‘Gaz’lı hafta sonu notları
Gönül arzu ederdi ki hafta sonundan hafta başına düşen bu satırlarda keyif için deniz kenarında balık avlayarak geçen anekdotlar olsundu.
Yahut dostlar sofrasında sohbet dolu, kolesterol düzeyi yüksek bir menüden söz edebileyimdi.
Bu hafta sonu bunlar olmadı.
Özellikle cumartesi günü tamamen "ne olacak bu memleketin hali" modunda geçti. Hatta memleketi hallettik, bir de "ne olacak bu Avrupa'nın hali"ne baktık, kalabalık gruplar halinde, Ledra Palace'ta...
Memleketi ve Avrupa'yı kurtarırken, balık keyfi, muhabbet faslı bir başka hafta sonu baharına kaldı haliyle...
***
PRIO'nun (Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü) cuma başlatıp cumartesi sabahtan öğlene devam eden yıllık konferansının konusu "Avrupa'da uzlaşmazlık/Uzlaşmazlık içinde Avrupa"ydı.
Avrupa'nın hem yanı başında, hem de içinde kimi yeni, kimi geçmişten gelen uzlaşmazlık konuları var. Bunların getirdiği tehditleri ve fırsatları dinledik uzmanların ağzından...
Avrupa'nın en fakir ülkesi Moldova'nın kritik durumu, Rusya ile AB arasında sıkışan Ukrayna, Balkanlar'da yeniden alevlenme riski gösteren etnik milliyetçilik ve "AB'nin müzmin adayı" diye sıfatlandırılan Türkiye'de yaşanan gelişmeler en fazla kaygı veren konular arasında yer alıyor.
Göç, yani nüfus hareketleri konusu da Avrupa'nın başını ağrıtmağa devam ediyor.
Bununla birlikte Avrupa ülkelerinin iç savaş yaşayan Suriye'den çok az göçmen, mülteci ya da sığınmacı aldığı anlaşılıyor. Lübnan, Türkiye ve Ürdün Suriyeli sığınmacıların en çok sığındığı ülkeler... Bu üç ülkenin her birinin aldığı sığınmacı sayısı milyonun üzerinde... Mısır ve başka bazı bölge ülkeleri de Suriye'den göç almış..
Avrupa'da ise en çok Suriyeli sığınmacı Almanya ve İsveç'te var. Rakamlar ise 50 binin altında...
Avrupa genelindeki Suriyeli sığınmacı sayısı ise toplamın sadece yüzde 4'ü kadar!
Avrupalıların 'çatışma' konuları arasında İngiltere'de mahkeme kararıyla AB vatandaşı da olsa belirli bir parasal gücü olmayan yabancıların ülkeden ihraç edilmesinin önünün açılması da yer alıyor. Almanya bu kararın peşinden gitmeğe pek hevesli görüyor. Bu adımlar AB içindeki 'serbest dolaşım'ın ve 'serbest yerleşim'in su alması anlamına geliyor. Gelişen ırkçı söylemler ve yabancı düşmanlığı AB'nin halletmesi gereken sorunları arasında giderek üst sıralara yerleşiyor.
***
Cumartesi sabahın mönüsü Avrupa'ydı. Chateau Status'taki bu toplantıdan çıkıp, 50 metre ötedeki Home For Cooperation binasına geçtik. Heybeliada Grubu'nun toplantısında gündem Kıbrıs ve özellikle hidrokarbon konusuydu.
Chatam House kurallarının uygulandığı, yani söylenen her şeyin kaynak belirtilmeden kullanılabileceği bu toplantıda hem uzmanlar konuştu, hem de bazı önemli üst düzey yabancı diplomatlar...
Anlatılanlardan ve tartışma bölümlerinde dile getirilenlerden ortaya çıkan özet şu:
Kıbrıs sorununda ilerleme belirtisi yok.
Liderler çözüm için inisiyatif yüklenmiyorlar.
Sivil toplumun ve halkın ses vermesi şart...
Gaz konusunda akıl tutulması yaşanıyor.
Hidrokarbon konusu hala belirsiz, ne zaman çıkacağı bile net değil.
Türkiye'nin gaz konusunda devre dışı bırakılması yanlış olur.
Eğer kriz çözülmezse Türkiye kendi platformunu satın alıp bölgede gaz çıkarmak için adım atacak.
Konunun diplomatik yollarla çözümlenmesi, krizin daha da derinleşmesiyle ortaya çıkabilecek gerginliklerin önünün kesilmesi lazım.
Falan filan…
***
Kıbrıs sorunu ömrümüzü yeyip bitirdiği yetmezmiş gibi bir hafta sonunu daha tüketti.
Konferanslı, balıksız, ‘gaz’lı hafta sonunun özeti bu...