Gel da içme!
Sistem ya da statüko o kadar yalama oldu ki; bassolar artık hiç tutmuyor!
Topumda da “Hafıza-i beşer nisyan ile malül” olunca; her şey unutuluyor...
Hayat da kahramanlıklarla sürüp gidiyor!
-*-*-
Mesela mı?
Mesela, üzerinden çok geçmemesine rağmen, kimse, “be arkadaşlar, ma neden akaryakıtta doğrudan alım yapıldı ve ihaleye uzun süre çıkılmadı?” sorusunu soramıyor...
-*-*-
Aşı kartı skandalı ne oldu?
Kapandı!
Kapatıldı!
-*-*-
Jet skandalımız konuşulmuyor.
Devlet Laboratuvarı Yangını Raporu da umarım tıpkı laboratuvar gibi “yanmaz”...
-*-*-
Girne Hastanesi ihalesi, toplumun zarara uğratılmasının, devletin açıkça kurşunlanmasının ta kendisidir!
Kimsenin umurunda bile değil!
-*-*-
Güzelyurt Hastanesi yıllardır atıl!
Ve hepsinden önemlisi, bu hastane de “hatalı” başladı ve kolay bitmeyecek!
-*-*-
Peki verilen sözler!
KTHY battığı günden beri, bu konuda konuşan her siyaset insanımız, “yenisini ha kurduk, ha kuruyoruz” dedi!
-*-*-
Faiz Sucuoğlu’na yapılan iki adet darbe, hem kendisi hem UBP’liler hem de tüm ahali tarafından es geçildi!
“Atama Başbakan”a; ülkede ses eden kimse olmadı!
Açıklama mı yaptınız?
Neye yarar ki?
Ben her gün yazıyorum da ne oluyor!
-*-*-
“Erenköy direnişi fotoğraf skandalı” da çabucak unutuldu!
Olan, ötekilere rağmen son derece masum sayılabilecek Devlet Piyangosu Müdürü’ne oldu!
Aynı hatayı hem Cumhurbaşkanı hem de TC Büyükelçiliği’nin yaptığı es geçildi!
Mesela 1964’te ölümden korkmayanlar; şimdi “kınamaktan” korkar haldedirler!
-*-*-
Sabaha kadar sırala gitsin!
Mesela yıllardır “KKTC tanıtıldı, tanıtılıyor, tanıtılacak” şeklinde açıklamalar yapılıyor...
Kimsenin bu konuda en küçük bir girişimi yok!
-*-*-
Abdülhamid Han adlı gemi, denize açıldığı için Türkiye’ye resmen şükran çekiyoruz!
Bu şükranın sebebini açıklayabilen yok!
Ciddi anlamda ve mantıklı hiç bir açıklaması olamaz!
-*-*-
Kimse, nüfusumuzu umursamıyor!
Girne’de 25 bin nüfus için yeterli olduğu söylenen kanalizasyon sistemi var; Girne’de kaç yüz bin kişi yaşadığını bilen tek bir Allah kulu “yaşamıyor!”.
“Tahmin” yürütülüyor!
-*-*-
Sokaklar “güvenli” değil!
Ülkeye ama ülkeden önce bir çok “üniversitemize” girenin, çıkanın hesabı da belli değil!
-*-*-
Haaa ülkeden sınır dışı edilen bir yabancı; sınır dışı edilmeden bir gün önce, ne acıdır, ülkenin en üst seviyesinden bir kişiyle yemek yiyor!
Oturum izni, ülkeye yatırım veya affedersiniz “sıçma” izni almak için şu kadar bin avro rüşvet verdiği aleni konuşuluyor!
-*-*-
Polis mi?
Arada bir gizlenip radarla hız kontrolü yapıyor yapmasına da; KKTC’de özellikle akşam saatlerinde “korkmadan” bazı bölgelerde yürüyüş yapabilenlerin, “Mitolojik güçleri” olması gerektiğine artık herkes çok inanıyor!
-*-*-
Memlekette sokak lambalarını taşıyan direkler; vatandaşın pahalılıktan, yüksek enflasyondan ve TL’nin felaketi pozisyonundan yediği kazıkların sembolü olmak dışında hiç bir işe yaramıyor!
Her yer karanlık!
Tek bir sokak lambası dahi yanmıyor!
-*-*-
Ülkede borcunu ödeyemeyen o kadar çok kişi var ki; yakın bir gelecekte yarı nüfusun “mazbatadan hapse girme olasılığı” olabilir!
Nüfusu bilmeden tahmin yaptık; kim bilir belki de “yetişkin nüfusun tamamına yakını” bu tehlikeyle karşı karşıyadır!
-*-*-
Memleket, o kadar ciddi anlamda kontrolsüz ki; iş kazasında ölen kişinin dahi ismi yanlış açıklanabiliyor!
-*-*-
Kendi sporcusuna ve toplumuna uygulanan ambargoyu umursamayıp; “sen gel, buralarda görün, gerisine karışma” denilerek davet edildiği yere gitmesini eleştirenlere “şerefsiz” diyebilecek kadar “yoksun”laştı!
