1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Gazetecilik Artık Bir Suç…
Gazetecilik Artık Bir Suç…

Gazetecilik Artık Bir Suç…

Sınır Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin (Reporters Sans Frontiers/RSF) 2024 Dünya Basın Özgürlüğü endeksine göre, Kuzey Kıbrıs önceki yıla göre, 14 sıra gerileyerek, 180 ülke arasında 90. sırada gösteriliyor.

A+A-

Aysu Basri Akter
aysu_basri@yahoo.com

Basın özgürlüğü… Bu büyük ifade aslında ilk anda “özgürce yazmak, ya da özgürce konuşmak” üzerinden değerlendiriliyor.

Kimsenin, yazdıklarından ya da haberlerinden dolayı tehdit edilmediği, cezalandırılıp hapse atılmadığı ya da öldürülmediği yerler, “özgür” olarak değerlendiriliyor.

Şüphesiz ki, bunlar önemli… Ancak konuya sadece bu kapsamdan baktığımız zaman oldukça eksik kalabiliyor.

 

Oto Sansür…Camdan Duvarlarımız

Gazeteci, her mecrada görevini sürdürürken, özgürlüğünün sınırlarını, sadece başkalarının temel özgürlükleri ile çizmiyor ve hareket alanını otokontrol ya da otosansür mekanizması üzerinden belirliyorsa orada ciddi bir sorun var demektir.

Yani, “ben ne yazmak istiyorsam yazabiliyorum ya da yazılarıma ve sözlerime müdahale edilmiyor” demek tek başına bir anlam ifade etmiyor.

Çünkü camdan duvarlarımız sandığımızdan çok daha kalın olabiliyor.

Gazetecinin otokontrol mekanizmalarının mağduru olmamak adına temel güvenceye de sahip olabilmesi gerekiyor, örneğin. Geleceğinin, bir kişinin iki dudağı arasında olmaması, işinin, maaşının tehdit olmaması gerekiyor. Kazandığı maaşın ve sosyal güvencesinin onurlu bir yaşam için yeterli olması, sponsorların ağına düşmesini engelleyebilecek ana unsurlardan biri örneğin. Sadece kişinin değil, medya kurumlarının da sponsorların gölgesinde kalmayacak kadar ekonomik güç ve özgürlüğe sahip olabilmesi gerekiyor.

Medya kurumlarının ana gelir kaynağı reklamlardır. Reklam verenler tarafından tehdit altında olan medya kurumları özgür olamazlar ve çalışanlarının özgürlük hakkını da koruyamazlar. Her haberi yapamazlar. Sorun yaratabilecekleri alanlara girmemeleri ise özgür oldukları şeklinde yorumlanamaz.

 

Sahiplik Yapılarımız Ne Kadar Şeffaf?

Medya kurumlarının gerçek sahiplik yapılarının şeffaf olması, olası çıkar çatışmasına sebep olabilecek iş alanlarının medyada hisse sahibi olamaması ya da tekel yaratmasının önüne geçilmesi için dünyada örnek gösterilebilecek çeşitli yasal düzenlemeler var.

Bu yasal düzenlemelerin bile ne kadar etkin denetlendiği ya da basın özgürlüğü için etkili olduğu tartışılırken, biz kendi ülkemizde, böyle bir gündem maddesine bile sahip değiliz. En yakın etkilendiğimiz coğrafya olan Türkiye’nin karnesi ise son derece kırık!

Örneğin, Fransa, Norveç, Birleşik Krallık, Almanya, İsveç gibi ülkelerde medya sahipliğinin şeffaf olması için düzenlemeler yapılmıştır ve medya otoriteleri tarafından bu denetlenmektedir. Temel olarak, politikacıların, büyük şirket sahiplerinin, kamu çalışanlarının ya da çıkar çatışması yaratabilecek çeşitli meslek gruplarının medyada hisse sahibi olması engellenir veya kısıtlanır.

İsveç ve Norveç bu konuda tahmin edilebileceği gibi önde gelen ülkeler arasında sayılıyor. Almanya’da örneğin, politikacıların ya da devlet yetkililerinin medya kuruluşlarında pay sahibi olması yasalarla engelleniyor.

Biz ise daha geçtiğimiz günlerde medya yöneticiliğinden gelmiş Cumhurbaşkanımızın, sahibi olduğu medya kurumunu sattığı haberlerinin normalleştirildiği bir ortamda yaşıyoruz.

Üstelik bu satışın ve yeni sahiplik yapısının da şeffaflığının netleştirilmeye muhtaç bir hali varken. 

Üstelik yeni medya sahibi iş insanın faaliyet alanlarının birçok demokratik ülkede çıkar çatışması yaratabilecek iş kolları arasında değerlendirilip, hisseleri engellenir ya da kısıtlanırken…

 

Türk İş Dünyası Kıbrıs Türk Medyasında

Kıbrıs’ın genelinde araştırma haberleri yayınlayan, CIREN( Cyprus Investigative Reporting Network) adanın her iki tarafında da medya sahiplik yapılarının fotoğrafını çekmiş. Oldukça dikkat çekici veriler var;

Kıbrıs Türk medyasının en büyük medya kurumu olan Kıbrıs Medya Kurumu, 2022 yılında Kıbrıs Yeşil Vatan Medya Ltd’e satıldı. Ve ilk kez Türk iş dünyası, Kıbrıs Türk medyasında sahiplik için adım atmış oldu. Şirketin %49 hissesine sahip olan ortağı, 2023 yılında yatırımcı olarak KKTC vatandaşlığı almış ve Kuzey Kıbrıs’ta enerji sağlayıcı tek özel şirket konumundaki AKSA’nın sahibi olan Kazancı Holding’le doğrudan ilişkileri var.

Tahmin edilebileceği gibi ne medya camiası ne aydınlar ne de siyaset dünyası açısından bu satışlar gündem olmuş, normal, sıradan bir satış gibi sessizce geçip gitmiş.

Mesela bu satış Norveç’te yapılabilir miydi?

Dünyada demokrasisi çalışan herhangi bir ülkede bu satışlar normal kabul edilebilir miydi?

Özellikle son 5 yıl içinde iş dünyasından önemli aktörlerin medyada daha fazla söz sahibi olmaya başladığının, birçok medya kuruluşunun sahiplik yapılarıyla ilgili şeffaflık konusunda ciddi sorun olduğunun altını çizmekte fayda vardır. Ve böyle bir yapıda basın özgürlüğünü tartışmak, bu yapıyı normalleştirirken, oldukça eksik kalacaktır.

 

KKTC Basın Özgürlüğünde 90. Sırada

Sınır Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin (Reporters Sans Frontiers/RSF) 2024 Dünya Basın Özgürlüğü endeksine göre, Kuzey Kıbrıs önceki yıla göre, 14 sıra gerileyerek, 180 ülke arasında 90. sırada gösteriliyor.

Güney Kıbrıs aynı raporda 65., Türkiye ise Filistin’in bir basamak gerisinde 165. sırada yer alıyor.

Raporun basın özgürlüğü açısından ilk üç sırada değerlendirdiği ülkeler ise şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Norveç, Danimarka ve İsveç.

RSF'in raporunda, KKTC'nin ulusal mevzuatının basın özgürlüğünü koruduğu ancak kamu düzeni, ulusal güvenlik ve kamu ahlakını korumak amacıyla bu özgürlüğün sınırlandırıldığı ifade ediliyor. Ayrıca, gazetecilere yönelik artan baskılar ve hukuksal sorunlara da dikkat çekiliyor.

Raporun en dikkat çekici taraflarından biri de Türkiye'nin baskısının basın özgürlüğünü olumsuz etkilediği yönündeki tespit. 

Raporda, Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir'in Türk ordusunu eleştirdiği için 10 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olduğu bilgisi paylaşılırken, dört gazetecinin Türkiye'ye girişinin engellendiği ve diğer gazetecilerin de sansüre uğradığı aktarılıyor.

Ekonomik yapıyı da değerlendiren rapor, "Türk lirasındaki değer kaybının, reklamlara ve sponsorluklara bağımlılıkları, iş dünyasının editoryal içerik üzerindeki etkisini artırdığına işaret ederken, ekonomik sıkıntılar nedeniyle birçok medya kuruluşunun sahiplerini değiştirdiğini ve birçok gazetecinin halkla ilişkiler çalışması üstlendiği, bu durumun da objektifliğin ortadan kalkmasında etkili olduğunu söylüyor.

 

Halkla İlişkiler Alanındaki Gazeteciler

Kamuda ikinci iş yıllardır normalleştirilmişken, gazetecilerin de yaptığı en yaygın ikinci iş halkla ilişkiler alanı, ki bu başlı başına gazeteciliğin doğasına aykırı bir durum.

Bizim yıllardır normalleştirdiğimiz bir başka konu daha basın özgürlüğünün karşısındaki engel olarak gösteriliyor. Kamu yayıncılığının tamamen hükümetlerin kontrolü altında olması…

Ekonomik darboğaz içinde ve sürekli iş insanları arasında el değiştiren bir özel sektör, sosyal güvence ve ekonomik özgürlükten uzak gazeteciler, siyasetçilere teslim bir kamu yayıncılığı….

Peki ya haber ve bilgi alma hakkının olması gereken halk?

Ne yazık ki, bu alanların hiçbiri ile ilgili kamuoyu nezdinde de bir gündem maddesi oluşturulmuş değil.

Daha birkaç yıl öncesine kadar her eve giren Kıbrıs gazetesi, Türkiyeli bir iş insanına satılırken ve enerji tekeli oluşturma yolunda ilerleyen AKSA en büyük medya kuruluşunun sahipliğine soyunurken, kamuoyu böyle bir gündemi neredeyse hiç tartışmadı.

Cumhurbaşkanı kanalını satarken sorgulamadığı gibi…

 

Yasaklı Gazetecilerden Biriyim

Türkiye’ye giriş yasağı olan, daha doğrusu gerekçesiz olarak vize şartına bağlanan gazetecilerden biriyim…

Kamu yayıncılığına BRT Müdürü olarak en yakından şahitlik etmiş, bir işadamının sahipliğinde Kıbrıs Medya grubunun her alanında çalışmış, parti gazeteciliğinden özgür basın şiarıyla fark yaratma çabasına soyunmuş United Medya’da yöneticilik yapmış, yine bir iş insanının sahipliğinde yıllarca yayın yapmış ve 25 yıllını sadece bu sektöre adayan bir kişi olarak, ideal çerçevede işimin yapılamayacağına dair inancım her geçen gün daha da pekişiyor.

Çünkü temel ilkeleriyle gazetecilik yapmak artık bir suç!

 

Gazetecinin Kaynağa Ulaşabilme Özgürlüğü Tehdit Altında

Suç olmanın da ötesinde gerçekten gazetecilik yapabilmek de her geçen gün zorlaşıyor. Basın özgürlüğü, gazetecinin kaynağa ulaşabilme özgürlüğü ile de paralel hareket eden bir olgu.

Bilgiye, belgeye ulaşmak, kaynak çeşitliliği sahibi olabilmek zorlaşıyor. İktidarı elinde bulunduranlar, sadece halkla ilişkiler kapsamında konuşmayı ya da kaynak olmayı tercih ediyor, uzun bir zamandır. Hal böyle olunca da belli çevrelerle “iyi” ilişkileri olan kişiler medyada köşe taşlarını tutmaya başlıyor. “Sakıncalı” görülenler habere, kaynağa ulaşmakta zorluklarla karşılaşıyor.

Biz kendi ülkemizde henüz bunu yine tartışmıyoruz ama örneğin Türkiye’de, birçok gazeteci sadece hapiste, özgürlüğünden uzak değil, aynı zamanda kaynağa ulaşma hakkından da yoksun. Yani aslında işini yapması doğrudan engelleniyor. Basın toplantılarına kabul edilmiyor, açıklama yapılmıyor, yok farz ediliyor.

Türkiye’de bugün birçok başarılı gazeteci, yok hükmünde gösterilmek isteniyor.

 

Dünya Nüfusunun Sadece %1’i Özgür Basına Sahip

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü verilerine göre, dünya nüfusunun sadece %1’i özgür basına sahip bir ülkede yaşıyor. 

Ve bu sadece medyanın değil, siyasetten, hukuka, sağlıktan eğitime kadar her alanda birçok ülkede yaşanan hızlı erozyonun da bir nedeni olarak çıkıyor karşımıza. Çünkü özgür basın gelişmiş demokrasinin de temeli…

Hele dijitalleşen dünyada, bu alanı elinde bulunduran güçlerin devletlerden çok daha fazla ekonomi ve bilgi gücüne sahip olduğu düşünülürse, belki de en fazla ihtiyaç duyulan zamanlarda, basın özgürlüğünün hızla tartışma konusu olmaktan bile çıktığı yeni bir düzene doğru yol aldığımızı da söylemek mümkün…

Bu haber toplam 609 defa okunmuştur
Gaile 515. Sayısı

Gaile 515. Sayısı