Gemiyi nasıl yüzdüreceğiz?
“Davul bizim boynumuzda tokmak başkasının elinde” gerçeğimizi ters-yüz etmek ve sürdürülebilir ekonomiye geçiş için yapısal reformları siyasetin odağına yerleştirmek mümkün olamadı bugüne kadar.
Kendi kendini yönetme irademizi ve makro-ekonomik dengeleri tutturma ihtiyacımızı sentezleyerek toplumsal kabul görmüş somut ulaşılabilir hedefler koyamadık önümüze.
Yine de herhalde bir gün bu ülkenin tarihini yazacak olanlar, en umutsuz koşullarda dahi bu sentezi oluşturma gayretlerini takdir edecektir.
Maastricht kriterlerini nasıl karşılayabileceğimizin hiç konuşulamadığı bugünkü konjonktürü net olarak tanımlamamız gerekmektedir.
1974 sonrasında oluşturduğumuz yapının tutmadığını, gelirlerimizi artırmanın yollarını bulamadığımızı ve gençlerimizin işsizlik sorununa gerçekçi çareler üretemediğimizi dünya görüşü ne olursa olsun hemen herkes bilmekte ve dillendirmektedir. Bundan ötürü geçmişte çözüme burun kıvıran, çözümsüzlük koşullarının daha fazla avantaj içerdiğini düşünen pek çok insanımız da bugün makul bir çözümün öneminden söz eder olmuştur.
Gemi karaya vurmuşsa, deniz son sözünü söylemiştir. Lavaboda kağıttan gemi yüzdürenlerle gerçekten “gemiyi yüzdürebilmek” için kafa patlatanlar arasındaki farkı anlamış olan herkes çözüm ve AB vizyonunun da toplumsal değişim ve dönüşümün de önemini kavramış demektir.
Bentleri aşa aşa sular seller gibi akacak bu halk çözüme, barışa ve karşılıklı yarara dayalı işbirliklerine.
Son dönemde kısa vadeli siyasi beklentilerle demokrasi-ekonomi sentezinin oluşmasına köstek olmuş katı yaklaşımların müzakerelerin başlamasıyla birlikte yumuşayacağı öngörülebilirdir. Çözüm olgusu toplumsal siyasi eksenimizi normalleştirebilecek yegane etmendir. Bu etki ile Uluslararası Kriz Grubu’nun Mart 2014 raporunda Kıbrıslı Türklere yapılan öneri doğrultusunda çalışma imkanlarımız çoğalacaktır. Raporda, “(Kıbrıslı Türkler) Kıbrıs Türk yönetimini ve yasalarını AB’nin müktesebatıyla uyumlu hale getirmeli” denilmektedir.
2009-2013 UBP iktidarı döneminde askıya alınmış ancak geçtiğimiz günlerde güncellenmiş şekliyle yeniden kamuoyuna mal edilen AB Müktesebatına Uyum Programı (2014-2016) bu açıdan büyük değer taşımaktadır.
MUP (2014-2016), bir önceki CTP iktidarında oluşan içeriğine ilave olarak trafik, gıda güvenliği, devlet bütçesinin kalkınma amaçlı kullanılması ve özel sektörde çalışan işçilerin iş garantisi gibi konuları içermektedir. Brüksel’in bu programın uygulanmasına vereceği destek çözüme hazırlanmamıza önemli katkılar sağlayacaktır. Bu konuda girişimci olmalıyız.
Bir tarafta statükonun belirlediği siyasetçi - vatandaş ilişkilerinden medet umanlar diğer tarafta dar bakış açılarını topluma dayatarak sürdürülebilir ekonomiye geçişi engelleyenler varken, bir arpa boyu yol kat edemeyeceğimiz gün gibi ortadadır. Gemi karaya vurmuş, deniz son sözünü söylemiş olsa da çözüm ve AB üyeliği dinamiği sayesinde Kıbrıs Türk halkı moral depolayabilir ve hem çözüm öncesinde hem de çözüm sonrasında yapılması gerekenlere yoğunlaşabilir. Başka da bir çıkış yolu bugün için görünmemektedir.
Çözüm sonrasına dönük bilimsel tespitler vardır. Fiona Mullen, Alexander Apostolides ve Mustafa Besim’in hazırladığı rapora göre Kıbrıs’ın GSMH’sı çözümden sonraki ilk beş yılda 2 milyar €, ilk 10 yılda 5 milyar € ve ilk 20 yılda ise 10 milyar € artacaktır. Kişi başına GSMH’ye bunun yansıması ilk beş yılda 1,677 €, ilk 10 yılda 3,711 € ve ilk 20 yılda ise 6,835 € olacaktır. Büyüme oranı ise ilk beş yılda %3.9, ilk 10 yılda %3.8 ve ilk 20 yılda ise %2.7 artacaktır. Kuzey’in göreceli küçüklüğüne bağlı olarak yapısal reformların daha az kaynak gerektireceği dikkate alındığında bu gibi ekonomik gelişmelerin Kıbrıslı Türklerin refahına daha pozitif yansıyacağı da düşünülebilir.
AB değerleri ölçütünde çözüm öncesi ve sonrasında gemiyi yüzdürebilmeyi hedefleyenler önümüzdeki yirmi yıl boyunca çok daha fazla çalışacak ve başaracaktır.