Gelenekten Geleceğe: ‘‘Spanos ve Kırk Ejderha’’
T.S. Eliot ‘‘Gelenek ve Bireysel Yetenek’’ isimli makalesinde ‘‘Hiçbir şair, hiçbir sanatçı kendi anlamını tek başına yaratmaz. Önem ve değerini ölü şairlerle ve sanatçılarla olan ilişkisi belirler. Ona tek başına bir değer atfedemezsiniz; aynılıkları ve farklarıyla onu ölüler arasına yerleştirmeniz gerekir.’’, der (37). T.S. Eliot için yeni yazılmış yaratıcı eserleri sadece yarattıkları yenilikler ve kendinden önce yazılan eserlerden ne kadar farklı olduğu ile değerlendirmek yeterli değildir. Yeni eserlerin belki de en yaratıcı oldukları yerin geleneklerin kullanıldığı bölümler olduğuna vurgu yapar. T.S. Eliot’a göre gelenek kullanımı taklitten ibaret kesinlikle olmamalı, yenilikçi eserde gelenek ve yazarın tecrübeleri yazarın yaratıcı zihninde nesnel bir şekilde birleştirilerek özgün eserler üretilmelidir.
Antilogos Tiyatrosu tarafından sahneye konan, Aleksia Papalazarou’nun uyarladığı ve yönettiği, İzel Seylani ve Vasilis Pafitis'nin büyük başarı ile oynadığı “Spanos ve Kırk Ejderha’’ isimli çocuk oyunu bir Kıbrıs Masalı’nı bugünün koşullarında yeniden uyarlarken geleneğin gelecek kuşaklara nasıl aktarılabileceği, geleneğin bugünü ve geleceği yorumlamadaki rolü, ve yeni tiyatro eserlerinin nasıl yazılması gerektiği konusunda izleyenleri yeni düşüncelere sevk etti.
Masal, köye gelen suyu kesen kırk ejderhaya karşı köylülerin haklarını savunan Spanos’un büyük bir cesaret örneği sergileyip kıvrak zekâsıyla tüm engelleri aşıp köye suyu yeniden getirmeyi başarmasını konu alır. Bu masalı Kıbrıs’ın günümüz koşullarına uyarlayıp sınırda top oynayan iki düşman çocuğun topun kime ait olduğu konusundaki anlaşmazlığını takiben uykuya dalmaları ve ortak gördükleri rüyada Spanos’un köylülerin yararına bir amaç için çabalaması, köylülere düşman olan ejderhalara karşı savaş açması ve rüyanın sonunda da bu emeline ulaşıp köylülerin iyiliği için suyu köye geri getirmesinin ortak mutluluğunu paylaşması üzerinden masal anlatılır.
Ejderhalar, duvara çizilmiş grafitilerden çıkan rüya karakterlerine dönüşür. İki farklı dili konuşan ve birbirini anlayamıyormuş gibi görünen çocuklar, özellikle İzel Seylani’nin Türkçe ve Rumcayı etkin bir şekilde konuşması ve oyunun iki dillilik üzerine başarı ile kurgulanması ile Rumca konuşmayı ilk kez duyan ve bu dili bilmeyen izleyici çocukların ilk anlık hayreti, oyun ilerledikçe, yerini farklı diller konuşsa da farklı etnik kökenden gelse de insanlığın ortak iyiliği için dostluk içinde yaşayabilecek bireyler oldukları gerçeğine onları inandırır.
T.S. Eliot’a göre yaratıcı eserlerde gelenek kullanımının taklitten ibaret kesinlikle olmaması gerektiğinden bahsetmiştik. Bu bağlamda, oyunun sonunun da belki hitap ettiği kitle göz önüne alınarak (5 yaş ve üzeri çocuklar) yeniden kurgulanması çok daha yerinde olacaktı. Masalın sonunda Spanos sembolik olarak dört ejderhayı öldürür ve günümüzde ejderhaların (düşmanların) kimlere tekabül edebileceği konusunda çocukları sorgulatır. ‘‘Ejderhalar varsa ‘Spanoslar’ da yok mudur?’’ diye sorarak insanların iyiliği için çalışacak bireylerin varlığına ve ejderhaları yenebileceklerine dair umudu tazeler. Ancak, bu metaforik sorular 7 yaşın altındaki çocuklarda soyut düşünmenin hala gelişmediği gerçeği göz önüne alındığında izleyicilerin bir kısmına ulaşamaz. Ölüm fikri ile belki de ilk kez yüzleşen 5-7 yaş arası çocuklar böyle bir kötülüğün neden yapıldığı konusunda hayrete düşmekten kendilerini alamazlar.
Oyun aslında toplumsal hayata uyarlandığında ağır suçlarda idam cezasının mümkün olan bir seçenek olduğu algısını destekler nitelikte bir izlenim bırakır. Bireylerin bireyleri öldürmesinin suç sayıldığı ama devletlerin bireyleri idam cezası aracılığı ile öldürmesinin kabul görüp görmemesi gerektiği tartışmalı bir konu olarak hala hükûmetlerin gündemini meşgul ederken, oyunun çocukları böylesi büyük bir polemik ile yüzleştirmesi muhtemelen eleştirilecek en önemli açısıdır. Bu bağlamda masalın sonuna fazlaca bağlı kalmak yerine, ejderhaların öldürülmeyip insanlığın iyiliği için çalışmaya mecbur edilmesi veya ömür boyu hapse mahkûm edilmesi gibi seçeneklerin izleyici kitlesi göze alındığında daha verimli sonuçlar doğurmuş olacağı kanısındayım.
Elbette gelişmek ve daha iyiye ulaşmak için her zaman yeni yollar vardır ve bunu başarmak için sürekli gayret etmek gerekir. Ancak, masalın sonuna olan fazlaca bağlılık göz ardı edildiğinde, ‘Spanos ve Kırk Ejderha’ oyunu din, dil, etnik köken gibi farklılıkları aşıp insanlığın iyiliği için çalışmanın bizleri bir araya getirmesi gereken en önemli unsur olduğunu vurgulayarak, çocukların kalplerinde ve zihinlerinde barış tohumlarını yeşertmeyi başarmıştır. Başta oyuna hayat veren oyuncular olmak üzere sahneye konmasında emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum! Dünya Barış Günü’nü hakkını vererek kutlamamıza vesile oldukları için teşekkürlerimi sunuyorum!
Kaynak:
T.S. Eliot “Tradition and the Individual Talent”, Perspecta, Vol. 19. (1982), pp. 36-42.