Gazeteci, arabulucu olunca!
Arabulucu, uyuşmazlık konularında taraflar arasındaki sorunların çözümü için devreye giren kişilere denilmekte. Gazetecilik mesleği açısından bakıldığında, gazeteciliğin en genel anlamda yönetenlerle yönetilenler arasında arabulucu rolünü oynadığı söylenebilir. Hatta gazeteciyi bir tür “postacı” olarak da tanımlayabiliriz bu anlamda. Gazetecinin mektupları dağıtan postacıdan farkı, hem mektupların içeriğini yazmak (haber yapmak) hem de hangi mektupların hedefine ulaşacağına karar vermektir. Buna da gazetecilik terminolojisinde “eşik bekçiliği” denimektedir.
Peki gazeteci, bu arabulucu rolünü abartır ve uyuşmazlıkların çözümünde devreye girebilir mi? Girerse, gazetecilik misyonuna aykırı davranmış olur mu? İleride bu konuyu daha ayrıntılı ele almak üzere bu yazıda basın tarihinden bazı örnekler vereceğim.
Önce Türkiye’den iki örnek. Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, 24 Ocak 2013 tarihinde yayımlanan “20.yılda Uğur Mumcu” başlıklı yazısında, 1991 yılında DYP-SHP koalisyonunu nasıl kurdurduklarını anlatıyor:
“Yıl 1991. Başımızda ANAP var. Seçimler yapıldı. DYP ile SHP, 450 milletvekilliğinden 266‘sını kazandı. DYP‘nin başında Demirel, SHP’nin başında Erdal İnönü var. Düşman kardeşler bir araya gelseler ANAP iktidarı devrilecek ama gelmiyorlar ki!..Uğur (Mumcu) Cumhuriyet’te, ben Hürriyet’te yazıyorum. Uğur’la konuştuk, bunları bir araya getirip hükümet kurdurmaya karar verdik. DYP‘nin ikinci adamı Hüsamettin Cindoruk benim halamın oğlu. SHP’nin ikinci adamı Hikmet Çetin ise abimiz, büyüğümüz. Her ikisine de ayrı ayrı ortam yoklaması yaptık, işin olumlu sonuçlanmasının mümkün olabileceğini gördük.. Ve bir gece eşlerimizle birlikte bizim evde bir araya geldik. Biz Uğur’la Cindoruk ve Çetin’i bir köşeye çektik ve birkaç saat süren ‘İkna seansı’ başladı! Sonuç olumluydu. Her iki siyasetçi liderlerine danışacaktı. Ertesi gün liderlerden de olumlu yanıt geldi. DYP-SHP koalisyonunun kuruluşunu bizim evde Uğur Mumcu ile gerçekleştirdik. ANAP iktidarına böylece son verilmiş oldu.”
Yıl 2013. Gazeteci Fehmi Koru, Türkiye’de 17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında hükümetle Fethullah Gülen Cemaati’ni karşı karşıya getiren çatışmada arabuluculuk rolünü üstlenir. Kendisi her ne kadar, 8 Ocak’ta Star gazetesinde yayımlanan, “Ne mutlu bize: Herkes bildiğini okuyor…” başlıklı yazısında arabulucu olarak tanımlanmasını kabul etmediğini ifade etse de, yaptığı iş arabulucuktur. Yazısında kendisini şöyle savunmaktadır: “Arabuluculuk görevi üstlenmiş kişiler, her görüştüklerine, hoşlarına gidecek yönleri ön planda tutarak konuşur, sinirlendirecek konuları teğet geçerler; ben ise muhataplarıma hoşlanmayacakları yönleri daha bir vurgulayarak yaklaştım, en ileri senaryoları kendileriyle paylaştım… Sürecin bütününü ‘gazetecilik’ faaliyeti içerisinde gördüğüm ve “Cumhurbaşkanı ile görüştüm, bana dedi ki...” tarzı bir gazetecilik anlayışım da olmadığı için, ayrıntıları ileride kaleme alacağım anılarıma saklamayı düşünüyordum.”
Uluslararası örneklere de bakalım. Arabuluculuk sadece Türkiye gazeteciliğine özgü bir uygulama değil kuşkusuz. (Ayrıntılı bilgi için, http://www.tandfonline.com/doi/abs /10.1080/07393180500071998?journalCode=rcsm20#.UtKQ7dJdXp8)
Yıl 1977. Tanınmış Amerikalı televizyon gazetecisi Walter Cronkite, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Cumhurbaşkanı Menahem Begin arasında arabuluculuğa soyunur. 1978’de gerçekleşen Camp David anlaşması bu arabuluculuk neticesinde başlayan müzakere sürecinin bir sonucudur.
Yıl 1991. İngiliz gazeteci Patrick Seale, İsrail ve Suriye arasında sürdülen müzakerelerdeki tıkanıklığı aşmak için plan önerir. Arabuluculuğu işe yaramaz. Çünkü ne liderler hazırdır sorunları aşmaya, ne de Patrick Seale her iki tarafın da güvenini kazanmış bir gazetecidir. Seale Suriye yanlısı bir imaj çizmiştir.
Yıl 2002. Tanınmış Rus gazeteci Anna Politkovskaya (ki 2006 yılında öldürülmüştür), Moskova Tiyatrosunu basıp 700 kişiyi rehin alan Çeçen militanlar tarafından arabulucu olması için davet edilmiştir. Bunun nedeni, Politkovskaya’nın Çeçenlere karşı yürütülen savaşta Çeçenlere sempati ile yaklaşması ve Rusya’nın politikasını eleştirmesidir. Ancak bu arabuluculuk da başarıya ulaşamamış, Tiyatroyu kuşatan Rusya güvenlik güçleri kanlı bir baskın gerçekleştirmiştir.
