Galatya göletinde ve Karava’da askeri bölgede yeni kazılar…
Kayıplar Komitesi’nin Galatya gölünde ve Karava’daki askeri bölgede yeni kazılara başladığı öğrenildi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordintörü Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, bazı kazılar sona erdi, yeni kazılara başlandı ve bazı kazılara da Pazartesi gününden itibaren başlanacak…
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Lefkoşa/Lefkosia: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un, hapishane yanındaki arazide gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.
*** Mehmetçik/Galatya: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un Mehmetçik (Galatya) göletine gömülmüş olduğu bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır. (Okurlarımıza not: Bilindiği gibi Galatya’dan çok değerli bir arkadaşımız ve ailesinin çok değerli yardımları sonucunda Galatya gölünde yanyana iki toplu mezar bulunmuş ve bu toplu mezarlardan toplam 17 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar çıkarılmıştı Kayıplar Komitesi tarafından… Yine aynı arkadaşımızın ailesi, gölet içerisinde, sözkonusu toplu mezarların yakınında başka gömü yeri olduğuna da işaret etmişti. Ancak işaret edilen yer bildiğimiz kadarıyla kazılmamıştı. S.U.)
*** Cihangir/Epikho/Abohor: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un anayol kenarındaki tarladaki toprak yığınlarına gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.
*** Vasilya/Karşıyaka: 1974 kaybı 3 sivil veya 3 askerin dere yatağındaki kuyulara gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.
*** Alsancak/Karava (Askeri Bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un ağaçlık bir araziye gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlamıştır.
*** Zeytinlik/Templos/Temroz: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un dere yatağına gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlamıştır.
*** Geri/Yeri: 1963-64 kaybı bir Kıbrıslıtürk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.
Biz de kazı ekibindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz…
Vasilya'daki kazılardan görünüm...
Zeytinlik'teki kazılardan görünüm...
*** BASINDAN GÜNCEL…
“Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü”nde dünyada etkinlikler…
30 Ağustos, Birleşmiş Milletler kararıyla 2011 yılından bu yana, “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü” olarak anılıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 21 Aralık 2010’da 65/209 sayılı kararıyla 30 Ağustos gününü “Uluslararası Zorla Kaybedilme Mağdurları Günü” olarak ilan etmişti.
Türkiye’nin yanı sıra dünyanın farklı ülkelerinde de 30 Ağustos’ta anma etkinlikleri düzenlendi, meydanlarda “kayıplar” için gösteriler yapıldı, bildiriler yayımlandı…
“CUMARTESİ İNSANLARI 30 YILDIR ALANLARDA…”
Türkiye’de de İnsan Hakları Derneği (İHD) 30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilme Mağdurları Gününe dair yazılı açıklama yaptı.
“Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmiyoruz” başlıklı açıklamada dernek, zorla kaybetme olgusu ile yüzleşmenin ve zorla kaybettirilen kişilerin akıbetlerinin ortaya çıkarılmasının, savaşın yaşandığı coğrafyalarda toplumsal barışın sağlanması için olmazsa olmaz bir kural olduğunu belirtti.
Türiye’de İnsan Hakları Derneği, “Devletin paramiliter güçleri eliyle gerçekleştirdiği zorla kaybettirme fiillerin son bulması ve kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması için” Cumartesi İnsanları 30 yıldır alanlarda ‘kayıplar bulunsun, failler yargılansın’ taleplerini diler getiriyor. Dernek açıklamasında şöyle denildi: “Ancak birçok devlet görevlisi tarafından ikrar edilen, ortaya çıkan gizli belgelerle bizzat devlet görevlileri eliyle ve bir plan dahilinde hayata geçirildiği ispatlanan Türkiye’deki zorla kaybettirme fiilleri bugün hala görmezden geliniyor.”
Derneğin açıklamasında, zorla kaybetmenin insanlığa karşı suç olduğu vurgulandı:
“Zorla kaybedilmeler, yalnızca bireylerin fiziksel varlıklarını değil, aynı zamanda ailelerinin ve sevdiklerinin hayatlarını da derinden yaralayan bir uygulamadır. Bu insanlığa karşı gerçekleşen suç, toplumların hafızasında silinmez izler bırakır ve toplumsal barışa zarar verir. Kaybedilenlerin akıbeti bilinmeden, sevdiklerinin yas tutma ve adalet arama süreçleri de tamamlanamaz.
Bugün başta coğrafyamızda olmak üzere tüm dünya genelinde zorla kaybedilenler için adalet talep edenlerin yanındayız. Zorla kaybettirmeye maruz bırakılanlar için adaletin tesis edilmesi ve bu suçların bir daha tekrarlanmaması için uluslararası toplumun daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu vesileyle, zorla kaybedilen tüm insanları saygıyla anıyor, hakikat ve adalet arayışımızın başarıya ulaşacağı ana kadar mücadelemizin devam edeceğinin bilinmesi istiyoruz.”
“ZORLA KAYBETME” HAKKINDA…
Zorla kaybetme, tarihinde darbeler, etnik çatışmalar ve iç savaşlar olan devletlerin muhalif grupları bastırma ve sindirme amacıyla uyguladığı şiddet yöntemlerinden biri.
