Gazetecilik çok basit bir meslek değildir!
Dünya’da “gazetecilik” ve “gazetecilik” mesleği ile ilgili ilkeler çok tartışılır…
Mesela “intihar”ın haber yapılması veya yapılmaması konusu…
“Yapın ama ayrıntıya girmeyin” falan diyenler olduğu gibi, “hiç yazmayın” diyenler de olur…
Çocuk haberciliği, kadın haberciliği gibi “özel ilgi göstermeniz gereken” habercilik türleri de vardır.
-*-*-
Kadın istismarı, çocuk istismarı tartışmaları uzar, gider…
Mesela, “kadın fotoğrafı satar” ilkesi çok tartışılır…
-*-*-
Hafta sonları ki buna Cuma öğleden sonra da dahildir, genellikle Lefke’ye giderim.
Dün bir de elektrik sıkıntısı vardı, gitmem zorunlu hale gelmişti.
Eşim benle gelemedi, O da sevgili arkadaşımız – kardeşimiz Harun Denizkan’ın babası Mustafa Denizkan’ın cenazesine katıldı.
Bu arada bir kez daha Mustafa Denizkan’a Allah’tan rahmet, ailesine, evlatlarına başsağlığı dileklerimi iletmiş olayım.
-*-*-
Lefke’de oturmuş, kahve içiyordum…
Oturduğum yeri ve manzarayı anlatıp da Cumhurbaşkanı Tatar gibi, milletin acısının üzerine keyif yapar gibi duruma düşmek istemem ama “Eski Karadağ”dayım…
Önümde Aplıç Vadisi…
Onun devamında da Marathasa Vadisi…
Üzerinde de Trodos…
Tarihten bizi sınıfta bırakan, pek yakında din bilgisinden hepimizi okuldan da attırabilecek olanlar; bu ülkenin coğrafyasından pek haberdar değiller ama o konuya girmeyeceğim!
-*-*-
Sıcak mı?
Lefkoşa’nın 45’i yanında, buraların 30’u bayağı serin kalır ama yine de yanıbaşımda vantilatör!
-*-*-
Telefonum çaldı…
Daha “alo” demeden, çok acılı biri olduğunu tahmin ettiğim genç bir erkek sesi, ben dahil, “gazeteci” sıfatı taşıyan herkese sövüp saymaya başladı…
“Dinledim”…
Edindiğim tecrübe, bu gibi durumlarda “cevap vermemeyi” gerektirir…
Cevap vermedim…
-*-*-
Neydi genç adamın şikayeti?
Beş yaşında bir evladımızı yitirdiğimiz kazayla ilgili olarak yazılan haberlerde kullanılan dil ve aynı evladımızın cenazesinin fotoğraf ve görüntüleri kullanılarak haber yapılmış olmasıydı.
-*-*-
Elbette kimseye “gazetecilik” dersi verecek halimiz yok…
Haşaaaa!
Ama, “haber” yazmanın kriterleri, haberciliğin ilke ve prensipleri vardır…
Ve bunlar çok iyi bilinmelidir!
-*-*-
Mesela, “Dikkatsiz sürüş!”…
“Çok hızlı araç kullanma!”
Bunlara benzer iddialar var bazı kaza haberlerinde…
Henüz tahkikat tamamlanmadan yapılan bu yorumlar, görgü tanığına dahi dayandırılsa doğru olmayabilir.
Ve insanları çok üzebilir.
-*-*-
Haber ve yorumu ayırmak lazım…
“Lastik izlerinden anlaşılan, aracın çok hızlı olduğuydu” diyebilir misiniz?
Diyemezsiniz!
Çünkü lastik izinin hava sıcaklığı ile de alakası vardır, lastik kalitesiyle de, asfaltla da!
Ayrıca, beş yaşında bir yavrumuz gitmiş; “çok hızlıydı, dalgındı, şuydu, buydu” diyerek bir anneyi suçlu göstermek, “bence” gazetecilik veya habercilik değildir.
Üzücüdür!
-*-*-
Hassas haberler vardır, insanları üzmek de bu hassas durumlarda mutlaka haberci tarafından değerlendirilmelidir…
Haberci bunu değerlendiremiyorsa, “editör”ün bunu yakalaması kaçınılmazdır.
-*-*-
Ayrıca, “haber”in kriterleri vardır…
Birinci kriter; “Yeni mi?” sorusuna verilecek “evet yenidir” yanıtıdır…
“Olağandışı mı?” ikinci sorudur…
“İlginç mi?” sorusu, kriter belirlemede yine öne çıkar…
“Önemli mi?” ve “İnsanlarla mı ilgili?” soruları, öteki kriterlerdir…
-*-*-
Trafik kazası hele de ölümlüyse, evet yenidir, evet olağandışıdır, evet ilginçtir, evet önemlidir ve evet insanları yakından ilgilendirir ama yine de bu haberleri yazarken, “geride kalanları” rencide etmemek kaçınılmaz olmalıdır.
