1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Geç kalınır ve ok yaydan çıkarsa, sonuçlar vahim olabilir”
“Geç kalınır ve ok yaydan çıkarsa, sonuçlar vahim olabilir”

“Geç kalınır ve ok yaydan çıkarsa, sonuçlar vahim olabilir”

Dubai Genetik Merkezi, Moleküler Genetik Bölümü Başkanı Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Erol Baysal, Koronavirüsün İngiltere’de tespit edilen mutasyona uğramış şeklinin Türkiye’de ve Güney Kıbrıs’ta görülmesinin hafife alınacak bir konu olmadığını belirtti…

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Genetik Hastalıklar ve Moleküler Genetik Profesörü Dr. Erol Baysal, koronavirüsün İngiltere’de tespit edilen mutasyona uğramış şeklinin Türkiye’de ve Güney Kıbrıs’ta görülmesinin hafife alınacak bir konu olmadığını belirtti.

Yeni varyantın yayılımının Kuzey Kıbrıs’ın sağlık servislerini tam kapasite doldurabileceğini ve altyapının bunun üstesinden gelmeye yeterli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Baysal, “Geç kalınır ve ok yaydan çıkarsa, sonuçlar vahim olabilir. Mutasyona uğramış virüsü siyaset malzemesi olarak kullanmamalıyız. Gerçekleri kabul edip, elzem tedbirlerin alınmaması akabinde vukubulacak hasarı öngörmeliyiz. Olabilecek zararın, hatta hayat kaybının faturasını virüse çıkarmamalıyız” diye konuştu.

Yenidüzen’in sorularını internet üzerinden yanıtlayan Dubai Genetik Merkezi, Moleküler Genetik Bölümü Başkanı Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Erol Baysal, Türkiye ve Güney Kıbrıs kaynaklı bulaşların yeni mutant virüs olup olmadığının belirlenmesi açısından testlerin acilen Türkiye Sağlık Bakanlığı’na gönderilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Birleşik Krallık, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Kıbrıs’ta genetik hastalıklar için DNA teşhis laboratuvarları kuran Prof. Dr. Baysal, “Yeni varyantın Ro değerini 0.7 oranında artıracağı belirtildi ki bu çok büyük bir artıştır, bu da bulaşıcılığın artacağı anlamına gelir. Eğer Kuzey’de de bu mutant virüs bulaşı başlamışsa, alınacak önlemlerin derecesinin daha sıkı tutulması şarttır” dedi.

 

Aşılar...

Soru: Tüm dünyada salgın devam ediyor ve gözler aşılara çevrilmiş durumda. Öncelikle aşıların üretim metodları hakkında bilgi verir misiniz? Aşılarla ilgili bazı endişeler var...

Prof. Dr. Baysal: COVID-19 aşılarının çoğu üç yöntemle üretilmektedir. Birinci metod eski yöntem, geleneksel, inaktif (ölü) virüs aşıları (SINOVAC – Çin), ikincisi Viral Vektör aşıları (OXFORD/AZ – İngiltere; SPUTNIK V- Rusya) ve üçüncüsü de yeni yöntem mRNA aşıları (BIONTECH - Almanya; MODERNA-Amerika).

