Gelin bir ütopya kuralım… TOPLUMA KADINLAR EGEMEN OLSAYDI…
Gelin bir ütopya kuralım… TOPLUMA KADINLAR EGEMEN OLSAYDI…
Neriman Cahit
Sevgili Okur, gelin sizinle şöyle bir ‘Ütopya’ yaratalım ve ‘toplumda kadınlar Var mısınız böyle bir ütopyaya…
Ben, kendiminkini anlatayım, eğer siz de bir şeyler yaratabilirseniz yazın bize, sizin ütopyanızı da yayımlayalım…
KADIN EGEMEN TOPLUM…
Eveeet, kadının egemen olduğu toplumun adı da değişik olacaktı kuşkusuz…
Ve, ‘Erkek – Egemen’ toplumun yerine, ‘Kadın Egemen Toplum’ denecekti…
Gelin bu süreci çok çok gerilerden, ‘Yontma Taş Devri’nden başlatalım:
• Alışılmış yaşam akışından farklı bir gün değildi… Güzel güneşli bir bahar sabahında Mağara Kadını: “Bugün ava ben çıkıyorum. Vahşi hayvanlardan bizi koruyan ve derimizi ısıtan ateşi beklemekten sıkıldım artık” dedi, Mağara Adamına ve ava kendisi çıktı…
Mağara adamı, bu işe şaştıysa da pek sesini çıkarmadı. Yalnız, “Git bakalım ne yapabileceksin. Bugün kesin aç kalacağız” diye de içinden geçirmekten kendini alamadı. Ama böyle düşünmekte haksız olduğunu kadını görünce anladı: Çünkü, akşamüzeri sırtında kocaman bir av hayvanı ile geri döndü kadın…
***
Eğer, tarihte böyle bir olay yaşansaydı… Eğer, işin başında ilk adım böyle atılsaydı… Ve eğer kurallar böyle yazılmaya başlansaydı… Acaba bundan sonrası nasıl gelişirdi… Yani, kadın mağarada oturup ateşi bekleme, yemek pişirme, çocuklara bırakma işini erkeğe devretse, erkek de bunu doğal sayıp benimsese ve sürdürse…
Neler mi olurdu…
Madem ki böyle başladık, öyleyse gelin sürdürelim: Zaten, işin başlangıcında Anaerkil bir toplum olduğuna göre, bu, hiçbir zaman ‘Babaerkil’ bir topluma dönüşmeyecek, hep öyle sürüp gidecekti…
MEDENİYETİ KADIN KURACAKTI…
Yontma Taş Devri’ni yaşayan kadınlar, zamanla taşları cilalayarak, Cilalı Taş Devri’ne daha sonra da yavaş yavaş Maden Devri’ne geçecekler… Gittikçe bilinçlenerek, dünyanın sadece yaşadıkları yöreden ibaret olmadığını fark ederek, ‘keşifler ve icatlar dalında’ birbirleriyle yarışacaklardı.
Ortaçağda, ‘Derebeylik’ yerine hiç kuşkusuz, ‘Derehanımlık Devri’ yaşanacaktı…
Yerleşik düzen ve sosyalleşme kendini dayattığında, artık bir takım ‘Kurumlar ve Yasalar’ söz konusu olacak, ilk yasaları ise: “Hammurabi yerine Hammurabiye” diye bir kadın hazırlayacaktı…
Yukarıda da değindiğimiz gibi, bütün keşifler, icatlar, bilimum faaliyetler hep kadınlarca gerçekleştirilecek. Ör: Atomu bir kadın bulacak, uçağı, treni vb. hep kadınlar yapacak, kırılamayan rekorların sahibi hep kadınlar olacaktı…
VAR SAYMAYA DEVAM EDELİM Mİ…
Geçmişin ütopyasında neler olabileceğinin ipuçlarını verdik. Kalan bölümü siz sürdürün.
