini nasıl artırırım? Başbakanlık yarışında Türkiye’ye ‘ben yapabiliyorum’ izlenimi verip, Genel Başkanlığa nasıl yürürüm?”dür. Eğitim ile ilgili bir gailesi olduğunu düşünmüyorum.

Tam gün eğitim...

Soru: Devlet okullarında tam gün eğitim konusu her sene gündeme gelir. Tam gün eğitimin önündeki en büyük engel öğretmen mi?

Maviş: Hayır, Eğitim Bakanlığı’dır.

Elmalı: Tam gün eğitime geçildiği zaman öğleden sonra kültürel ve sportif faaliyetler yapılması lazım ama alt yapı yok. Çocukların okullarda eğleneceği şeylerinde yapılması lazım ki kendilerini okula ait hissetsinler. Mevcut okulların durumu ortada. Öncelikle yemek konusunun çözülmesi lazım. Aileler mi karşılayacak, devlet mi? Her gün fast food olmaz, sağlıklı yemek hazırlanacak yemekhaneler olmalı. Sonuçta konu yine okulların standartlaşmasına gelir. Standardı belirleyelim, şartları ortaya koyalım, altyapıyı tamamlayalım. Bu konu da bütünlüklü konuşulmalı.

Maviş: Eğitimde sürenin uzamasında altyapı önemlidir. Akademik çalışma takvimimizin %70’i  akademik bilgidir, % 30’u da görsel, sanatsal ve işitsel derslerdir. Öğleden sonra çocuklara okulu açıp faaliyetler yürüteceksiniz, bunların akademik bilgi olmaması lazım. Şu anda okulların %65’inde müzik aleti yok, %70’inde resim malzemesi yok, %55’inde spor malzemesi yok, %80’inde kapalı spor salonu yok. Akıllı tahtadan, internet erişimine kadar pek çok alt yapı eksiklikleri var. 45 okula AB projesi olarak laboratuvar kuruldu; bir tane de bilim otobüsü yapıldı.

Biz Eğitim Bakanlığı’na 19 bağımsız okul öncesi okulundan başlamayı önerdik; “her sınıfa bir öğretmen yardımcısı verilecek, sabah öğretmenle okulda olacak, öğleden sonra da etüd çalışması yapacak. Her gün farklı öğretrmenler okulda olacak ve eğitim süresi bu şekilde uzatılacak” dedik ama bakan bunu da dikkate almadı ve sonra “2024’te tam gün eğitime geçeceğiz” dedi ama hazırlık ve program yok. Eğitim Bakanlığı 100 öğretmen yardımcısı alabilir, yasa buna uygundur ama almamayı tercih etmektedir. 

“Hademe krizi devlet eliyle yaratılmış bir krizdir”

Soru: Bir de hademe krizi gündeme geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Maviş: Aslında bu, devlet eliyle yaratılmış bir krizdir. Birçok kişi 0-3 işçi kadrosundan hademe alınmış olmasına rağmen okullardaki görev yerinde değil,  başta Eğitim Bakanlığı ve diğer daireler olma üzere memur veya sekreter görevi yapıyor. Hükümetin görevi kötüye kullanan bürokratları nedeniyle şu an ilkokullarda kadrolu hademeler yerine 72 tane hizmet alımı hademe çalışıyor ve onlarda ekonomik ve iş güvencesiz bir ortamda sömürüye uğruyor. Bu krizin çözümü Kamu Hizmeti Komisyonu aracılığı ile görev yerinde bulunmayanların görev yerine dönmesi ve ihtiyaç varsa KHK’nın atayacağı kişilerin temizlik işlerinde görev yapmasıdır. Taşeron sistemin çarpık olduğu ortadadır.

“Nazım bey ve hükümet gerginlik yaratarak toplumu ayrıştırmayı hedefliyor”

Soru: Okullar bir ay sonra nasıl açılacak?

Elmalı: Belli oluyor ki Nazım bey ve hükümet gerginlik yaratarak toplumu ayrıştırmayı hedefliyor. Bunu; esas sorunları çözmedikleri için ve kendi üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmedikleri içın yapıyorlar. Toplumu esas sorunların değil bu gerginliklerin konuşulduğu bir noktaya getirip yanıltma peşindedirler.Bakanlık bu despot tavırını değişmemesi halinde okullar eylemlerle başlayacak.

Okullarda altyapı sorunları devam ediyor, okul bütçeleri yok,yıkılmakla karşı karşıya olanlar okullar görmezden geliniyor, yeni yapılan okulların yolu, çevre duvarı, elektrik ihaleleri tamamlanmadı. Şu an 147 olan öğretmen ihtiyacı karşılanmazsa birçok okulumuz eksik öğretmenle açılacak.

“Bakan için ilkler yılı olacak. Bizi beklesin!”

Maviş: Öğretmenleri görmezden gelen, öğretmenin işlememekle itham eden ve kendi fikirlerinin öğretmenden üstün olduğunu varsayan bu despot yaklaşıma cevabı yine öğretmenimiz verecek. 2022/23 eğitim/öğretim yılı Bakan için ilkler yılı olacak. Bizi beklesin!

“Şu an yapılan bu saldırı toplumsal direnç noktamıza yapılan bir müdahaledir”

Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?

Elmalı: En büyük sıkıntı yöntemle ilgilidir. Şu an yapılan bu saldırı toplumsal direnç noktamıza yapılan bir müdahaledir. Öğretmen sendikalarının zapturapt altına alınması gibi bir anlayışla hareket ediyorlar. Diyalogdan kaçarak bir noktaya getirebileceklerini düşünüyorlar, despot ve diktatörce bir yaklaşımları var. Bu tutum, yarın herhangi bir konuda “istediğimi yapacağım”ın sinyalidir. Bunun en büyük olumsuz yansıması topluma olacak, Nazım Bey de bunu bildiği halde devam ediyor. Günün sonunda bu işin nereye varacağını göreceğiz. Eğitimin niteliğinin artması için, biz gerekeni yapmaya hazırız, bunu bakanlığa ilettik. Onların öyle bir önceliği yok, önümüze koydukları taslaktaki öncelik eğitimin kalitesi değildir.

“Gaspçı Eğitim Bakanı’na karşı hukuksal ve eylemsel her yolu izleyeceğiz”

Maviş: Bizim istediğimiz Öğretmenler Yasası ve eğitimle ilgili tüm yasa ve tüzükleri kapsamlı görüşmekti. Biz artık geçici öğretmenlikten kadrolanmanın önünün kapatılmasını istiyoruz. Bugüne kadar çalışanların hukuk önünde hakkı varsa o baki kalmıştır ama bugünden sonra geçici öğretmenlerin kadrolanmasını istemiyoruz. Bu kamuya da kötü bir örnektir. Bu yasa maddesinin kaldırılmasını istiyoruz örneğin. Eğitim Bakanlığı bunun siyasi bir karar olabileceğini söyleyip, adım atmaktan geri duruyor.

Son söz olarak yasa değişiklik önerilerinin etkin takipçisi olacağımız gibi, gaspçı Eğitim Bakanı’na karşı hukuksal ve eylemsel her yolu izleyeceğiz.

Bu haber toplam 3996 defa okunmuştur