Gazda ‘boru hattı’ out!
Doğu Akdeniz’de İsrail’in bulduğu ve Kıbrıs adasına ait parsellerde bulunması umulan petrolün Batı pazarına ulaşımı için ‘en ekonomik ve güvenli yol’ diye tanımlanan Türkiye üzerinden geçecek ‘boru hattı’ projesi birden bire gözden düştü.
Gerek Suriye konusundaki güven vermeyen, çelişkili tavırları, gerekse ‘Arap Baharı’ adı verilen sosyal hareketlenmeler sırasında Müslüman Kardeşler’e açık destek vermesi Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel ‘kredibilite’sini ciddi biçimde aşağıya çekti.
AB’nin ‘genişleme’ konusunda önümüzdeki 5 yıl içinde frene basacağını açıklamasını da eklersek, Ankara’nın giderek ‘yalnız adam’lığa doğru yelken açtığı tepsini yapabiliriz.
**
Dış politikada hata üstüne hata yaparak bugünlere gelen Türkiye bir taraftan Kobani’de oynadığı kumarın sonucunu tahmin etmekte zorlanırken, diğer yandan Doğu Akdeniz’deki gücünü de yitiriyor.
Geçen gün Mısır ile Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan arasında varılan ve İsrail’i de kapsayan uzlaşı, denizin dibindeki gazın akıbeti konusunda yeni bir sürecin başlangıcı olarak yorumlanıyor.
Hidrokarbon konusunu yakından izleyen uzmanlar, söz konusu anlaşmayla birlikte “Gazın borularla Türkiye üzerinden taşınması” fikrinin bittiğini söylüyor.
Buna göre, gerek ‘İsrail gazı’, gerekse henüz ne zaman çıkacağı, çıkıp çıkmayacağı, çıksa bile ekonomik anlamda rantabl olup olmayacağı belli olmayan ‘Kıbrıs gazı’ borularla Mısır’a gidecek, orada işlenecek ve Batı pazarına da tanker gemileriyle taşınacak.
Üstelik Mısır’ın bu konuda bariz avantajı da var. Zira hem enerji ihtiyacının yüzde 80’ini Akdeniz’den çıkardığı petrolden sağlıyor, hem de doğal gaz başta olmak üzere petrol ihracatı yapıyor.
**
Kuşkusuz Türkiye İsrail-Mısır-Kıbrıs-Yunanistan ittifakına karşı gardını bir şekilde alıyor.
9’uncu parseldeki sondaj çalışmalarını yürüten İtalyan ENI şirketi aynı zamanda Türkiye’de çok büyük ihaleleri de yürütüyor. Ankara ENI’den Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarını durdurmasını talep etmesine rağmen, şirket bu uyarılara bile kulak asmadı.
Çünkü uluslararası hukuk bakımından Ankara’nın eli güçlü değil… Güçlü değil, çünkü Türkiye’nin 2011’de KKTC ile imzaladığı antlaşma dışında hiçbir bölge ülkesiyle imzaladığı herhangi bir Münhasır Ekonomik Bölge antlaşması yok.
Sadece ‘iddia’sı var.
KKTC ile imzalanmış antlaşmanın hukuki değeri ise haliyle KKTC’nin uluslararası statüsünden ileri gidemiyor.
Tüm bunların sonucu olarak Ankara, ekonomik çıkar ilişkisi içinde olduğu bir şirkete dahi sözünü geçiremiyor.
**
Doğu Akdeniz’deki gaz sorununun asıl tarafı Kıbrıs Türk Toplumu olmalıdır, Türkiye değil!..
Gerçi bölgedeki sismik araştırmaları Türkiye KKTC adına ve KKTC’nin verdiği ruhsatla yapıyor, ancak ‘toplum lideri’ sıfatıyla Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bu konuda inisiyatif üstleneceği yerde ‘seyirci’ koltuğunda oturmayı ve krizin tırmanmasını izlemeyi tercih ediyor.
Kıbrıs Rum liderliği ise uluslararası hukuk desteği ve Türkiye karşıtlığının yarattığı fırsatlardan ortaya çıkan bölgesel ittifakları da arkasına alarak ‘macera’yı sürdürme eğilimi gösteriyor, işin ‘Kıbrıslı Türklerin hakkı’ kısmını hasır altı ediyor.
İşin özeti şu ki, bu bölgede bir tür ‘akıl tutulması’ yaşanıyor.
Bir değil, bir yığın ‘yanlış’ var ve bunlardan bir ‘doğru’ya varmak giderek güçleşiyor.