Gariplikler ülkesi…
Rahat mıyız, değil miyiz?
Huzurlu muyuz, stresli mi?
Bolluk içinde miyiz, yokluk mu?
Mutlu muyuz, değil miyiz?
Özgür müyüz, esir mi?
Hangisiyiz?
***
Hangi özellikleri yaşıyoruz?
Neler var, neler yok hayatımızda…
‘İyi ki var’ dediğimiz, ‘iyi ki yok’ dediğimiz…
Veya şu olsaydı, bu olsaydı diye beklediğimiz, umut ettiğimiz…
Özlediğimiz, beklediğimiz, aradığımız neler var?
***
Şöyle bir durup bakıyorum;
Düşünüyorum, gözden geçiriyorum…
Kendim de dahil, nasıl yaşıyoruz, hayat şartlarımız nasıl, iyi mi, kötü mü!
Başka taraflarla kıyaslama yaparsak ne görürüz?
Kıyaslama yapmak doğru mu olur?
Bizim topraklarla başka toprakların kıyaslaması ne kadar bilimseldir!
Bilimin çerçevesi içinde bir sonuç çıkar mı böyle bir durumda?
Ortaya çıkacak sonuçlar/veriler, uluslararası bilim kuruluşları tarafından dikkate alınır mı, “saçma” bir durumun varlığı bilim insanlarını dumura uğratır mı?
***
Gerçekten de incelenmesi, izlenmesi gereken bir toplum olduğumuzu herkes de kabul ediyor…
Belki dünyada tek veya en fazla bir-iki yerde bulunabilir böyle bir yaşam biçimi…
Küçücük bir Ada ama ortasından yarılmış.
Bir yanda Kıbrıslı başka bir toplum, diğer yarısında başka…
Uzun süre bir arada yaşamışlar ama yakın tarihte “olmaz” demiş birileri…
Cuntalar zemin hazırlamış, garantörlük bunun üzerine kullanılmış…
Şimdiye kadar da devam etmiş…
***
Biri Avrupa Birliği’nde, diğeri nerede belli değil!
Birinde Euro, diğerinde TL…
Biri parasını idare ediyor, diğeri edemiyor…
Birinde değer kazanan, o yükselen değerle bu tarafın akaryakıt istasyonlarını dolduran güneyin arabaları…
Diğerinde hep düşen parayla ne alabilirim telaşındaki insanlar ama yine de ne gariptir ki öbür taraftan alınan etten sağlanan büyük avantaj!..
***
Gariplikler gariplik üstüne…
Memur devletiyiz ama görüntü öyle değil…
Villalar, havuzlar, en lüks arabalar, gezmeler, tozmalar, tatiller, eğlenceler, tüketim çılgınlığı…
Bu yaz şuraya gidiyoruz, geçen yaz oradaydık… Gidelim görelim bakalım, güzelse siz de gidersiniz…
***
“Bu ayı nasıl çıkaracağız bilmiyorum… Çocuğun okulu, evin kirası, mutfak masrafı derken daha ay başında para bitti…”
“Kredi kartlarına yüklendik ama sanki onları başkası ödeyecek!..”
“Bir eve girdik ama bereket ki annem yardım ediyor, yoksa ödeyemezdik. Gerçi daha beş yıl var, her gün döviz çıkıyor, nasıl öderiz o zamana kadar bilmem… Allah büyüktür, napalım!”
***
Gezmeler, tozmalar da, yatlar katlar da, ayı çıkaramayanlar da aynı ülkeden… Biri memur, diğeri özel derdik daha önce rahatlıkla ama artık onu da söyleyemeyecek hale geliyoruz… Kamuda da döviz sürekli maaşları eritiyor… Kamuda böyleyken özelde nasıl gider ki!
***
Ama işte burası KKTC. Bir hükümet merakıdır gidiyor… O gitsin ben geleyim, bürokratların biri gitsin biri gelsin… Onu atayım, bunu alayım…
Bir hükümetçiliktir yıllardır oynanıp gidiyor…
Acaba diyorum yine birileri “alın da oyalanın” mı diyor!
“Memleketi başkaları idare ediyor” denmese de tamamen, bizim idare ettiğimiz de söylenemez nispeten!..
Başka bir yerde ‘mutluluk’
Can Dündar Almanya’da yaşamak zorunda kalmıştı… Türkiye’de hakkında “MİT Tırları” davasıyla ilgili soruşturma vardı ve her an içeriye girebilirdi. Can Dündar erken davrandı ve yurtdışına Almanya’ya gitti. O gitti ama eşi Dilek Türker Dündar Türkiye’de kaldı. Hakkında hiçbir kovuşturma olmamasına rağmen yurt dışına çıkış yasağı kondu Dilek Dündar için ve 3 yıldır eşiyle oğlundan ayrı Türkiye’de yaşamak durumunda kaldı. Geçtiğimiz Cuma günü sosyal medyada Can, Dilek ve oğulları Ege Almanya’dan fotoğraf paylaştı. Yurtlarından uzakta başka bir yerde mutluluk pozu verdiler! Ve Dilek Dündar, kaçtığını haber vermiş oldu. Twitter hesabında şöyle dedi Dilek Dündar; “Onlar anayasaya uymadılar, ben üç yıl yasalara güvenmenin bedelini, ailemden uzak kalarak ödedim. Sonunda annelik hakkımı kullandım ve aileme kavuştum. Umarım en kısa zamanda Türkiye hukuka, ayrı düşen tüm aile mensupları birbirine kavuşur.”
Gençlik!
“Suç oranları yüksek” denince İçişleri Bakanımız Ayşegül Baybars, “güneyde daha yüksek” dedi. Çok takmak istemedim ama başkaları da yorum yapınca yazmak istedim. Bir Bakan, başka yerlerde de suç oranı yüksek diye ‘avunma’ gerekçesi bulabilir mi! Ben sayın Bakan’ın genç yaşına veriyorum bu gerekçeyi!..
‘Tane’ cahilliği
Yine bozuk Türkçe konusu… ‘Tane’ sözcüğü eşyalar için, cansız şeyler için kullanılır ama “üç tane insan, iki tane personel, iki tane sanık” gibi yanlış kullanımları artırarak devam ediyoruz ne yazık ki! Hem de kullanmaması gereken okumuş! insanlar tarafından… “Üç tane elma, iki tane kalem” der gibi “kazada iki tane insanımızı yitirdik” denmesi kadar ayıp bir şey olamaz.
Herhangi birinin senden nefret etmesinin asıl nedeni; senin gibi olmak istediği halde asla senin gibi olamayacağını bilmesidir.
Victor Hugo