Ve gelelim günümüze:
Hiç kuşkusuz, günümüzde erkekler şimdikinden bambaşka olacak, öncelikle de ‘özgürlüklerine’ takacaklardı kafalarını…
Ve yüzyıllarca kadınlar tarafından ezilmişliğin acısı ile özgürlük ve eşitliklerine kavuşmak için büyük çabalar harcayacaklar, dernekler kuracaklar, yazılı ve sözlü her tür faaliyeti sürdüreceklerdi…
Aralarında, ekonomik bağımsızlığına kavuşan erkekler, toplum içerisinde daha bir saygın olacaklardır… Tabii, iş bulmak, erkekler için oldukça sorun olacaktı. Çünkü kadınlar, tüm sektörlerdeki ‘Çalışma Sistemlerini’ kendilerine göre ayarlamış olacaklardı. Anaerkil böyle bir sistemde erkeğin iş yaşamına girmesi bu yüzden sakıncalar yaratacaktı…
***
Erkekler, çalışma yaşamına önceleri sekreterlik ve hizmet sektöründe başlayacaklar, bu arada kadınlar ev işlerinin eskisi gibi yürümediğini görünce eşlerinin çalışmasını engellemek için uğraşacaklardı…
Erkek yılmayacak, hem ev işlerini hem çalışma yaşamını dengeye sokmaya çaba gösterecek ve bunu başaracaktı…
EN BÜYÜK DÜŞ… EVLİLİK…
Kadınların egemenliğindeki bir toplumda, erkeklerin en büyük düşü evlilik olacaktı. Babaları kendilerini öncelikle iyi bir ev erkeği olmak için yetiştirdiğinden erkekler bir an önce evlenip, evlerinin erkeği olmayı düşünecekler, mutlu yuvalarında kadınlara ve çocuklarına bakmak için kendilerini paralayacaklardı… Çünkü, askerlik de dahil, bilimum işler kadınlar tarafından yapılacaktı. Bu yüzden, liseyi bitiren erkekler evlilik düşleri kurmaya başlayacaklardı.
Evlenirken, babaları zengin olan, bir işi olan, dünyalığı olan erkeklerin talihi daha da açık olacak, onların kapısını dünürcüler daha çok çalacaktı. Erkek anaları çocuğu beşiğe düşerkenden, ‘çeyizini’ hazırlamaya başlayacak, ‘Allahım, oğluma helal süt emmiş bir kız ihsan eyle. Allahım, oğlumun kısmetini açık eyle, evde kalmasın…’ diye, gece gündüz dua edecek, oğlunu süsleyip püsleyip, taliplerin dikkatini çekmeye çalışacak, oğlunun kısmeti çıkınca da çeyizi hazır olduğundan, kız tarafı da beyaz eşyayı alırkenden hemen baş göz edecekti oğlunu…
***
Evlendikten sonra ise – Ve tabii ki – evin reisi kadın olacaktı. Erkek, evde annesinden – babasından da öğütlü olduğundan, kadının bir dediğini iki etmeyecek, kadının kalbine giden yolun midesinden geçtiği de kendisine öğretildiğinden, ona güzel yemekler, pastalar, mezeler hazırlayacak… Kadının gözü dışarıda olmasın diye, bütün erkekliğini kullanarak onu evine bağlamaya çalışacak…
Çamaşır – ütü – silme – süpürme – çocuk bakımı… Derken kendini bir yerlerde yitirip, sinirlerini harap edip, cadalozlaşmayacak – sakın ola – çünkü, kadın ‘evvelallah’ başka bir erkeği bulup gidecek…
VE…
Kendisi de çocukları ile birlikte (bir işi, geliri olmadığından) bir köşede buluverecekti kendini…
***
Çok uzun bir süre(ç)dir, “Erkek – Egemen” bir toplumda yaşıyoruz. Bir an - siz de - tersini düşünüverin… “Kadın – Egemen” bir toplumda yaşama şansımız olsaydı neler olurdu acaba…