"Gelmesi gereken 2 milyar TL’dir"
HP Lefkoşa Milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu, Türkiye’yle imzalanan ekonomik protokolün 2020’ye hazırlık olduğunu söyledi.
Halkın Partisi (HP) Lefkoşa Milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu, Türkiye’yle imzalanan ekonomik protokolün 2020’ye hazırlık olduğunu söyledi.
Manavoğlu, geçen hükümet döneminde Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, seçim ortamı ve sistem değişikliğinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de ilk etapta çok etkilediğini, Türkiye’de sorumlu bir muhatap bulunamamasının protokol sürecini geciktirdiğini kaydetti.
Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan Manavoğlu, protokolün çerçevesinin önceden belli olduğunu, bazı maddelerinin 2020’ye hazırlık amacı taşıdığını dile getirdi. Türkiye Cumhuriyeti’yle imzalanan ekonomik protokol sonrası aktarılan 750 milyon TL’nin yeterli olmayacağını düşündüğünü belirten HP Lefkoşa Milletvekili, rakamın büyük bir bölümünün savunma giderlerine gideceğini, geriye dönük borçların da ödeneceğini, alt yapı için gerekli miktarın ayrılamayacağını ifade etti.
Ekonomiye mutlaka katkısı olacağını ancak sıkıntıların tam olarak karşılığını bulamayacağını söyleyen Manavoğlu, “Konuşulan rakam 1 milyar 215 milyon TL’ydi, o rakamda kalması icraat bakımından elimizi rahatlatabilirdi” dedi. Tasarrufa gidip, gelir bulmaya çalışacaklarını da sözlerine ekleyen HP Lefkoşa milletvekili, “Hem hibeyi hem krediyi iki bütçede hesapladığınızda ortaya çıkan rakam 2,5 milyar TL’dir. Aslında tam hesaplama yapar ve bütçedeki rakamları koyarsak gelmesi gereken 2 milyar TL’dir” dedi.
“POLİS VE SAĞLIK PERSONELİ İSTİHDAM PROTOKOLÜNDEN AYRILMALI, YENİ SAYI BELİRLENMELİ”
Gülşah Sanver Manavoğlu, polis ve sağlık personeli istihdamının istihdam protokolünden ayrılması ve yeni bir sayı belirlenmesi gerektiğini savundu. Milletvekili Manavoğlu şöyle devam etti:
“Hemen hızla çalışmalara başlayalım. Türkiye’nin bu konudaki tutumu şöyleydi; protokol bir kişi emekli olacak bir kişi işe alınacak diye çıktı ama aslında başlangıçta 2 kişi emekli olacak bir kişi alınacak şeklindeydi. İstişareler ve gerekli girişimlerle orta yol bulundu. Hemşire ve polis sayımızın dünya ortalamasının üstünde olduğunu söylüyorlar.
Öğretmen sayısı için de aynı şeyi söylüyorlar. Öğretmenlerin organizesini yapacak olan sendikalardır. Madem ki sendikalar bu kadar dahildir, şikayetçidir; Daha iyi bir eğitim sistemi için ortak payda da çalışmamız gerektiğini görmeleri lazım. Artık sendikaların kendini sorgulaması gerekir. Bugün gelinen durumda siyasiler kadar sendikalarda kendilerini sorgulamalıdır.
Aynı durum kamuda da var. Kamudan aldığı hizmetten memnun mu vatandaşımız? Hak ettiğimiz hizmeti alıyor muyuz? Sendikaların kendileri de, kamuda çalışan da kamuda alınan hizmetten memnun değil. Öğretmenlerimizin birçoğunun çocuğu özel okula gidiyor. Şu an ayaklar altında olan toplumsal çıkarın, amaç olduğu bir sistem kurmalıyız. Mevcut sistemde çalışan performansı ve verimliliği yani kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması konusunda vasatın altındayız. Bunların üstesinden gelmek için adımlar atılmalıdır. Eğer bunlar olmazsa daha sonra kişilerin çıkıp ‘biz Türkiye’ye bağımlı olmak istemiyoruz’ gibi sözler söyleme hakkı yoktur. Bu sistem bağımlılığı sonsuza kadar sürdürür, kendimizi kandırmayalım. Bir sonraki protokölde polis ve sağlık istihdamı konusundaki tavrın değişmesi gerekir. Asayiş problemlerini düşününce ivedilikle önlem alınması gerekir.”
“SENDİKALARLA MASAYA OTURULUP KONUŞULMASI GEREKİR”
Telekomünikasyon ve limanların kamu-özel ortaklığı modeli konusunda sendikaların tepkilerini değerlendiren Manavoğlu şu sözlerle devam etti:
“Sendikalar tabii ki göz ardı edilemez, oturulup konuşulması gerekir. Ülkenin şartları bellidir, öncelikli amacımız halka hizmet vermektir. Söz konusu modellleri, doğru sözleşmelerle, doğru maddelerle yapmamız gerektiğini onların da bizim yanımızda olmaları gerektiğini anlatmalıyız. Sendikalar ne yazık ki sanki bu statükonun devamını istiyor gibi davranıyorlar.
Çok büyük tezat görüyorum. Söylemler ve hareketler birbirini tutmalı. ‘Sistemi değiştirmeyelim, özelleştirirsek kurumlarımız elden gidecek’ dediğimizde kurumlarımızı kaybediyoruz. Mesele Kıbrıs Türk Havayolları kendinin idare edeceği bir yapıyla devam etti. 300 kişilik işi 800 kişinin yaptığı o kurum, aile uçuşları, ücretsiz biletler, 15’inci maaş derken bugün yok… Siyasilerin bir kez daha seçilme gailesi bunları yapmaya engeldir ama ülkemize daha iyi bir gelecek sunmak için bu noktada aracılık yapılması, bu reformları yapacak cesaret gösterilmesi gerekir. Halkın Partisi’nde bu siyasi idare vardır.”