Geçtiğimiz günler…
Hafta içinde burada ve Türkiye’de bazı gelişmeler yaşandı. O gelişmelerden bir-ikisini buraya alıp işlemek istedim. Bu olayları yaşarken ne zaman olumlu, güzel, yapılan icraatları öven yazılar yazacağız diye de düşünmeden edemiyorum. Olumlu hiçbirşey yok demek istemem ama insanları “vay be” dedirtecek, mutluluktan dudaklarını uçuklatacak, içini kıpır kıpır edecek şeylere ihtiyacı var insanımızın…
***
LAÜ’de Yönetim Kurulu’na iki aday çıkınca hükümet yine kriz yaşadı. Hükümet protokoluna göre Bankaların idaresi CTP’ye, üniversitelerin idaresi de DP’ye bağlı olacaktı.
Bu protokol maddesi Yönetim Kurulu Başkanları’nın da icraat olarak hangi parti veya bakanlığa bağlıysa ona yakın bir ismin olacağı şeklinde algılandı. Açıkçası benim de algım oydu.
Oysa ki protokolun söylediği o kurumdaki yönetim kurulunun ağırlıklı olarak iki partiden birinin olması iken o yönetim kurulundan hangi isim aday olursa o ismin yönetim kurulu başkanı olabilmesi gibi bir hukuki durum sözkonusuymuş.
Yani LAÜ’de karşısına Vehit Nekipzade çıkınca istifa eden Türkay Tokel’in de algısı yönetim kuruluna DP tarafından atanırken yönetim kurulu başkanı olduğu şeklindeydi. Oysa öyle değilmiş. Ben de bunu öğrenmiş oldum!
***
Mustafa Tokay ve Emir Emirkanı 4’er ay hapse mahkum oldular. Neden? Çünkü zamanın Başbakanı İrsen Küçük’ün imzasını sahtelemişlerdi. Olay ortaya çıkınca Emirkanı Küçük’ten özür dilemiş, elini öpmüştü. Ardından mesleği öğretmenliğe geri dönmüştü, sonra Maliye’de görevlendirilmişti. Tokay ise Kamu Hizmeti Komisyonu’ndaki görevine devam etmişti. Şimdi bu ismin görev devresindeki bütün Kamu sınavları tartışılır oldu çünkü sınavlarla ilgili birçok usulsüzlük suçlamaları da vardı. Demek ki bazı yasa dışı uygulamalar içine girerken sonucun ne olacağını düşünmek gerekir. Eskinin “hiçbirşey olmaz” anlayışını artık terk etmek gerekir. Bunun için de yaptırımların devamını sağlamak lazım.
Elbette ki bu iki isim hapse girerken onları bu suçu ve sınavlarla ilgili tartışmalara yol açan usulsüzlükleri yapmaya zorlayanlar ki kimlerin olduğu belli, onların hakkında hiçbir işlem yapılmayacak, soruşturma açılmayacak mı? Bu konularda dokunulmazlık geçerli midir?
***
Türkiye’de ise Başbakan Tayyip Erdoğan, “Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı’nın yürütmenin başı olduğu”nu söyledi. Yani bu açıklamayı açarsak ve Erdoğan’ın söylemek istediğini anlamaya çalışırsak şudur;
“Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayım. Köşk’e çıkarsam şimdiki gibi değil yetkileri elinde toplamış, yürütmenin başı olarak orada otururum”
Birkaç yazı önceydi sanırım, yazmıştım. Tayyip Erdoğan Köşk’e çıkacaksa ve anayasal olarak ‘başkanlık rejimi’ konusunda engel varsa da diktatörlük eğilimini kullanarak bütün yetkileri elinde toplayarak başkanlık rejimini yasal olmasa da uygulamada yürütebilir demiştim.
Haklı çıktım demek için değil ama Erdoğan’ın kafasındakini okumak çok da zor değil galiba!..