Eski yöntem inaktif (ölü) virüs aşılarında, vücuda ölü virüs enjekte edilir. Eski aşı yöntemleri tescilli ve onaylı en güvenilir aşılardır. Yıllarca kullanılmış ve denenmiş olmaları da ayrı bir güvence kaynağıdır.  Bu aşılar sayesinde milyonlarca hayat kurtarılmıştır. Ancak eski aşı yöntemlerinin en büyük dezavantajı, yeni yöntemlere kıyasla üretimlerinin çok zor ve çok pahalı olmalarıdır. Bu inaktif aşıların tek başlarına etkili olabilmeleri için yüksek miktarda virüs kullanmak gerekir ki bu da maliyeti artırır. Bu aşıların her biri tavuk yumurtası içeren hücre kültürlerinde üretildiği için maliyetleri diğer aşılara kıyasla yüksektir. Ayrıca üretimleri uzun zaman alır. Yüksek maliyeti azaltmak için, aşı imalinde preparatın içine adjuvan denilen “güçlendirici” konur. Bu grup aşıların işlevliklerine ve kullanımlarına en büyük darbeyi vuran da bu adjuvanların yarattığı yan etkilerdir. En yaygını “alum” diye bilinen alüminyum tuzlarıdır. Bu yan etkiler bütün dünyada uzun yıllardır tartışılmaktadır. Olumsuz etkilerine rağmen bu inaktif virüs aşıları yıllarca denenmiştir yani ne olduklarını, ne yaptıklarını iyi biliyoruz. Geleneksel aşılar sayesinde yeryüzünden onlarca ölümcül hastalık silinmiştir. Çiçek, kızamık, çocuk felci, kuduz bunlardan sadece birkaçıdır. Özetle eski yöntem aşılar denenmiş ve güvenilirdirler ama en büyük sorunları üretim maliyetleri ve adjuvan katkısı koymadan istenileni etkili bir şekilde verememeleridir. Bu aşılar buz dolaplarında 2-80C’de bozulmadan 3 yıl saklanabilir.
Viral vektör aşılarında şempanzelerde grip virüsü olarak bilinen adenovirüse genetik manipülasyonlarla koronavirüs RNA’sı entegre edilerek rekombinant vektör elde edilir. Bu vektör insana verildiğinde immün sisteminin tepkisiyle antikorlar üretilir. Bu teknoloji son yıllarda Ebola ve Zika virüsleri için kullanılmıştır. Bağışıklık sistemini uyarması beklenen bu aşılar, bazen de vücut tarafından tehdit olarak algılanarak yok edilebilirler. Adenovirüs vektörler canlı olmalarına rağmen güçsüz kılındıklarından dolayı insanlarda hastalık yapmazlar. Bu aşıların en avantajlı tarafı 2-80C’de bozulmadan saklanabilmeleridir. En son aşı verilerine göre %70 etkili Oxford/AZ ve %90 etkili Sputnik V aşıları bu tür aşılardır. 30 Aralık’ta İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock, Oxford aşısının tescillenip ruhsatlandığını dünyaya bildirdi.
Yeni yöntem mRNA teknolojisiyle üretilen aşılar ise çok farklı bir mantık üzerine kurulmuştur.  Koronavirüsün parçacıklarını kullanıp, koronavirüse spesifik antikor üretimini kişinin vücut hücrelerine yaptırtırlar. Yani farklı bir deyişle mRNA aşılarında vücuda yapay (sentetik) RNA parçacıkları verilerek kişinin bağışıklık sisteminden o parçacıklara karşı antikorlar üretmesi tasarlanır. Yapay RNA parçacıkları bir anahtar gibi kilit durumundaki spike-taç proteinini açarak hücre içine girer ve virüsü kaplayan taç proteinlerinin aynısını kodlamaya yani üretmeye başlar. Hücre içinde çoğalan bu spike-taç proteinleri, bağışıklık sistemini tetikleyerek yeni üretilen proteinlere karşı savaşacak antikorlar üretir. Tabiri caizse hücre içinde bir iç savaş başlar.  İmmün sistemi, kendisinin tetikleyip sentezlediği proteinlere karşı antikor üretip aynı hücredeki virüslere saldırır. Yegane amaç hücre içindeki virüslerin spike-taç proteinlerini tanıyıp virüsü yok etmektir. mRNA aşıları çok ucuz ve çok etkilidir. Vücut hücreleri bir fabrika gibi uzun süre bu virüse karşı antikorları üretmeye devam eder. Ancak en büyük sorunları vücudu, kendi bağışıklığının hedefi haline getirmeleridir. Antikorları üreten hücreler vücudun kendi bağışıklık sisteminin hedefi haline gelirler.
Bir endişe, enjekte edilen bu mRNA molekülleri dolaşıma rastgele girerek, beyin, sinir sistemi veya hayati bir doku veya organa saplanırsa orayı hedef haline getirebilirler mi? Bu da otoimmünite ve nörolojik yan etkilere zemin hazırlamak demektir. Bu konuda hâlâ elimizde somut veriler yoktur. mRNA aşılarının uzun vadede olası yan etkileri konusunda öngörüde bulunmak için henüz çok erkendir. Kısa ve uzun vadede oluşabilecek sağlık sorunlarını öngörememe problemi hem eski, hem de yeni yöntem aşılar için geçerlidir.

