Gaile’nin Gözüyle
Gaile’nin Gözüyle
• İhalesiz olarak 2 milyon TL’ye 17 adet Mercedes marka makam aracının alınmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının iptali için Toparlanıyoruz Hareketi tarafından Yüksek İdare Mahkemesi’nde (YİM) açılan davada Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın sarf ettiği sözler yine gündemin ilk sıralarına oturdu. Davada tanık olarak dinlenen Denktaş, “Bakanlar Kurulu’nun ihalesiz alma yetkisi var. Sözleşmede belirtilen şartlarda olduğu gibi, aynı koşulları belirleyebilseydik, Mercedes değil, Porsche de alabilirdim” dedi.
• Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP), sağlık ve güvenlik raporları tamamlanmadan Ulusal Birlik Partisi (UBP)-Demokrat Parti (DP) Hükümeti tarafından şartlı olarak verilen vatandaşlıkların iptali ve dava sonuçlanana kadar vatandaşlık haklarının durdurulmasıyla ilgili olarak Bakanlar Kurulu aleyhine YİM’e dava açmasının ardından hükümet geri adım attı ve “koşullu” vatandaşlıkları iptal etti. Böylece dünyada eşi benzeri olmayan hükümet icraatlarına bir yenisi daha eklenmiş oldu.
• Birleşmiş Milletler (BM) Sözcülüğü, ağırlıklı olarak toprak konusunun konuşulacağı Kıbrıs müzakerelerinin 7-11 Kasım tarihleri arasında İsviçre’nin Mont Pelerin kentinde gerçekleştirileceğini açıkladı.
• Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Halep’in kuzeyinde YPG öncülüğünde kurulan Suriye Demokratik Güçleri’ne hava saldırısı düzenlemesinin ve çok sayıda YPG üyesinin ölmesinin ardından YPG sorumlularından Mahmut Berxwedan, “Biz IŞİD’le savaşıyoruz, bizi neden vuruyorlar?” sorusunu yöneltti. TSK’nın saldırısı çeşitli tartışmaları ve yorumları da beraberinde getirdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin saldırılarını “endişeliyiz” sözüyle değerlendirirken, Times gazetesinin Orta Doğu muhabiri Richard Spencer, TSK’nın saldırısına “ABD ve NATO’nun stratejisine yeni bir darbe” yorumunu getirdi. TSK’nın saldırısı dış çevrelerce eleştirilmesine Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtı, “Terör örgütlerine karşı yaptığımız mücadelede kimin ne dediğinin önemi yok” şeklinde oldu.
• Türkiye’de devlet eliyle Hanefi/Sünni siyasal İslam’a yönelik ‘yatırımlar’ devam ederken bu durumun yansımaları her geçen gün artarak devam etti. Trabzon’da bir epilasyon merkezine ait broşür dağıtılmasına “bunlar dinimize aykırı” diyerek tepki gösteren bir kişi silahına sarıldı ve dört kişiyi vurarak yaraladı. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ise öğretim üyelerinin kadın öğrencilere “niye okuyorsunuz, ev hanımı olun çocuk doğurun”, başı açık olanlara da “sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor” dediklerine dair haberler basında yer aldı. Bu gelişmeler yaşanırken Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının dinî cemaatleri sorgusuz sualsiz koruma ve gözetme siyaseti devam etti. Örneğin Başbakan Binali Yıldırım, Afyonlarahisar’daki AKP kampının kapanışında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Eski bir Genelkurmay Başkanı [Hilmi Özkök] çıkıp diyor ki 'Biz 2004'te uyardık.' Ne uyardınız kardeşim, karara bakıyoruz, 'Nur cemaati ve hizmet hareketi izlenmelidir.' Ne zamandan beri cemaatler terör örgütü oldu. Bizim için kırmızıçizgi, terör faaliyetinin başladığı gündür, o da 17 Aralıktır”.