Ülkenin Cumhurbaşkanı’nın “saygınlığı”; Amerika’nın Los Angeles kentindeki hayvanat bahçesinde bulunan Macaw Papağanı’nın seviyesinin altında!
Türkiye’nin buradaki üç – beş maskarasının “Macaw Papağanı” olmaktan çekinmiyor; öyle bir seviyeye düşürdü ki oturduğu makamı; “ayağa kalk ve üzerine işe, gülmek istiyoruz” deseler, yapacak ve üzerine de bir grup ahbabı ile birlikte “ülkemizi tanıtıyoruz, bayraklarımız, ezanımız” diye açıklama yapacak!
Gerçekten abartmıyorum; seviye budur!
-*-*-
Ve başka ne var biliyor musunuz?
Külliyemiz yapılacak!
Teleferiğimiz de olacak!
Haaa bir de unutmadan şeyi de hatırlatayım; Hulusi Akar bey söyledi; “Her zaman haklarımız (KKTC’nin hakları) korunacak!”...
-*-*-
Gel da içme!
İyi Pazarlar!
Havalar da sıcak!
Ne diyeyim ki!
-*-*-
Bugünün 48 sene öncesinde, İkinci Barış Harekatı da başlamıştı...
Kurtarıldık ya!
Ondan söz ediyorum!
Kutlu olsun!
Ne diyebilirim ki!
Şerefe!
Zafer, ganimet ve hüsran!
Omorfo, Nigitas, Prastyo boşalıyordu...
Savaşı biz kazanmıştık!
Tam 48 yıl önce bugün başlayan 2’nci Barış Harekatı, 16 Ağustos’ta Lefke’nin de kurtarılması ile Batı bölgesinde zaferle sonuçlanacaktı!
-*-*-
Omorfo, Nigitas, Prastyo’dan kaçanlar, bizim köyün anayolundan geçip, daha Batı’daki Pendaya üzerinden Güney’e dönüp, Petra köyünden Trodos Dağları’na doğru yol alıyordu...
-*-*-
Bu köylerin isimlerini bilen kaç Kıbrıslı Türk kaldı?
Belki bin, hadi bilemediniz 2 bin!
-*-*-
Güzelyurt, Güneşköy, Aydınköy, Yeşilyurt, Taşköy canım...
Köylerimizin isimleri değiştirildi; kurtarıldıktan sonra!
-*-*-
Ve “kazandığımız zafer” sonrası Taşköy yani Petra’ya “sivil” göçmen yerleştirilmedi; orası “askeri” bölge!
Girilmez!
1963’e kadar, 70 civarında Türk de yaşamış bu köyde!
Bin kadar da nüfusu vardı 1974’te!
Şu anda kaç nüfus yaşıyor Kuzey’de?
Bilimiyoruz!
Bilmemize de izin verilmiyor ki o da ayrı bir mesele!
-*-*-
Uzun yıllar bitiremediğimiz ve geçenlerde en nihayet tamamlanan Lefke – Elye yolu; Yeşilyurt – Petra yolunu ortasından kesiyor...
-*-*-
Petra, çok önemli bir Kıbrıslı zengin iş insanının ailesinin köyüydü...
Anastasios George Leventis...
Uzun yıllar Fransa’da, Afrika’da yaşam süren ve çok büyük işlere imza atan, kendi ülkesine de büyük yatırımlar gerçekleştiren bu adam, Petra’ya da alışılmışın dışında bir “müze” ve “kilise” yaptırmıştı...
-*-*-
Ne mi oldu o müze?
İçindeki her şeyi çaldık; sattık!
Zafer kazanmıştık ya!
Ganimet hakkımızdı ya!
-*-*-
1978’de Leventis öldü...
Adına vakıf kuruldu...
Lefkoşa’da muhteşem bir sanat galerisi var; yine O’nun adıyla anılıyor...
Leventis Vakfı, onlarca öğrenciye burs veriyor falan...
Ve biliyor musunuz; bu vakıf, Leventis’in Petra’daki müzesinden ve kiliseden çalınan tarihi eserleri ya da sanat eserlerini de bir bir geri topluyor...
-*-*-
Anastasios George Leventis’in tek bir kızı var...
Bayan Fotini...
Eski cumhurbaşkanlarından Tassos Papadopulos’un eşi...
Fotini hanımın ilk eşi eski içişleri bakanlarından Polikarpos Yorgacis’ti...
Fotini hanımın iki oğlu ve iki kızı var... Büyük oğlu; Lefkoşa Belediye Başkanı... Küçük oğlu DİKO Genel Başkanı ve milletvekili...
-*-*-
Biz mi?
Biz 1974’te zafer kazandık...
Petra’yı önce soyduk; sonra yıktık!
Leventis’in narenciye paketleme fabrikası vardı bölgede; yıkıldı veya ambar ya da mandıra oldu!
Bölgede doğru dürüst narenciye de kalmadı, hatta su da!
-*-*-
Sonuç mu?
Hüsran!
Salman Rushdi... Neredeyse 35 sendir, her an gerçekleşebilecek bir saldırının tehlikesiyle ve eminim korkusuyla yaşadı... Ama düşüncelerini ifade etmekten geri kalmadı… Dininiz uğruna öldürmeye değerse, lütfen kendinizden başlayın...