mRNA aşıları ısıya son derece hassas oldukları için çok düşük ısılarda -800C derin dondurucularda muhafaza edilirler. BioNTech firması şu anda özel ambalajlı kuru buz donanımlı kutularda bu aşıları dünyanın her köşesine dağıtmaktadır. Bahsi geçen -800C derin dondurucuların fiyatları, bir araba fiyatı kadar olabilir. Moderna’nın aşısı -200C normal derin dondurucularda muhafaza edilebilir. İki aşının da 28 gün aralıklarla iki dozda yapılması önerilmektedir çünkü mRNA parçacıkları vücutta kısa bir süre için sentezlenir ve akabinde kaybolur. Kaybolduğu için de vücudu yeniden hatırlatmak gerekir. Ama adenovirüs vektör aşısı (Oxford) kullanılmışsa yani DNA verilmişse tekrar yeni bir aşı dozuna ihtiyaç yoktur çünkü DNA hayat boyu kişi ile vücutta kalır.

 

Hangi aşı daha güvenilir, daha etkin?

Soru: Hangi aşının daha güvenilir, daha etkin olacağı da tartışılıyor. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?

Prof. Dr. Baysal: 1 Ocak 2021 itibarıyle dünyada koronavirüs vaka sayısı 84 milyonu, COVİD-19’a bağlı ölüm sayısı ise 1.8 milyonu aşmıştır. Dolayısıyla tüm umutlar aşıya bağlanırken yakında uygulanmaya başlayacak olan Çin, ABD, Almanya, İngiltere ve Rusya menşeili aşıların güvenilirliği ve etkinliği merak konusu oluyor.
COVİD-19 hastalığına karşı geliştirilen aşıların ruhsatlandırılması durumunda etkin ve güvenli oldukları tescillenmiş olacaktır. Aşının tipi ve menşei ne olursa olsun ruhsatlandırılmış aşıların yapılmasında sakınca yoktur. Bu aşıların yapılmasında, her aşıda olduğu gibi faz çalışmalarında da değişik oranlarda yan etkiler görülmüş, ancak ciddi, hayati yan etki oluşmadığı ifade edilmiştir. Günümüzde kullanılan aşılar gibi milyonlarca kişiye yapılacak aşıların, kısa ve uzun vadede etkinliği, güvenirliliği hakkında bildirimler olacaktır. 
Hangi tip aşı olursa olsun aşıların koruyucu özellikleri geniş kitlelerin aşılanması sonucunda ve zaman içinde ortaya çıkacaktır. Ancak Oxford dışındaki tüm aşı üreticileri koruyuculuğu yani faz çalışmalarında antikor oluşturma yüzdelerinin %90’ların üzerinde olduğunu belirtmiştir. Oxford aşısında bu oran %70’tir ki DSÖ kriteri %50 ve üzeridir. Aşıların ne kadar süre koruyacağını bugünkü kısıtlı bilgilerle öngörmek zor. Şu an öngörülen süre 3-6 aydır.

Her aşının kendine özgü artı ve eksileri vardır. mRNA teknolojisi insan üzerinde ilk kez deneniyor. Şahsen, mRNA’nın doğası gereği, geliştirilen BioNTech ve Moderna aşılarının en az, diğer geleneksel inaktif (ölü) virüs ya da zayıflatılmış canlı adenovirüs vektör aşılar kadar güvenilir olacağına inanıyorum.

