1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Genç çocuk Sotiri’nin gömü yerini bilenler konuşsun, ailesinin 61 yıllık trajedisine son versin…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Genç çocuk Sotiri’nin gömü yerini bilenler konuşsun, ailesinin 61 yıllık trajedisine son versin…”

A+A-

 “Kayıplar”ın bulunması için gönüllü çalışan ve kendisi de bir “kayıp” yakını olan Mihalis Yangu Savva’dan çağrı

 

k1-145.jpg

 

Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar”ın bulunması için gönüllü çalışan ve kendisi de bir “kayıp” yakını olan Mihalis Yangu Savva, sosyal medya sayfasında yaptığı çağrıda, 1958 “kaybı” Sotiri Yakumi (Zitti)’nin gömü yerini bilenlerin konuşmasını ve ailesinin 61 yıllık trajedisine son vermesini istedi.

Mihalis Yangu Savva şöyle dedi:

“Her yıl, Temmuz ve Ağustos aylarında, gazetelerde kayıplarla ve savaşta ve darbede öldürülenlerle ilgili anma veya cenaze ilanlarını görürüz.

Güzelim Akatu’dan 1958’de “kayıp” edilmiş olan ve henüz 17 yaşında olan bir gencin anma toplantısı için bir ilan gördüm. Son dört senedir bu çocuğun nerede “kayıp” edildiğini araştırmaktayım.

Bu genç çocuğun “kayıp” edilmesine EOKA üyeleri karılmıştı. Köyden bazı şahıslar bana EOKA’nın aslında çocuğun babası Sotiris’i hedef aldıklarını fakat bilinmeyen bir nedenle, oğlunu öldürmüş olduklarını aktardılar. Bu genç çocuğu öldürerek denize atmışlardı. Fakat aradan birkaç gün geçtikten sonra, deniz, çocuğun ölü bedenini Davlos sahiline getirmişti – EOKA’nın bazı üyeleri Sotiri Yakumi (Zitti) adlı bu çocuğun cesedini Davlos sahilinden alarak onu bilinmeyen bir yere gömmüşlerdi.

Aradan tam 61 sene geçti ve Sotiris hala “kayıp”tır ve sevdikleri hala onu arıyor…

Lütfen eğer bu konuda herhangi bir bilgi sahibi iseniz, ailesinin yaşamakta olduğu trajediye son vermek üzere konuşunuz. Özellikle EOKA savaşçıları örgütlerine sesleniyorum ve eğer vicdanınız varsa bu çocuğun nereye atılmış olduğunu ve bunca senedir orada saklandığını söyleyiniz…”


BASINDAN GÜNCEL…

“Struma’ya ulaşamayan börekitasların hikayesi…”

“O dönem kimse istemez Yahudi mültecileri.

Struma güvertesinden bağırırlar, “Ben Ortaköylü Recina’nın yeğeniyim! Ben Hasköylü Yusuf’un kuzeniyim!Bırakın gelelim!” diye.

İzin verilmez.

Geminin halatlar çözülür.

Motor bozuktur, gemi yolcularıyla birlikte ölüme yavaş yavaş sürüklenir.

İstanbullu Yahudiler, Struma için yemekler yaparlar.

Belki bir umut! Struma’ya yemekler yollanır.

Ne yazık ki yemeklerin mültecilere ulaşılmasına izin verilmez.

Avramaçi Bey, Ortaköy’den küçük sandalıyla Struma’ya her gün yemek götürmeyi dener.

Ona da izin verilmez.

Ve bir gün kara haber gelir.

768 mülteci, on mürettebatıyla Struma batırılmıştır.

Struma’da akrabası olan Recina, Struma için pişirdiği bir tepsi börekitas* ile geminin batırıldığı haberini sokakta alır.

Haberi alınca Recina tepsisine, pişirdiği börekitaslara bakar…

Ortaköy’de sokakta bir köşeye çöker ve böreklere bakarak ağlamaya başlar.

Ağlar… Ağlar…

Küçük bir çocuk ise, elinde tepsi ile sokakta ağlayanları izler.

O sahneyi de hiç bir zaman da unutmaz.

İşte o çocuk, yıllar sonra Sefarad Anne olarak oğlu Yossi’ye ve bizlere Struma’yı anlatıyor:

“Ne diyeyim oğlum? Bana çocukluğumu hatırlattın çünkü ben… Ne olduğunu bilmiyordum o zaman… 9 yaşındaydım.

Annemin teyzesi diyeyim ki Tiya (teyze) Recina, bir gün anneme ağlayarak geldi, ‘Ayyy benim yeğenim Bulgaristan’dan bir gemide çok açlar, sefiller! Ona ne olduğunu, ne yapacağını bilmiyoruz!’

