1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Gaile’nin Gözüyle
Gaile’nin Gözüyle

Gaile’nin Gözüyle

Gaile’nin Gözüyle

A+A-

 


Niyazi Kızılyürek
[email protected]

-Türkiye’de Kürtler özyönetim talep ediyor. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTP), Türkiyeli Kürtlerin talebinin özyönetim olduğunu açıkladı. Çeşitli Kürt örgütlerini ve Halkların Demokratik Partisi’ni de bünyesinde barındıran DTP, Kürtlerin Türkiye’deki statüsünün özyönetim esasına dayandırılması gerektiğini resmi politika olarak belirledi ve kamuoyuna açıkladı. Türkiye hükümeti Kıbrıs’ta etnik kökene dayalı federasyon/konfederasyon savunurken, Türkiye’de Kürtlerin özyönetim talebine şiddetle karşı çıkıyor ve HDP’yi “ihanetle” suçlayarak kapatmakla tehdit ediyor.


-Suriye savaşının yarattığı mülteciler dalgası insanlığın yüzünü kızartacak bir hal aldı. Açık denizlerde boğulmaktan kurtulup sağ kalan on binlerce mülteci AB içinde kendilerine gelecek aramayı denerken, AB, Türkiye’de mülteci kampları -aslında mahpushane demek gerekiyor- kurulsun diye Türkiye’ye milyarlarca Euro aktarmayı öneriyor. Bu “ahlaksız teklif” ahlaksızca görüşülmeye devam ediyor.

-Japonya ile Güney Kore arasında savaş suçları konusunda sürdürülen görüşmelerde sona gelindi. Japonya, Japon askerlerinin tecavüz suçlarından ötürü Kore’den özür dilemeyi kabul etti. 1910-1945 arasında Japon askerleri 200 bin kadına tecavüz etmişlerdi. Bugün o kadınlardan sadece 50’si hayattadır. Savaş suçu sayılan tecavüz suçlarının zaman aşımına uğramaması ve sorumluların onlarca yıl sonra olsa da tecavüz suçlarıyla yüzleşmek zorunda kalmaları son derece önemli bir gelişmedir. Kıbrıs’ı bekleyen yüzleşme konularından biri de tecavüze uğrayan kadınlar konusu olduğu düşünülürse, Uzak Asya’daki bu gelişme başka yerler kadar adamızda da bu konunun yeniden gündemine gelmesine yol açacaktır.

-Dünya 2015 yılında DEAŞ’ı (IŞİD’i) konuştu, 2016 yılında da konuşmaya devam edeceğe benziyor. Orta Doğu’da 20.yüzyılın başında İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot antlaşmasının yarattığı devletler rejiminin çöktüğü bir dönemde bölgede tam bir belirsizlik hüküm sürüyor. Irak ve Suriye parçalanıyor, yeni oluşumlar gündeme geliyor. Korkunç şiddet eylemlerine imza atan DEAŞ’ın İslam Devleti projesi Batı dünyasının tepkisi karşısında başarısız olsa bile, kendi aralarında rekabet eden güçlerin -ABD, AB, Rusya, İran, Türkiye- bölgede güç ve nüfuz yarışına girmesi gelişmeleri öngörülmez kılıyor. Yine de olayların gelişiminin şimdilik bölgede “Kürt Oluşumunu” teşvik ettiğini söyleyebiliriz.

-Türkiye Kıbrıs’a taşınacak suyun yönetimi konusunda Kıbrıs Türk toplumuna dayatmacı bir yaklaşım ve sömürgeci bir mantıkla yaklaşıyor. Sömürgeciler genellikle “yerlilerin kendi kendilerini yönetemediklerini” ileri sürüyorlardı. Nitekim İngiliz sömürgeciler Kıbrıslılar için “unfit to govern themselves” (kendi kendilerini yönetmekten aciz) diyorlardı. Türkiye, benzer bir şeyi Kıbrıslı Türkler için söylüyor ve “suyu yönetemeyeceklerini” ileri sürüyor. Bununla da yetinmiyor, cezalandırıcı bir tedbir olarak para musluklarını kısıyor. Her şeye rağmen CTP PM’sinin, TDP, BKP, YKP ve Belediyeler Birliği ile sivil toplum kuruluşlarının kararlı tavırları devam ediyor. Kıbrıslı Türklerin suyun yönetimine talip olması artık bir haysiyet mücadelesine dönüşmüştür.

-2016 yılının Kıbrıs müzakereleri bakımından bir dönüm noktası olacağı bütün gözlemcilerin ortak kanısı. 2015 yılında Mustafa Akıncı’nın seçilmesiyle yeşeren çözüm umutları yılın sonunda yerini “temkinli iyimserliğe” (vurgu temkinde) bıraktı. 2016 yılında “temkinin” ve giderek kötümserliğin mi “iyimserliğin” mi güçleneceği netlik kazanacak.

-Kıbrıs Rum toplumu milletvekilliği seçimlerine hazırlanıyor. Kıbrıs Sorununun çözümünün –tabii mümkün olursa- gecikeceği anlaşılınca, siyasi partiler seçim hazırlıklarına hız verdiler. Federal çözüm konusunda istekli olan DİSİ ile AKEL bir yanda, “Ret Cephesinin” partileri diğer yanda yarışa hazırlanıyorlar. Seçimler olası bir çözüm referandumu için iyi bir gösterge olacak. “Ret Cephesi” toplamda oylarını artırmayı ve bunu çözüme karşı kullanmayı hesaplıyor. Fakat cepheyi oluşturan partiler şimdilik dağınık ve zayıf bir görünüm çiziyor.

-AB ülkelerinde aşırı sağ 2015 yılında güçlenmesini sürdürdü. 2016 yılında ırkçı sağın bu çıkışının devam edeceği anlaşılıyor. Aydınlanmacı entelijensiyanın kalesi sayılan Fransa’da sağcı entelektüellerin kamusal alanı domine etmeleri fikir akışının hangi yönde olduğunu gösteriyor. Örneğin 13 Ekim 2015 tarihli L’Express dergisi kapak haberinde Fransa’da artık kamusal alanda solcu entelektüellerin hiçbir ağırlığının kalmadığını, Alain Finkelkraut gibi İslamofob’ların revaçta olduğunu yazıyordu. Geçtiğimiz aylarda Paris’ta DEAŞ’ı (IŞİD’i)  örgütlediği ve 130 kişinin hayatına mal olan terör eylemlerinden sonra durum daha da vahim hâle geldi. Bir politika olarak “çok-kültürcülüğün” başarısız olduğu herkesin dilinde. Fakat sosyal haklar temelinde bir tartışma yerine, “uyum sağlayamayan kültürel gruplar” üzerinden konuşuluyor ve “kültür” küresi üzerinden sürdürülen bu tartışma ırkçılıkla yabancı düşmanlığının güçlenmesine yol açıyor.

Bu haber toplam 1333 defa okunmuştur
Gaile 350. Sayısı

Gaile 350. Sayısı