Bir diğer önemli kuşkuyu da kafalarımızdan silmeliyiz; mRNA aşısında canlı virüs yoktur, bu yüzden aşıya giren her şey çok daha dikkatli bir şekilde hazırlanabilir, kontrol ve takip edilebilir. mRNA aşıları diğer aşılardan asla daha tehlikeli değildir bilâkis diğerlerinden daha güvenlidir diyebiliriz. Erken olmasına rağmen, mRNA aşılarının insanlarda Faz 3 seviyesinde ilk kez test edilmesinden bu yana geçen süreç içinde hiçbir ciddi yan etki bildirilmemiştir.
Aşı şirketlerinden Moderna ilk verilerine göre, aşı katılımcılarının %10’undan daha azında yorgunluk ve kas ağrıları olduğunu belirtirken, BioNTech’in aşısı bireylerin %3.8’inde yorgunluk ve %2’sinde ise yüksek ateş yan etkisi bildirilmiştir. Uzun vadeli güvenlik verisi olmadığı doğrudur fakat hiç güvenlik verisi olmadığı doğru değildir. Oldukça rağbet görmekte olan BioNTech mRNA aşısının Alman vatandaşı, Türk çift Prof. Dr. Uğur Şahin ve Prof. Dr. Özlem Türeci tarafından geliştirilmiş olması Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta ayrı bir heyecan yaratıp, o aşıya yönelinmesi de mümkündür.

 

“COVİD-19 aşıları hakkında pek çok yanlış ve asılsız iddia da var”

COVİD-19 aşıları hakkında pek çok yanlış ve asılsız iddia da vardır. Bunlardan biri mRNA aşılarının insan genomuna entegre ederek insan DNA’sını değiştireceği ve etkileyeceği yönündedir. Bu doğru değildir çünkü insan genomu DNA ve bunun kopyalarını yapacak tüm enzimlere ve mekanizmalara sahiptir. Hücre çekirdeğinde bu seyir DNA>RNA>mRNA>Protein yönündedir ve tersi mümkün değildir. Yani hücrede RNA’yı geri DNA’ya çevirecek hiçbir mekanizma yoktur. Eğer böyle bir sisteme sahip olsaydık her virüs insan vücuduna girdiğinde DNA’yı değiştiriyor olacaktı. Bu da asla mümkün değildir.

Diğer bir gerçek ise mRNA, aşırı hassas ve kırılgandır. Doğrudan vücuda enjekte edildiğinde doğal hücre enzimleri tarafından çabucak parçalanır. Düşük ısıda tutulması da bundandır.

Kimse tasalanmasın, kimse endişelenmesin, sözüm mRNA aşılarına çamur atanlara: “mRNA aşıları DNA’mızı değiştirecek, mRNA aşıları diğer aşılardan daha az güvenilirdir” ifadeleri doğru değildir. Bu söylemler, aşı ve aşılama karşıtı aktivistler tarafından kasıtlı olarak kafa karışıklığı ve güvensizlik yaratmak için uydurulan, gerçeklerle bağdaşmayan yanlış, asılsız iddialardır. Örneğin; genetik modifikasyon, yabancı DNA’nın bir insan hücresinin çekirdeğine kasıtlı olarak sokulması gibi komplo teori iddialarından öteye geçmez. mRNA aşıları bu söylenenlerin hiçbirini yapmaz, yapamaz; müsterih olunuz...

