Gençlere bir yol açalım
Ne olur bu önerimi gündeme alınız!
Bütçemize “kaynak girişi” için önemli bir fırsat var.
Hem de…
Ülke kaynaklarının “döviz cinsi”nden dışarıya kaçmasını önlemek için bir fırsat…
Dahası var…
Kıbrıs’ın geleceğini yükseltecek “beyin takımı” gençliğe destek için bir fırsat…
* * *
“Bedelli” hakkı kazanmak adına yurt dışına giden gençlerimiz var.
“Kaçan” desek daha doğru olacak.
Hani hep derler ya “asker ihtiyacı var.”
Bu gençler zaten göze almışlar, askerlik yapmayacak.
Ve dört sene boyunca yurt dışında yaşıyorlar.
Bu kadar da değil…
Hiçbir akademik hedefleri olmadığı halde önce “master” sonra “doktora” yapan gençler var.
Ve üç beş üniversiteye bir tomar para ödüyorlar.
Tek dertleri “mecburi askerlik” yapmamak!
* * *
Şimdi gelelim önerimize!
Bu genç adamlara “bedelli askerlik” hakkı veriniz.
Yurt dışına gitmelerine ya da doktora yapmalarına gerek kalmadan bu hakkı veriniz.
“Asker açığı” demeyiniz yine...
Yapmayacaklar zaten!
“Parası olan yapmasın, olmayan yapsın mı” da demeyiniz.
Çünkü şu anda zaten öyle!
* * *
Ve asıl can alıcı nokta…
Avrupa’da dövizle eğitim alan öğrenciler var.
Çok zeki, akıllı, bilge çocuklar…
Belki bu toplumun geleceğini yönetecek çocuklar…
Avrupa’da sadece eğitim değil, bir görgü, bir medeniyet, bir hayat da gözlemleyen çocuklar…
Bu çocukların dövizin bu seyrinde Avrupa’da okuması çok zor...
İşte “bedelli”den elde edilecek gelirle, bu çocuklara “kredi” imkanı tanıyabiliriz.
Yani…
“Asker”den kaçmak için harcanan para, birkaç üniversite patronunu semirtmek yerine, başka insanların eğitimi için kullanılabilir.
Avrupa’da okuyacak öğrencilere “kredi” imkanı sunulmalıdır.
Mezun olunca da karşılığını geri ödesinler…
* * *
“Öneri” istiyorsunuz ya ısrarla…
Lütfen ve lütfen!
Bu önerimi gündeme alınız!
Gençler kurtulsun..
Yeşilmişik, safmışık!
Yeni Türkü'yle ilk tanışıklığımız "Telli Telli", “Maskeli Balo” şarkılarıyla başlar.
Hele Maskeli Balo…
Memleket gibi!
Herhalde 1980'lerin ortası...
Yeni Türkü’nün doğuşu, 1977.
Sonra "Güne Bakan"ı anımsıyorum.
"Olmasa Mektubun..."
"Yeşilmişik" yılları…
Derya Köroğlu elbette yine en önde...
O dönem grupta Selim Atakan da var.
Klarnette Tayfun Duygulu var...
Pop solistliğine soyunmuştu bir ara, “Hadi yine iyisin iysin” diyen adam…
Şimdi ne yapıyor, bilmiyoruz.
Anlayacağınız, 30 seneden fazladır Yeni Türkü dinliyorum.
Son birkaç konserinde, eski tadını bulamamıştım.
Geçen hafta sonu Galatya'da izledim.
Nefisti.
Derya Köroğlu 30 sene önce neyse, aynı...
Elbette geçen seneler içinde grup çok değişti.
En eskilerinden biri, klavyede bir Kıbrıslı, sevgili dostum Erkin Hadimoğlu...
Birlikte “sirto” çalışmışlığımız var, hep gururla söylerim…
O gece atmosfer de güzeldi, grubun enerjisi de...
Hele yan flüt ve saksafonda Serdar Barçın, parmak ısırtan bir performans sergiledi.
Oğlumla birlikte eşlik ettik, Yeni Türkü şarkılarına...
-ki bu şarkıları, annem de söylüyor, severek...-
Üç kuşak!
Sıla 4 gibi…
Kim bilir daha kaç kuşak söyleyecek, dilden dile...
"Sonsuza dek yaşayacaktır" denen şey bu!
Sanat, edebiyat, müzik, kültür…
Yoksa öyle devlet falan hikaye...
Dünyanın en büyük coğrafyasıdır müzik, sınırsız, en güzel, en temiz...
NOTÇUKLARIM
- İskele – Mehmetçik arasındaki yol gerçekten hem tehlikeli hem de berbat! Diyelim ki para yok, en azından kenarlarını ve ortasını çizmek de mi zor! Gece sürüşünde “korku yolu” gibi.
- Mehmetçik Festival Alanı’nı da şu “toz toprak” halden kurtarmak gerekiyor, parke döşense, fena mı olur?
Denktaş’ın bisikleti, Talat’ın arabası!
Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın “bisiklet kültürü”nü öne çıkaran paylaşımları elbette önemli…
Ama zamanlama kötü!
Eğer siz seçim propaganda sürecinin ilk günü bisiklete binerseniz, buna “siyasi propaganda” derler…
Ya da dövizin olağanüstü yükseldiği, insanların borcunun ikiye katlandığı bir süreçte, Meclis kürsüsüne çıkar, “ben artık evden işe bisikletle gidiyorum” derseniz, pek karşılık bulmaz!
Bisiklet tercihi doğru da bunu “siyasallaştırmak” düşündürücü…
Kendi doğalına bırakmak gerekiyor, “reklam” etmek yerine…
…
Mehmet Ali Talat’ın hafızalarımıza kazınan görüntüsü nedir diye sorarsanız.
Biri, Rauf Denktaş gibi tarihi bir kişilikten görevi teslim aldığı gün!
Diğeri de görevi teslim ettiği gün.
Hani Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan kendi van aracıyla ayrılmıştı…
İşte böylesi bir görüntü varken, hem de bu kriz ortamından, 200 bin liralık yeni makam aracını kabul etseydi, üzülürdük.
Çok daha üzücü manzara işe şu!
Talat’a yeni makam aracı alınması için bir sene önce ihale açanların, şimdi toplum önünde bunu ayıplaması!
Samimi olmak gerekiyor, “ucuz siyaset” yapmak yerine…
Az, çok
Ülkenin kaynakları sınırlıysa eğer…
Bu kaynakları doğru yönetmek önemli…
Örneğin geçiş noktaları.
Hele “Euro”nun bu hallerinden sonra!
Daha az “gümrükçü” olabilir…
Daha çok “kimlik kartı kontrol” görevlisi…