Bu örneklerden hareketle, gazetecinin arabuluculuk rolüne soyunmasının artılarını ve eksilerini tartışabiliriz. Etik açıdan nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, İsrail’le Mısır arasındaki savaşı bitiren anlaşmaya giden yolda Walter Conkite’ın olumlu bir rolü söz konusudur. Barış gazeteciliği misyonu çerçevesinde ülkeler ve gruplar arasındaki silahlı çatışmaları sona erdirmede gazetecilerin bu türden girişim yapmaları bazen kaçınılmaz olabilir. Yine de aşağıdaki nedenlerden dolayı, arabuluculuk işlevinin gazeteciliği sorgulanır hale getirdiğini ifade etmem gerekiyor.
Birincisi, gazeteci, arabulucu kimliğini üstlendiği andan itibaren, sürecin selameti açısından haberci kimliğini gözardı etmeye başlıyor demektir. Örneğin Fehmi Koru, taşıdığı mektubun içeriğini merak etmeyecek kadar gazetecilik refleksinden arınmış görünmektedir. İkincisi, gazetecinin, gizli kapaklı işlere bizatihi kendisinin imza atıyor olmasıdır. Emin Çölaşan’ın itiraf niteliğindeki yazısı bunun en çarpıcı örneğidir. Oysa gazeteciden beklenen, kamuoyundan gizli kapaklı biçimde sürdülen müzakerelere kulak kabartmak, içeride neler olup bittiğini öğrenmeye çalışmak ve bunları toplumla paylaşmaktır.
Daha önce bu sayfada, köşe yazarı gazetecilerin akil insanlar heyetinde yer almalarının etik açıdan sakıncalı olmayacağını savunmuştum. Gerekçem de, gazetecilerin barış ve demokrasi konularına zaten taraf olmaları gerektiği yönündeki inancımdı. O türden görevlerde bile gazeteciden beklenen, toplumu tam ve doğru biçimde bilgilendirmektir. Bir etik ilkeyi hatırlatarak bitireyim yazıyı: “Gazeteci, mesleki saygınlığa gölge düşürecek türden etkinliklerden ve görevlerden uzak durmalıdır.”
----------------------------------------------
Özel haber, ne kadar özel?
Yenidüzen’de (elbette başka gazetelerde de) bazı haberler “özel haber” logosuyla yayımlanıyor. Öncelikle özel haberin tanımını yapalım: Özel haber, bir muhabirin kendi çabalarıyla ortaya çıkardığı, belgelere dayanarak oluşturduğu haberlere verilen bir isim. Haberi özel kılan, atlatma haber oluşu. Yani, bir haber sadece o gazetenin muhabiri tarafından kaleme alınmışsa ve başka gazetelerde yoksa özel haber olarak nitelenebilir.
Gazetelerin yayımladıkları bazı haberlerinde “özel haber” logosunu kullanmaları anlaşılır bir şey. Özel haber logolu haberler daha çok dikkat çekiyor her şeyden önce. Aynı zamanda, gazetenin habere verdiği önemin alıtını çiziyor, muhabiri ödüllendiriyor.
Gelelim, Yenidüzen’le ilgili şikâyet konusuna. Gazedda Kıbrıs haber sitesi genel yayın yönetmeni Nuri Sılay, Yenidüzen’de “özel haber” logosuyla ve “Polis’te ‘sabıka’ çelişkisi” başlığıyla 3 Ocak tarihinde yayımlanan haberle ilgili aşağıdaki eleştiriyi gönderdi:
“Size bu yazıyı, Yenidüzen’in ‘özel haber’ olarak yayımladığı bir haberden dolayı gönderiyorum. Yenidüzen’de 3 Ocak’ta yayımlanan, “Poliste ‘sabıka’ çelişkisi” başlıklı haberde, Pervin Gürler’in, bir kişinin sabıka kayıtlarını silmesi konu edilmektedir. Aynı haber 31 Aralık 2013’te Gazedda Kıbrıs’ta yayımlanmıştır (http://www.gazeddakibris.com/pervin-gurler-hakkinda-onemli-iddia.html). Habere konu olan bilgi ve belgeler, Gazedda Kıbrıs’ta yayımlanmasının dışında 31 Aralık günü Facebook üzerinden de paylaşılmıştır. Sizin de görebileceğiniz gibi, Yenidüzen, ‘araştırmacı gazetecilik’ konusunda büyük bir hata yapmıştır. Sosyal medya üzerinden paylaşılan ve hatta bir internet gazetesinde yayımlanan bilgilerin ‘özel haber’ olarak okuyucuya yansıtılması sanırım gözardı edemeyeceğimiz bir durumdur.”
Nuri Sılay haklı. Yenidüzen’deki haber önemli bir iddiayı gündeme taşımakla birlikte, özel haber nitelemesini hak edecek özelliğe sahip değil. İki nedenle değil. Birincisi, Yenidüzen muhabirlerinin kendi gayretleriyle ortaya çıkardıkları bir bilgiye, belgeye dayanmıyor. İkincisi de atlatma haber değil. Zaten daha önce haberleştirilmiş. Eğer haberde iddia edildiği gibi, “buna benzer 10-12 kişiye daha ‘sabıkasız’ karakter belgesi verildiği” belgelenebilseydi, özel haber vasfını kazanabilirdi.
Peki bu iddianın sonucunda ne oldu? Polis Genel Müdür Vekili Pervin Gürler, hakkındaki iddialarla ilgili bir açıklama yaptı mı? Ben rastlamadım bir açıklamaya.