 

“Aşı, şu an hepimizin en etkili koruyucusudur”

Aşıların yan etkilerinin 48 saat içerisinde geçtiğinin ve çok normal bir tepki olduğunun altını çizmek isterim. Yüksek ateş, baş ağrısı veya kas ağrıları da yaşanabilir. Bunun sebebi vücudunuzun kendisine ait olmayan yabancı bir şeye verdiği tepkidir. Aynen bir arı veya sivrisinek sokması gibi. İnsanlar aşı olduktan sonra kendilerini hasta hissediyorsa, bilmelidirler ki bunun nedeni virüsün bulaşmış olması değil, aşının bağışıklık sistemini tetiklemesidir. Aşı, şu an hepimizin en etkili koruyucusudur.

 

“Hangisi olursa olsun farketmez, ben ve ekibim mutlaka aşı yaptıracağız”

Soru: Siz aşı yaptırdınız mı veya yaptıracak mısınız? Hangisini tercih edersiniz?

Prof. Dr. Baysal: Son zamanlarda bu bana en fazla sorulan sorudur. Cevabım açık ve nettir, önüme çıkacak ruhsatlandırılmış ilk aşıyı yaptıracağım. Geçen hafta Çin’de üretilen Sinovac için kayıt yaptırdım. Ancak geçtiğimiz günlerde Dubai Sağlık Bakanlığı’ndan bize BioNTech/Pfizer mRNA aşısı verileceği haberi geldi. Tüm ekibimle birlikte bekliyoruz. Hangisi olursa olsun farketmez, mutlaka aşı yaptıracağız.
25-35 yaş arası gençler mRNA aşılarının uzun vadede yan etkilerinin bilinmemesinden dolayı, haklı olarak, biraz tedirgin olabilirler ama 60 yaş üstü kişiler için bu kaygılar daha azdır çünkü bu yaştaki kişiler için aşı, hayatın bu dönemecinde güvence demektir.


Genetik Hastalıklar ve Moleküler Genetik Profesörü Dr. Erol Baysal, aşının önemine vurgu yaptı ancak önlemlerin de gevşetilmemesi gerektiğini söyledi

“Önlemlerde zerre kadar gevşeme olmamalı”

Birleşik Krallık, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Kıbrıs’ta genetik hastalıklar için DNA teşhis laboratuvarları kuran Prof. Dr. Baysal, “Aşı ne kadar da kurtarıcı çare olsa da, önlemlerde zerre kadar gevşeme olmamalı, rehavete düşmemek lazım, bilakis bunları sıkılaştırıp artırmalıyız. Yeni varyant sınır, millet, din, kara, deniz, hava tanımaz. Doğruları yaparsak, önlemlerimizi alırsak, sorumluluklarımızı yerine getirirsek ancak virüsü yenebiliriz” dedi.

 

Soru: İngiltere’de virüsün mutasyona uğradığının tespit edildiği ortaya çıktı. Yeni mutasyona uğramış koronavirüsün kaygısı yaşanırken, Güney Afrika menşeili ikinci bir koronavirüs mutasyonunun daha tespit edildiği haberleri çıktı. Bu mutasyonlar ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Baysal: Mutasyon demek DNA ve RNA dizisinde bir hata oluşumu demektir. DNA dizisindeki bu değişimlere mutasyon adı verilir. Bir hata sonucu DNA şifresi değişir ve ortaya yeni bir DNA veya RNA dizisi çıkar. DNA çift sarmaldan oluşur ve etkili bir mutasyon tamir mekanizmasına sahiptir, yani bir mutasyona uğradığında kendi kendini tamir edebilme kapasitesine sahiptir. DNA tamir mekanizmasını keşfeden kişinin de Nobel ödüllü yine bir Türk bilim insanı olan Prof. Dr. Aziz Sancar olduğunu da burada vurgulamak isterim. DNA’ya kıyasla RNA tek sarmal olduğu için çok daha kırılgandır, oda ısısına bile dayanıklı değildir. Ayrıca, RNA’nın mutasyon tamir mekanizması çok zayıftır. Bundan dolayı RNA virüsleri çok sık mutasyona uğrarlar ve bu mutasyonlar yani hatalar tamir edilmeden bir sonraki nesillere geçerler.
Virüs hücre içine girdikten sonra genetik materyali yani DNA veya RNA’yı kopyalamaya ve hızla çoğalmaya başlar. Milyonlarca DNA/RNA molekülünün kopyalanması sırasında hataların yani mutasyonların oluşması, bu mekanizmanın doğal bir parçasıdır. RNA virüslerinde mutasyon oranı DNA virüslerine kıyasla çok daha yüksektir. Bunun sebebi de RNA dizisinin tek sarmal, DNA dizisinin ise çift sarmaldan oluşmasıdır. Bundan dolayı SARS-CoV-2 gibi RNA virüslerinde mutasyon oranı daha fazladır.