Anlamıyordum…

Sonra ertesi günü annem bana biraz çıtlattı  ki Tiya Recina’nın yeğeni birçok kişiyle Bulgaristan’dan bir gemiye binmiş.

Bizim denizde –o zaman bilmiyordum nedir–  insanlar bir gemide duruyorlarmış ve gemiden çıkamıyorlarmış.

Ben de etrafımda okul dönüşü duymaya başladım:

‘Ben biskoçoz* yapayım!’

Öbürü dedi ki, ‘Ben börekitas* yapayım!’

Tiya Recina ise dolma yaptı ve sonra gitti Tiya Recina.

Sordum, ‘Recina nereye gidiyor anne?’

Annem cevap verdi: ‘Balıkçılara gidiyor. Balıkçılar tekneyle ayrılacaklar Ortaköy’den ve bu yemekleri o gemiye götürecekler.’

Eeh… O zamanlar bu durum biz çocuklar için hiçbir şey ifade etmiyordu. O zamanın çocukları… Gazete yok, bir şey de yok.

Sonra…

Yine geldi Tiya Recina,

Börekitaslarla geri…

Börekitaslarla geri geldi.

Bırakmamışlar vermeye…

Yengemin babası Avramaçi’nin de kayığı vardı. Avramaçi, ‘Ben yılmayacağım, her gün o GEMİYE gideceğim!’demişti

Tiya Recina ise her gün gözü yaşlı, yeğenini sayıklıyordu, ‘Benim Sovrino! Ah benim Sovrino!’

Artık bu durumda ne kadar zaman geçtiyse!

Bunları şimdi biliyoruz ki epey zaman geçmiş.

Tiya Recina bir gün geldi bize dedi ki: “Gemi kalktı, yeğenimi göremedim! Gemi gitti, ne tarafa gitti bilmiyorum.”

Ertesi gün Tiya Recina geldi ki dövünüyor. Anneme sordum:

‘Niye dövünüyor?’

-Gemi battı

‘E niye battı?’

–Gemiyi batırdılar…

O zamanki söylentilere göre gemiyi Almanlar batırmış diye duyduk.

Ama… Türkiye de gemiye ne yiyecek gitmesine, ne kimsenin akrabasıyla görüşmesine, ne de gemiden çıkılmasına  izin vermemiş.

Onlardan bir daha haber alamadık.

Sonradan duyduk ki o gemi Struma’ymış.

Yani Struma’da ölen Türkiyeli Tiya Recina’nın kardeşinin oğlu… Tiya Recina’nın kızlık soyadı Yeruşalmi. Struma’da ölen genç de Yeruşalmi’ydi.

Çok zor bir dönemdi. Sinagogda da, Struma’da ölenler için mevlut yapılmıştı.

Benim o zamanki hatıram bu.

Sonra Struma filmini izledik, yazılanları okuduk. Maalesef inanılmayacak bir şey. Harbin iyisi yok!

Milletlerin de memleketlerin de aralarındaki bozuşmalar, sivil halkın mahvolmasına sebep.

Bu kadar yani…

Hatırladığım bu

Tiya Recina’nın ağlamaları…

Yürek paralayıcı…

Çok insan öldü. Yengemin babasının anlattığı gemidekiler bir umut güverteye çıkmışlar ve

‘Ben buyum! Benim ismim bu! Benim akrabalarım var!’ diye bağırmışlar ama yine de onları bırakmamışlar güvertede… İçeri almışlar.

Avram da kayığıyla Struma için pişen börekitasları götüremedi… Götüremedi. Bütün o börekitaslar geri geldi.

Dediğim gibi o zamanlar sokaklarda çok araba yoktu ve herkes kapı önünde toplanırdı.

O börekitaslar geri geldi ama kimse de o börekitasları yiyemedi çünkü Tiya Recina’nın gözyaşlarından hepsi ıslanmıştı.

Yani tuhaf bir durumdu, onlara bakıp bakıp ağlıyordu kadın.

Hiç unutmam onu…

Hiç…

Hiç!”

Not: Yıllar sonra Türkiye, cesur bir adım atarak Struma gibi acılar bir daha tekrarlanmasın diye Yahudi vatandaşlarının acısına ortak olup anmalara resmî olarak katılıyor. Acılar da sevinçler de paylaştıkça güzel.

(*) Biskoçoz küçük bisküvi; börekitas küçük börek.

(YÜZLEŞME ATÖLYESİ – AVLAREMOZ’dan – ŞUBAT 2017)

 


 

k2-128.jpg

 

Bu yazı toplam 1938 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar