Galatya’dan hikayeler…
Aynı minderde yan yana oturuyoruz Hristina’yla, bir okurumun avlusunda, onu dinliyoruz hiç kıpırdayamadan, sanki de dedelerinin anlattığı ürkütücü hikayeleri dinleyen iki çocuk gibiyiz, korkunç hikayeler bunlar, geçmişimizden hikayeler, kimseciklerin umursamadığı hikayeler ama gerçek hikayeler…
Bizimle birlikte sevgili arkadaşımız Ferah Kaya da var, o amatör bir ressam, Galatya Gölü’yle ilgili “Hristina” başlıklı bir tablosu var Ferah’ın…
Bu yağlıboya tabloda küçük bir kız, Hristina Pavlu Solomi Patça’nın 13 yaşlarında yaşamış olduklarını simgeliyor… Hristina’yı simgeliyor bu kız çocuğu… Resimde öylece durmuş Galatya Gölü’ne bakıyor, ellerini iki yana açmış… Bu gölde bir toplu mezar vardı ve bu göle başka “kayıplar”ın da gömülmüş olduğu yönünde bilgiler vardı hep – bunlar arasında Hristina’nın babası ve erkek kardeşi de olabilir anlatılanlara bakılacak olursa…
Karpaz’daki bu Kıbrıslıtürk köyüne, Galatya’ya geldik, bu köy 1974’te buraya savaş esiri olarak getirilmiş pek çok Kıbrıslırum için bir “kabus” anlamına geliyor çünkü bu köye getirildikten sonra “kayıp” edilmişlerdi…
Galatya bir merkezdi… Galatya yalnızca Galatya köyü değildi, tıpkı Çatoz gibi, farklı köylerden askerliğini yapan Kıbrıslıtürk gençlerin de toplandığı bir merkezdi…
1974’te savaş çıktığı zaman başka köylerden kaçan bazı köylülerin buraya geldiğini öğreniyoruz, tıpkı farklı köylerden komutanların da buraya toplandıkları gibi…
Okurum, “Bu köyde Türkiye’den tam altı komutan vardı!” diye anlatıyor.
“Neee?”
“Evet! Civar köylerden kaçarak buraya geldilerdi… Ağzımızı açabilir miydik o günlerde? Ne münasebet! Ağzımızı açamazdık… Düşündüğümüzü söyleyemezdik…”
Savaş başladıktan sonra adamlarını da alarak bu köye gelmiş olan bir Kıbrıslıtürk komutan varmış…
“Bu komutanlardan bazıları onun öldürülmesini emretmişti! Köyünü bırakıp kaçtığı için yani! Buna inanabilir misiniz? Evet! Ama ben onu kurtardım… “Onu benim yanıma verin, ben ona göz kulak olurum” dedim. Onu kendi korumam altına aldım ve adam tamamdı. Ancak yine de bu Türk komutanlardan bazıları ondan hoşlaşmazdı çünkü köyünü bırakıp Galatya’ya gelmişti adamlarıyla…”
Hristina’nın da o dönemle ilgili anlatacakları var…
“Komikebir’den bir köylümüz, Ahmet isimli bir Kıbrıslıtürk Galatya’ya gelerek babamı almak istemiş… Babam savaşta Galatya’da esirdi… İki değirmeni vardı ailemizin Komikebir’de, bir un değirmeni, bir yağ değirmeni…
Böylece Ahmet oraya giderek komutana babamı kendisine vermesini istemiş çünkü değirmeni nasıl çalıştıracağını bilmiyormuş. Babamın kendisine yardım ederek değirmeni çalıştırması için komutandan izin istemeye gitmiş… “İsten kendini alıp gidesin ha? Git yanlarına ve orada onunla kal çok istersen” demişler kendisine. Ahmet dehşete kapılıp oradan ayrılmış…”
Galatya köyü sakladığı böylesi sırlarla bizi sersemletiyor…
“Peki ya Livadya?” diye soruyorum okuruma… “Livadya’nın (Sazlıköy) pozisyonu neydi? Örneğin Davlos’tan aldıkları papazı neden Galatya’ya getirmediler de Livadya’ya götürdüler? Birkaç gün sonra da adamı öldürüp bir kuyuya attılar… Livadya’nın özelliği neydi?” diyorum.
“Livadya’nın hiçbir özelliği yoktu” diyor okurum. “Merkez, Galatya’ydı… Bütün emirler Galatya’dan giderdi. Livadya, Galatya’nın parçasıydı… Sana 1974’te Türkiye’den altı komutanın bu köyde toplandığını söyledim. Daha ne söylememi isten?” diyor okurum.
Okurum daha sonra Yalusa’dan “kayıp” bir Kıbrıslırum’dan söz etmeye başlıyor.