İngiltere’de görülen Güney Afrika menşeili yeni SARS-CoV-2 varyantında şu ana kadar 17 mutasyona rastlanmıştır. Mutasyonlar aslında virüsün yaşam döngüsünün bir parçasıdır. Virüsler “natural selection” yani “doğal seçilim” sonucu sürekli değişime uğrarlar. Tek bir gende onlarca hatta yüzlerce mutasyon bulunabilir. İnsan genomu 3 milyar dizi taşından oluşur. Koronavirüsün RNAsının yalnızca 29 bin dizi taşından oluştuğunu düşünürsek, 17 mutasyonun endişe yaratabileceği öngörülebilir, hele bu mutasyonlar kodlanan bölgelerdeyse çok ciddi etkilere yol açabilirler. Kodlanan bölgelerdeki mutasyonlar genleri işlevsiz hale getirip, bir çok kalıtsal hastalıklara sebebiyet verebilirler hatta ölümcül olabilirler. Bazı mutasyonlar oldukça hafif değişikliklere neden olurlar. Bazı mutasyonlar etkisizdir. Bunlara sessiz mutasyonlar veya varyantlar denir.

 

“Virüsler çok hızlı çoğalarak, mutasyonlara maruz kalarak hayatlarını güvene alırlar”

Mutasyonlar, virüslerin yeni ortamlara adapte olabilmeleri ve yaşamlarını idame ettirebilmeleri için zaruridir. Bunun için virüsler çok hızlı çoğalarak, mutasyonlara maruz kalarak hayatlarını güvene alırlar. Mutasyonlar virüsler için bir sigorta poliçesine benzer. Zira konakladıkları organizma ölürse kendileri de ölürler. Buna sebep vermemek için sürekli çoğalırlar, çoğaldıkça mutasyon şansını artırırlar.
Mutasyon bir virüsü daha bulaşıcı, daha tehlikeli, daha öldürücü yapabileceği gibi daha zararsız, daha zayıf da yapabilir. Ancak genel inanç, mutasyonların çoğunlukla bulaşıcılığı, hastalıkların ölümcül sonuçlarını artırdığı yönündedir. Bu yönde bugüne kadar somut bir kanıt elde edilmemiştir. Virüsün uzun vadedeki etkisini anlamak için zamana ihtiyaç vardır, tahmin ve öngörüler için zaman çok erkendir.

Bu yeni tür mutant koronavirüs, İngiltere’de o kadar çok yayıldı ki ülke genelindeki enfeksiyonların %94.8’ini kapsamaktadır. Şimdi, bilim insanları yeni koronavirüs mutasyonunun büyük olasılıkla küresel salgın türü olacağı konusunda uzlaşmış durumda. Bugün itibarıyla yeni tip virüs, İngiltere dışında Güney Kıbrıs dahil birçok ülkede görüldü. İrlanda’da bir aylık OHAL ilan edildi.