-*-*-
Ne olur yani dikkat edersek?
Tıklanmamız mı azalacak?
Okur sayısı mı düşecek?
-*-*-
Bu ve buna benzer çeşitli sebepler nedeniyle, gazetecilik mesleğinin çok zor bir meslek olduğunu ve tam anlamıyla ilkelerine, etiğine, kurallarına ve insan haklarına “hakim” olmayı gerektirdiğini belirtmekte fayda vardır…
-*-*-
Sosyal medyanın yaygınlığı, dileyen herkese, “bu mesleği rahatlıkla yaparım” şansını vermektedir ama ne yazık ki gerçek hiç de öyle değildir.
-*-*-
Gazetecilik, çok ciddi sorumluluk, çok kapsamlı ve sürekli eğitimi gerektiren bir meslektir.
Ve şunu söylemekten geri durmayacağım, şu anda sayfalarının bir parçası olduğum Yenidüzen, bunu bu ülkede en doğru ve en dürüst şekilde yapan bir gazetedir. (Ötekiler yapmıyor demiyorum – sakın yanlış anlaşılmasın)…
Ve burada olduğum için gururluyum…
Vatandaşın derdi geçim; arkadaşın derdi tatilde badminton!
Memlekette para bitti.
Kasa tam takır!
Devlet, parasızlıktan PCR veya öteki hızlı testi herkese parayla yapma kararı aldı!
Nüfusu bilmiyoruz, dolayısıyla aşıda hangi oranda olduğumuzu hesaplayamıyoruz!
Ülkenin en önemli siyasi partisi param parça oldu; her an erken seçim kararı alınmasını gerektiren bir yığın laçkalık söz konusu!
Ekonomi ve Enerji Bakanı ile Sağlık Bakanı kelimenin tam anlamıyla “susmaları” gereken bir pozisyonda.
Konuştukça batıyorlar.
Her gün tekrar etmekten hiç çekinmeyeceğim; hastaneler, yollar yarım!
İhaleler nananay!
Kara para aklama hedefli kanun hükmünde kararname, iki hafta yürürlükte kaldı, sonra kaldırıldı şimdi kafalarda “kimin kirli parası temizlendi?” sorusu!
Cephedeki, yani pandemi ile savaştaki en önemli doktorlar, “mahvolduk, kışa girdiğimizde değil hastane, ülke kapanacak” diye uyarıyorlar!
Türkiye de sıfırı tüketti veremiyor ya da bizimkiler istemeye utanıyor!
Turizm şinanany, pahalılık vay vay vay…
-*-*-
Ülke güllük gülistanlıkmış gibi; Cumhurbaşkanı tatilden fotoğraf paylaşıyor, altında heyecanlı heyecanlı Türkiye’den mesajlar; Hayırlı Cumalar!
-*-*-
Birkaç tane de Kıbrıslı Türk mesaj; “açız” diyor!
-*-*-
Amaaaan neyle uğraşıyoruz yahu!
Oynattık tümden!
Verin badminton raketimi, oynatmışken kafayı; oynamaya gidelim!
-*-*-
Yani Sayın Cumhurbaşkanı’na, belki de yüzlerce mesaj attınız; “filanı işten at” diye…
Hele bir mesaj çok ilginçti; “Helal süt emmiş bir Türk çocuğu yok mu?” diyordu…
Bu fikirleri veren değerli ve de uzman kişiler; “millet açken, siz tatil fotoğrafı paylaşmayın, badminton oynarmış gibi yapmayın, rezil oluyorsunuz” demiyor mu?
En azından tehdit edin canlarım benim; deyin ki, “millet aç, bir daha tatil fotoğrafı paylaşırsanız sizi mahkemeye vereceğim” deyin!
Belki vaz geçer!
-*-*-
Vatandaşı olduğu İngiltere’de ülke yangın yeriyken, aynı şeyi yapsaydı, bugün istifaya zorlarlardı, ayrıca belirtmiş olayım…
Oturduğum yeri ve manzarayı anlatıp da Cumhurbaşkanı Tatar gibi, milletin acısının üzerine keyif yapar gibi duruma düşmek istemem ama dayanamadım… Sağlık ve mutluluk ayrıca hayırlı cumartesiler dilerim… Cumayı kaçırdık ama olsun, ne yani cumartesi hayırsız mı? O da Musevilerin günü! Şimdi ister misiniz “Yahudi Serhat” diye paylaşım yapsınlar?