Bu “kayıp” şahsın öyküsünü yazmıştım, ailesiyle de röportaj yapmıştım. Yalusa’da bir kahvede otururken “Paşalar geçerken ayağa kalkmadığı” gerekçesiyle oradan alınıp polis karakoluna götürülmüştü köyde. Anlatılanlara göre adamın yüzü sokağa dönük değildi, sırtı dönüktü sokağa… Gelip gideni görmesi mümkün değildi yani… Belli ki bu yalnızca bir gerekçeydi…
Onu karakolda döverek öldürdükleri anlatılmıştı bana…
Okurum, “Onu Yalusa’da polis karakolunda döverek öldürdüler… Ama onu Yalusa’ya gömmediler. Benim bildiğim cesedini alıp Galatya’ya getirdiler… Yani o sözünü ettiğin Yalusalı “kayıp” da buralarda bir yerde gömülüdür” diye anlatıyor…
“Ben onun Yalusa’da gömülü olduğunu sanırdım…”
“Hayır” diyor okurum, “Adamın ölüsünü alıp buraya getirdilerdi, hatta komutanlardan birisi onu neden döverek öldürmüş oldukları için kızmıştı da bu öldürenlere…”
Konuşmamız son altı aydır bu harika okurumuzun “kayıplar” konusunda neler yaptığına geliyor…
Galatya ve civar köylerde yıllardır bize en fazla yardım eden bu okurumuz oldu… Pek çok kez bildiği olası gömü yerleriyle ilgili bildiklerini paylaştı, bu yerleri bizzat gösterdi ve hatta daha da önemlisi bu konularda bilgisi olanların kimler olabileceğini hem bize, hem de Kayıplar Komitesi yetkililerine anlattı…
“Son zamanlarda Kayıplar Komitesi’nden bir kadın araştırma görevlisi gelip beni buldu ve bir hayle sorular sordu… Geçmişte sana söylediğim, göstermiş olduğum yerleri tekrar sordu ve tekrar bu yerleri göstermemi istedi… Ben de gidip ona gösterdim…” diyor okurum.
“Galatya Gölü’ndeki kazıya da sık sık gidiyorum, orada kazı yapanlara bildiklerimi söylüyorum… Bildiğin gibi göldeki o küçük evciğin önüne bir veya iki kişi gömülü olabilir… Gancellinin çevresine de bakmalıdırlar, bunları oradaki ekibe aktardım zaten” diye konuşuyor.
Okuruma göre evciğin arkasındaki tepeciğe doğru olan alana da bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar gömülü olabilir… Okurum bu bölgeyi 2010 yılında bir şahitle birlikte Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuzu hatırlıyor ancak burada henüz kazıya geçilmemiş bildiğim kadarıyla…
“Boricayı da hatırlan, size gösterdiydim, harnıp ağacı – orada kazı yapıp bulamadıydılar bir şey… Bazı şahitlerle konuştum ve beni ziyarete gelen kadın araştırmacıya da söyledim… Yolun altında kalmış olabilir o aradığımız gömü yeri… 1974’te boricanın yanından geçen o toprak yol yoğudu… Sonradan yapıldı. Orayı dikkatli araştırmalarını rica ettim…” diyor okurum…
Gölün içinde ikinci bir toplu mezar olabileceğini anlatmıştı bize yıllar önce bu okurum… Kayıplar Komitesi yetkililerine de bu olası toplu mezar yerini göstermişti birkaç kez…
“Şimdi kazı ekibine eğer burayı kazacaklarsa derin kazmalarını söyledim, birkaç ayak değil en az on ayak derinliğinde kazmalıdırlar. Eğer o mezardakileri daha sonra oradan kaldırmadıysalar, hala oradadırlar ama derin kazmaları lazım” diyor.
Livadya ile Galatya arasındaki yol kenarındaki palluradan da söz ediyor okurum… “Palluranın arkasını da kazmaları lazım… Orada bir kişinin gömüldüğü söylenirdi” diyor.
Bir süre önce Livadya’da birkaç kez farklı şahitlerle göstermiş olduğumuz bir tarladaki kuyuda üç “kayıp” şahıstan geride kalanlar bulunmuştu. Okurum aylar önce bu konuda da bölgede yaşayan bir arkeoloğa bilgi vermiş olduğunu anlatıyor…
“Orada o üç kayıbın bulunması bizi çok memnun etti… Oraya onları gömen şahıs bana aylar önce “Ma az daha buluyorlardı, 20 metre uzağa gitseydiler bulacaklardı” dediydi… Orada kazı başlamış ama sonra ayrılmışlardı. Ben hemen koşup o arkeoloğu buldum ve “Geri dönün, orayı tekrar kazın, 20 metre ileridedir” dediydim… Sonuçta tekrar kazı başlattıklarında tam da gömenin bana söylediği, benim da arkeoloğa söylediğim yerde buldular kuyuyu ve içinde üç kayıp insanı – bu konuda da yardım ettiğim için çok memnun oldum…” diyor.
Bu konuda bir başka okurum da beni telefonla arıyor ve üç “kayıp” şahsın bulunduğu Livadya’daki tarlada bir kuyu daha olabileceğini, tarlanın kazılmamış bölümünde ağzı yuvarlak olmayan, dikdörtgen olan bir kuyu daha olabileceğini anlatıyor…
“Lütfen ne olur tekrar Livadya’ya dönsünler ve tarlanın kazmadıkları bölümündeki o ikinci kuyuyu arasınlar… Onları konuşurken duydum… Bunlardan biri “Üç kişi buldular ama tarlanın öbür tarafını kazmadılar” diyordu… Bu olaylara karışmış biriydi bu. Nefes almaya bile korktum bunları duyduğumda… Sonra koşup seni aradım… Duyduklarımdan anladığım o tarlada başka gömü de olabilir… Lütfen Kayıplar Komitesi’nden rica et de bu bölgeden ayrılmasınlar” diyor.
Galatya’dan ayrılıp Lefkoşa’ya dönüyoruz Hristina’yla… Bu köye gelmeye ve araştırmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz… Araştırılacak bir şey kalmayıncaya kadar gelmeye devam edeceğiz…
Bize bu bölgede yardımcı olan okurlarıma sonsuz teşekkürler… Onların insancıllığına sonsuz minnet duyuyoruz… Kayıplar Komitesi’ne de bu okurlarımın gösterdiği ve sözünü ettiği alanlarda kazı yürüttükleri için çok teşekkürler…