İngiliz yetkililere göre, son 3 haftada pozitif vaka sayılarında %29’dan %71’e ulaşan ciddi bir artış görüldü. Yani yeni virüs varyantı daha önce bilinen Wuhan versiyonundan %71 daha bulaşıcıdır. Yeni mutant koronavirüsün daha küçük yaşlardaki gençleri de hedef aldığı görüldü. Sonuç olarak, ülkelerden çıkış ve seyahat kısıtlamaları önemli ölçüde sıkılaştırıldı.
İngiltere’de görülen yeni COVİD-19 varyantı daha hızlı yayılıyor olsa da bu varyantın daha tehlikeli, hastalığın daha ağır veya kişinin hastanede daha uzun kalacağı hatta daha öldürücü olacağı anlamına gelmez.

 

“Yeni varyantın yayılımı Kuzey Kıbrıs’ın sağlık servislerini tam kapasite doldurabilir”

Soru: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İngiltere'de tespit edilen mutasyona uğramış koronavirüsün Türkiye'de de tespit edildiğini açıkladı. Kıbrıs (Rum) Sağlık Bakanlığı, Koronavirüs Bilimsel Danışma Komitesi üyesi Mikrobiyoloji/Moleküler Viroloji Profesörü Petros Karayiannis de, bu mutant virüsün Kıbrıs’a ulaşmış olabileceğini söylüyor. Direkt temasımız olan iki yerdeki bu durum gidişatı nasıl etkileyebilir?

Prof. Dr. Baysal: Bunlar çok önemli açıklamalardır. Sağlık Bakanlığı’nın, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin ve hükümetin ivedilikle gerekli tedbirleri almaları zaruridir. Bu hafife alınacak bir konu değildir. Yeni varyantın yayılımı Kuzey Kıbrıs’ın sağlık servislerini tam kapasite doldurabilir çünkü İngiltere’de Ulusal Sağlık Servisi’ni dizlerinin üstüne çöktürmüştür. Bizim alt yapımız bunun üstesinden gelebilmek için yeterli değildir. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nden çıkacak tedbir önlemlerini ivedilikle uygulamaya geçirmek kanımca en aklı selim yoldur. Eğer geç kalınır ve ok yaydan çıkarsa, sonuçlar vahim olabilir.

Mutasyona uğramış virüsü siyaset malzemesi olarak kullanmamalıyız. Gerçekleri kabul edip, elzem tedbirlerin alınmaması akabinde vukubulacak hasarı öngörmeliyiz. Olabilecek zararın, hatta hayat kaybının faturasını virüse çıkarmamalıyız. Maske, mesafe, hijyen gibi temel önlemlerin yanında kara, hava, deniz sınır kapılarından giriş çıkışlar, okullar, iş yerleri, casinolar, gece kulüpleri, barlar, restoranların kapatılmaları tekrar masaya yatırılmalıdır. Son haberlerden sonra İrlanda’ya ek olarak Fransa ve Avustralya'da da ülke genelinde kapanma zorunluluğu getirildi.

 


“Güney ve Türkiye kaynaklı bulaşların mercek altına alınması gerekir”

Aşı ne kadar da kurtarıcı çare olsa da, önlemlerde zerre kadar gevşeme olmamalı, rehavete düşmemek lazım, bilakis bunları sıkılaştırıp artırmalıyız. Yeni varyant sınır, millet, din, kara, deniz, hava tanımaz. Doğruları yaparsak, önlemlerimizi alırsak, sorumluluklarımızı yerine getirirsek ancak virüsü yenebiliriz.
Pandeminin başladığı günden bugüne, halkı ve Sağlık Bakanlığı’nı bıkmadan, usanmadan sürekli bilgilendiren ve öneriler sunan, Kuzey Kıbrıs’ın COVİD-19 ile mücadelesinde canla başla savaşan, sürekli istişarelerde bulunduğum sevgili meslektaşım, kadim dostum Dr. Erden Aşardağ’ın dediği gibi, mutasyona uğramış virüsün Güney’deki yaygınlığı konusunda, Kıbrıs Rum Sağlık Bakanlığı’ndan bilimsel, resmi ve yazılı bilgi alınmalıdır. Gelecek bilgiye göre geçişler tekrar değerlendirilmelidir. Güney kaynaklı bulaşlarda, mutasyona uğramış virüs olup olmadığının belirlenmesi açısından testlerin acilen Türkiye Sağlık Bakanlığı’na gönderilmesi gerekir. Türkiye’de ki son gelişmeden sonra Türkiye kaynaklı bulaşların da mercek altına alınması ve yeni mutant virüs olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Yeni varyantın Ro değerini 0.7 oranında artıracağı belirtildi ki bu çok büyük bir artıştır, bu da bulaşıcılığın artacağı anlamına gelir. Eğer Kuzey’de de bu mutant virüs bulaşı başlamışsa, alınacak önlemlerin derecesinin daha sıkı tutulması şarttır. Toplumumuzda bulaş oranı 100 bin kişide 50 hastayı aşmıştır. Son günlerde yerel hasta sayıları artmıştır. Bu bulgular Amerika Hastalıkları Önleme ve Kontrol Dairesi’ne göre okullar için “Yüksek Bulaş Alarmı” anlamına gelmektedir ki bu aşamada okulların iki hafta kapatılmış olması çok yerinde bir karardır.


“Mutasyonların aşı etkinliğine nasıl yansıyacağı zaman içinde belirlenecek”

Soru: Mutasyon olduğunda aşılar etkisini yitirecek mi? Aşılarda kolayca değişiklik yapılıp etkinliği sağlanabilir mi?

Prof. Dr. Baysal: SARS-CoV-2’de RNA mutasyonlarının ne kadar sıklıkta olacağı ve mutasyonların aşı etkinliğine nasıl yansıyacağı da yine zaman içinde belirlenecektir. Ancak yeni geliştirilen aşıların, fazla ayarlamaya ihtiyaç duyulmadan bu yeni mutantlara karşı işe yarayacağı ve etkili olacağına dair inanç yaygındır. Prof. Şahin’e göre yeni varyantta 9 mutasyona rastlanmıştır. Bu mutasyonların ‘spike-taç’ proteinini etkilemediği ve bu mutasyonların RNA kodlanan bölgesinin dışında olduğunu belirtti. Özetle, mutasyonların bu aşıları olumsuz yönde etkilediklerine dair şu ana kadar bir kanıt yoktur. Dolayısıyla, BioNTech ve Moderna yeni mRNA aşılarının mutasyona uğramış yeni virüse karşı etkili olacağına inanılmaktadır. Hatta yeni virüsün antikorlara karşı etkili olduğuna dair kanıtlar vardır. Eski yöntem aşılar, DNA/RNA bazında olmadıkları için bu aşıların mutasyonlar ile etkisiz hale gelme ihtimali yoktur. Bu tür aşılar her halükarda etkili olacaktır.

 

“Bir sene bitti, 2 senemiz daha var”

Soru: Virüsün zayıflaması veya COVID-19’un sıfırlanması mümkün müdür?
Prof. Dr. Baysal:
Bu çok önemli soruya matematiksel bir yaklaşımla cevap vermek isterim. Laboratuvar araştırmalarına göre bir virüsün zayıflayabilmesi için üç yüz geçiş (transmission) gerekir. Bir geçiş, virüsün bir kişiden başka bir kişiye geçerek çoğalması demektir. Her geçişin 3 gün yani 72 saat olduğunu varsayarsak, ortalama dokuz yüz gün eder, yani yaklaşık üç sene. Henüz bir sene bitti, bu da 2 senemiz daha var demektir. Bu 2 yıl, ani yaygın bir mutasyonla kısalabilir ama aynı zamanda başka bir mutasyonla da şiddetlenebilir, öldürücülüğü artabilir, yayılımı kontrol edilemez hale gelebilir. Maalesef, hala muammalı ve meçhul bir gelecekle karşı karşıyayız. Röportaj vesilesiyle, sizin aracılığınızla tüm halkımıza sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir 2021 diliyorum.

Bu haber toplam 7999 defa okunmuştur