Gençleri dinleyin, gençleri!
Ne çocuklar ne çocukluğunu yaşıyor, ne de gençler gençliğini…
Sınav… Okul… Dershane derken…
Günler, aylar, hatta yıllar geçiyor.
Sonra aniden kendisini 'orta yaşlı' bir birey olarak yaşamın ortasında buluyor.
Evet evet, orta yaşlarında hayata başlıyor birçok birey, zira 'okumak' zaman almış fazlaca!..
***
Hiç durmadan yeterlilik seviyesi artıyor farkında mısınız?
Sanki gizli bir el bunu hiç durmadan yukarıya çekiyor.
Kendi büyüklerimden hatırlıyorum, 80'lerde ‘lise diploması’ yeterliyken şimdilerde üniversite mezununa vasat kişi olarak bakılıyor.
Şimdi master var!
Doktora var! Hatta daha yukarısı var!
Artık hemen hemen herkes master diploması almış.
Doktoralılar gittikçe çoğalıyor. Hep artan momentte yukarıya yukarıya devam eden bu anlayış devam ederken bir yandan da işsizlik de artıyor.
Sizce normal mi bu?
***
Elbette kimsenin akademik kariyerine söyleyecek sözümüz olamaz!
Ancak memleketteki ‘genel fotoğrafa’ baktığımızda bir sorun olduğunu anlamak güç değil.
Mesela teknik beceri gerektiren mesleklerde gerileme var, kimse zanaatla uğraşmak istemiyor.
Dülger yok, berber yok örneğin!
Hal böyle olunca da bu işgücü ihtiyacı dışarıdan sağlanıyor.
E bir bakmışsınız herkes doktoralı olmuş!
Düşünün, hem işsiz hem doktoralısınız!
Ne yaparsınız? Ben kaçarım!
Hem de hiç düşünmeden!
Hiç yuva kurmadan!
Yapılan da budur…
***
Gençler artık umutsuzdur ve ülkeyi tek tek terk etmektedir.
Ve bu da paçalarımızdan dökülen plansızlığımızın ürünüdür.
Eğer iktidardaki partilerin “has adamı” değilseniz, ya da bir siyasinin birinci dereceden yakını değilseniz eğer; size “azla” geçinmek ya da terk etmek düşüyor.
Ve birçok genç de bunu yapıyor.
Terk ediyor!
Durum tam da budur.
Yarattığımız bu çirkef yapı ‘sizden olmayan’ gençlerinizi umutsuzluğa ve göçe zorlamaktadır.
‘Sizden olanlar’ da bu lağım sisteminin keyfini sürmektedir.
Gerisi fasa fisodur.
Gençlerin direniş eyleminden…
BİR ÖNERİ
Faiz Bey'in halleri
“Çalışma Bakanlığı” makamındayken ve UBP'nin başına geçeceği konuşulurken "Hah, şimdi yandık, bu adama muhalefet etmek çok zor olacak" demiştim.
Yanılmışım!
Tam aksine…
Adam her konuştuğunda kendi başını yakıyor vesselam.
Neyse ki Faiz Bey bize yardım ediyor bize, sağ olsun, eksik olmasın, eleştirmeye bile gerek bırakmıyor, kendi söylemleri ile…
Kısacası Başbakan Faiz Sucuoğlu ciddi iletişim sorunu yaşıyor, bu çok açık.
Bir öyle, bir böyle konuşuyor.
İddialı bir söz söylemek istiyor, sonra altında kalıyor.
Sütte indirim müjdesi verip, süte yapılan zammı uzaktan izliyor.
Akaryakıtta keza öyle…
Hemen hemen her konuda…
Ne dese tam tersi çıkıyor.
Geçen haftaki eylemle ilgili olarak da yine 'sallantılı' açıklamaları ile gündemde…
İlk açıklamasında "Tepki olarak haklı, barışçıl bir eylem" dedi, ikincisinde CTP'nin eylemi provoke ettiğinden bahsetti.
Hangisini doğru kabul etsek acaba?
Dün Meclis’te de çok değişikti.
Belli ki yeni bir "basın danışmanı" tutmuş, sosyal medyaya da giriş yapmış Faiz Bey.
Keşke girmez olsaymış, keşke…
Umarım Başbakan girdiği bu kötü ruh halinden ve siyasi dengesizlikten kurtulur, bu durum ne ona ne de memlekete yarar.
BİR ENDİŞE…
En ‘Sexy’ haberler
“Tecavüz haberleri basında yer alınca mı tecavüzler artıyor?”, “Ya da tacizi yazınca mı taciz vakaları çoğalıyor?”...
Sanki artış haberlerle doğru orantıda gidiyor gibi geliyor bana.
Yani günlerce içinde bu tuhaf duyguları besleyenleri haberler ve gündem tetikliyor mu acaba?
Bunun bilimsel bir cevabı olmalı tabii, tahmin ederek, ya da istatistik tutarak böyle bir medya sorununa çare bulamayız diye düşünüyorum.
Ama görünen bir gerçek var ki; gündeme hangi kriminal konu gelirse, o konuda bir artış yaşanıyor, ya da gündeme gelişleri çoğalıyor.
Daha önce de söylediğim gibi; bu bir medya sorunudur ve buna bulunacak cevap bilimsellik ve detay içermelidir. Küçük bir örneği birlikte inceleyelim, sesli düşünelim.
Örneğin “tecavüz” konusu...
Yıllar önce tecavüzden son anda kurtulan bir genç kızla konuştuk, haberini yayınladık.
İsmini vermedi tabii, fotoğrafını da arkasından çektik, yüzü görünmeyecek şekilde...
Bu haber o günlerde gazetemizin internet sayfasında “en çok okunan” haber olmuştu!
Şimdi merak ettiğim; bu habere neden bu kadar ilgi gösterildiğidir.
Taciz, tecavüz, ırza geçme, ya da sapık ilişkilerin doruğa tırmandığı bir toplumda, bu tür bir haber neden bu kadar ilgi görmüştür?
Bu ilgi, okuyucunun konuya ilgisi-alakası mıdır, yoksa farklı bir talep mi vardır ortada?
Kaygı mıdır çeken okuyucuyu?
Okunulurluk konuya ilgiyi mi gösterir, yoksa bir tepkiyi mi?
Sonuç olarak, toplumda yükselen bu tür kriminal vakalara ilgi korkutuyor, ürkütüyor.
Medyanın da tam ortasında durduğu bu karışık ortam nereye varır bilinmez ama izlemeye davam edeceğiz... Yazının başlığı neden mi öyle attım? Siz bu yazıyı okuyasınız diye!.. Bakın, merak ettiniz, okudunuz!
Kapalı “devlet” (!)
Anlı şanlı milliyetçilerin dönemindeki “devlete” bakın siz, devlete.
Santrali elektrik üretmiyor, kapalı.
Karayolları yol yapmıyor, belediyesi çöp toplamıyor, hastanesi hasta bakmıyor, okulu eğitim vermiyor.
Laboratuvarı kapalı, test yapmıyor.
Devlet Eczanesi’nde ilaç yok.
E neyin kaldı be KKTC bayraklarından başka?
Ha, neyin kaldı?
ÖZLÜ SÖZLER
"Ne yapacağız bilmiyorum ama bir şeyler yapacağız…"
Faiz Sucuoğlu