• Agos'tan Vartan Estukyan'ın haberine göre, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından Türkiye’de şiddet ortamının ve siyasi atmosferin keskinleşmesiyle birlikte ülkedeki azınlıkların Batı ülkelerine göçlerinin arttığı belirtildi. Yahudi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, son dönemde yaklaşık 250 Türkiyeli Yahudi’nin yurtdışına yerleştiğini söylerken, Agos gazetesi yazarı Ohannes Kılıçdağı, Ermeni azınlıktan da birçok kişinin yurtdışına yerleşme eğiliminde olduğuna işaret etti.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’deki tecavüz davalarıyla ilgili olarak çok önemli bir karar verdi. Davanın temeli, G.U. adında 17 yaşındaki genç bir kızın “silah tehdidi altında 62 yaşındaki üvey babasının tecavüzüne uğradığı” iddiasıyla 9 Ekim 2002 tarihinde polise yaptığı şikâyete dayanıyordu. Şikâyetin ardından zanlı hakkında “cinsel taciz, tecavüz ve zorla alıkoyma” iddiasıyla dava açılmış olmakla birlikte, dosya 2011 yılında Yargıtay’ın üvey babayı aklayan kararıyla kapatıldı. Dava, Yargıtay aşamasındayken G.U. AİHM’ye başvurdu. Başvurunda G.U., “tecavüz iddialarına ilişkin etkin soruşturma yapılmamış” ve “işlenmiş bir suçun cezasız kalması nedeniyle devletin kendisini korumakla ilgili pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiş” olmasını ileri sürüp, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle ilgili 3’üncü ve özel yaşamın korunmasıyla ilgili 8’inci maddelerinin ihlal edildiğini savundu. Türkiye hükümeti AİHM önünde yaptığı savunmada, “iç hukuk yolları tüketilmediği” gerekçesiyle başvurunun reddedilmesini istedi, ancak bu talebi Mahkeme tarafından geri çevrildi. Davayla ilgili gerekçeli kararında AİHM, tecavüzün gerçekleşip gerçekleşmediği konusuna girmedi. Buna karşılık, elde somut kanıt olmaması nedeniyle hâkimlerin “genç kızın ifadesini çok daha büyük titizlikle değerlendirmiş olmaları gerektiğine” vurgu yaptı. Hâkimlerin duruşmada sadece tarafların ifadelerini almakla yetindiğine dikkat çeken AİHM, taraflar arasında hiçbir yüzleştirme yapılmamış olmasının da altını çizdi. Kararda, G.U.'nun ilk ifadelerinin uzmanlık alanları tecavüz, kadına veya çocuğa yönelik şiddet olmayan iki erkek polis tarafından alındığa dikkat çekildi. Duruşmanın, avukatın talebinin aksine halka açık yapıldığı, bu durumun G.U'nun onuru ve özel yaşamı açısından sorun oluşturduğu kaydedildi. Soruşturmanın hiçbir aşamasında psikolog olmamasını da not eden AİHM, aile içinde çocuklara yönelik tecavüzlerin neden olduğu psikolojik faktörün dikkate alınmamasına da dikkat çekti. Davanın esasına bakan hâkimlerin G.U’yu bir kez olsun görmedikleri de belirtildi. Bu tespitlerden yola çıkan AİHM, yargı süreci ve davaya bakan mahkemenin izlediği yöntemin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 ve 8’inci maddelerine aykırı olduğuna hükmetti.
• AİHM bu şekilde karar verirken, New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’deki gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığına dair bir rapor hazırladı. Çeşitli örneklerin verildiği raporda, gözaltı merkezlerinde tecavüz tehdidi, testis sıkma, uygunsuz pozisyonda uzun süre tutma ve dövme gibi pek çok hak ihlalinin yaşandığı belirtildi.
• Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault arasında iki ülkedeki olağanüstü hâl (OHAL) uygulamalarıyla ilgili olarak yaşanan tartışma geçen haftanın dikkat çekici olaylarından biriydi. Jean-Marc Ayrault, Ankara’daki resmî görüşme sonrasında düzenlenen ortak basın toplantısında, iki ülkenin OHAL uygulamaları arasında farklılıklar olduğunu söyledi. Ayrault, "Fransa ile Türkiye'deki OHAL yapısal olarak farklı. Fransa'daki OHAL'lerde yargının hâlâ bağımsızlığı söz konusudur" dedi. "Sizlerdeki OHAL'de ise polise ekstra bir yetki getiriliyor" diyen Ayrault, OHAL düzenlemelerinde, hukuk devletine saygı gösterilmesi, temel hak ve özgürlüklerini göz önünde bulundurması ve yargılamaların adil bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini söyledi.
• Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak ile Belediye Meclisi Üyesi ve Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Fırat Anlı terör soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada, Kışanak’ın, “PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma”, Anlı’nın ise, “Devletin egemenliği altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik” eylemleri nedeniyle gözaltına alındığı duyuruldu. Ayrıca, Cumhuriyet Savcılığı tarafından Kışanak ve Anlı’nın 5 gün süreyle avukatlarıyla görüşemeyeceklerine dair karar alındı. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, Kışanak ve Anlı’nın gözaltına alınmalarının ‘son derece endişe verici’ olduğu belirtildi.
• Arjantin’de 16 yaşında bir kız çocuğunun tecavüz edilip öldürülmesinin ardından birçok Latin Amerika ülkesinde kadınlar “daha fazla machista [erkek şovenizmi] şiddeti istemiyoruz” sloganıyla protesto gösterisi düzenlendiler.