Uluslararası insan hakları hukuku, eğer bir kişi "kayıp" ise işkence yapılmış veya öldürülmüş olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul ediyor. Bir kişinin devlet görevlileri veya devletin görevlendirmesi, desteği veya bilgisi dahilinde üçüncü bir kişi/kişiler tarafından zorla kaçırılmasını veya hapsedilmesini, ardından bu kişinin akıbeti, nerede olduğuna dair bilgi sahibi olduklarını reddetmeleri ve bu şekilde mağdurun, hukukun koruması dışında bırakılması halini "zorla kaybetme" olarak tanımlıyor.
Hafıza Merkezi’nden yayınlanan, Yard. Doç. Dr. Öznur Sevdiren’in hazırladığı, Türkiye’de cezasızlık sorununun temelinde yer alan üç ihlali, yargısız infaz, zorla kaybetme ve işkence suçlarını uluslararası ve iç hukuk çerçevesinde değerlendiren “Türkiye’nin Cezasızlık Mevzuatı” raporuna göre, uluslararası suç kavramı, 2. Dünya Savaşı ve Holokost’un getirdiği yıkımın ardından, insan varlığının korunması için gerekli yükümlülüklerin ağır ve geniş çaplı ihlallerinin uluslararası hukukta cezai yaptırım gerektirmesi gerektiği düşüncesinden doğdu.
Uluslararası suçlara dair bağlayıcı ilkeler 1998’de kabul edilen Roma Statüsü’nde belirtildi ve buna dayanarak kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yanı sıra özellikle eski Yugoslayva Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin statü ve içtihatları ile bu suçların içerik ve tanımı gelişmeye devam ediyor.
Rapora göre, zorla kaybetme suçu da gerek uluslararası insan hakları hukuku gerekse uluslararası ceza hukuku sözleşmelerinde, suçun nitelikleri itibariyle insanlığa karşı suç olarak tanımlanıyor, dolayısıyla uluslararası suç teşkil ediyor.
Türkiye, insanlığa karşı suç tanımını uluslararası tanımlamalardan bazı farkları olmakla beraber ilk kez 2004 yılında Türk Ceza Kanunu'nun bir parçası olarak kabul etti. Fakat Türkiye'deki yargılamalarda, bu suçlara ilişkin başlatılan az sayıda davada fiiller, insan öldürme ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturma gibi adi suçlar olarak nitelendiriliyor.
ZORLA KAYBETMEYE KARŞI BİLDİRİ…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulun 18 Aralık 1992 tarih ve 47/133 sayılı Kararıyla "Zorla Kaybetmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri" kabul edildi.
19 Maddeden oluşan Bildirinin kabul edilme gerekçelerinin sıralandığı giriş bölümünde "....farklı düzeylerinde çalışan hükümet görevlileri veya organize gruplar veya hükümetin doğrudan ya da dolaylı rızası desteği ile veya hükümet adına hareket eden kişiler tarafından özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin akıbetleri hakkında ya da nerede oldukları hususunda bilgi verilmeden veya özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları kanun dışı ortamları takiben ortadan kaybolmalarından derin endişeler duyarak" birçok ülkede sürekli olarak zorla göz altına alınan, tutuklanan ya da zorla kaçırılan insanların akıbetlerinden haber alınamamasına dikkat çekildi.
Madde 1- Zorlanmış ortadan kaybolma insanlığa karşı bir suçtur. BM şartı amaçlarının inkarıdır ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan hakları ve temel özgürlükleri ağır ve açık bir ihlali olarak kınanmalıdır ve bu alandaki uluslararası belgeler pekiştirmeli ve daha ileri götürülmelidir.
Madde 2- Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez. Devletler zorla kayıp edilmeleri önlemek ve ortadan kaldırmak için gerekli tüm araçları ulusal ve uluslararası düzeyde BM ile iş birliği halinde kullanırlar.
Madde 3- Her devlet kendi egemenliği altında bulunan topraklarda zorla kayıp edilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin, yasal, idari, adli ve diğer tedbirleri alacaktır.
Madde 4- Bütün zorla kayıp edilmelere, ciddiyetleri dikkate alınarak ceza hukukuna göre uygun cezalar verilecektir. Hafifletici şartlar ulusal düzeyde kurbanların canlı olarak verilmesi ya da zorla kayıp edilme olaylarının açığa çıkmasına katkıda bulunabilecek bilgileri gönüllü olarak sağlayan kişilere zorla kayıp edilmelere karışsalar da uygulanabilir.
ULUSLARARASI SÖZLEŞME…
20.12.2006 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen "Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme" 06.02.2007 tarihinde imzaya açıldı.
23 Aralık 2010'da yürürlüğe giren bu Sözleşmeyi 19 Nisan 2011 itibariyle 88 devlet imzaladı ve 25 devlet taraf oldu. Türkiye sözleşmeyi imzalamadı.
Sözleşmeye göre: "Hiç kimse zorla kaybedilmeye maruz bırakılamaz. Fiili savaş durumu, savaş tehdidi, ülke içinde siyasal istikrarsızlık veya başka herhangi bir kamusal acil durum dahil olmak üzere, hangi istisnai koşullar söz konusu olursa olsun, bunlar zorla kaybedilme olayları için gerekçe olarak ileri sürülemez."
(BİANET.ORG – 30.8.2024)