Gene mi Hükümet Krizi?!…
Kuzey Kıbrıs’ın hükümetlerinin ortalama ömrü 14 ay… Bu süre dönemlere bölünürse ilk dört ay makamlara ısınma, kutlama ziyaretleri, bürokrasi atamaları ve Türkiye’ye «Ben geldim» ziyaretleri… Sonrasında altı ay «Şimdi iş zamanı» dönemi; son dört ay da hükümet eden partilerin kendi içinde ve karşılıklı krizleri…
İlk ve son dönemde icraat yok, laf çok… İlk dönemde müjdeler, son dönemde de suçlamalar çok… İlk dönemde tebessümlü yüzler, son dönemde çatık kaşlar… Orta dönemde ise, iyimser bir yorum olması babından, her bakanlığın icraat çabaları ve hatta yarışları… Bu dönemde genellikle araya meclisin ya yaz tatili giriyor, ya da yoğunlaştırılmış bütçe görüşmeleri… Meclisin bir de nisap sorunu olmasın diye hükümetin on bir üyesi haftanın iki günü genellikle mecliste… Yani on dört aylık hükümetlerin ortalama programı bu, başarı hikayesi yazmalarına pek de bir fırsat yok…
Siyasetin hangi duruşunda olunduğuna bakılmaksızın, bir yurttaşın arzusu, istikrarlı hükümetler olması, ülkede yaşanan ekonomik ve sosyal sorunlara siyasetin hükümeti ve muhalefeti ile birlikte mecliste ve bakanlıklarda çözüm üretmesi, yurttaşın yaşam kalitesini yükseltmesi, geleceğe dair endişelerini azaltıp beklentilerini çoğaltması, en kötü ihtimalle geleceği okuyabilmesidir… On dört aylık hükümetler halkası maalesef bir zincir oluşturamıyor, her biri bir birinden kopuk zincir baklaları gibi… Yurttaş da sudan çıkmış balık gibi, başı kesik tavuk gibi değilse eğer…
Belli ki yılların bu kaderi, yeniden tezahür edecek gibi; mevcut hükümetin ortakları arasında kriz olduğuna dair gizlenemeyecek veri var siyaset meydanında… Daha hükümetlerin ömrünün ikinci dönemine yeni başlamışken… Daha, doğru dürüst icraat yapmamışken ve dolayısıyla da muhalefetin hükümeti çok da eleştirip yermesine, toplumsal tepkiyi oluşturup yönlendirmesine ve yönetmesine fırsat bulmadan…Bu hükümetin ikinci dönemi kısa, üçüncü dönemi ortalamadan uzun olacağa benziyor…
Bu satırların yazarı olarak ve siyaseten de bu hükümet partilerinin muhalifi olarak «Marazım yok; zaten Kuzey Kıbrıs halkı için umut vaat eden bir hükümet değildi, Türkiye için kurulmuş bir hükümetti» diyebilirim… Duruma siyasal bakış açısı ile bu yorumu yapmak kolay ama bir yurttaş olarak bu yorum ile bir sonuca varmak olası değil… Siyaset, yurttaşın ihtiyaçlarına muhatap olan ve görevi de o ihtiyaçları bir ideoloji kapsamında gidermek olan toplumsal faaliyettir. Kısa ömürlü ve icraat yapamadan görevden ayrılan hükümetler, hangi partilerin hükümetleri olursa olsun, kendi bireysel siyasi duruşuna bakılmaksızın tüm yurttaşlar için sorundur, sıkıntıdır, derttir. Yurttaşın yaşadığı sorunlar stokunu azaltamayan ve hatta istikrarsızlıkları nedeniyle sorunlar stokunu çoğaltan hükümetler hiçbir partinin ve onların destekçisinin gurur kaynağı olamaz…
Özellikle Kuzey Kıbrıs’ta sol siyasetin partileri, siyasetinin odağında emek ve insan ve kendi yurduna sevda olan partiler için ülke yönetimindeki siyasi istikrarsızlık birçok tehdit ve tehlikeler taşımaktadır. İcraat yapmaya fırsat bulamayan sağ hükümetlere muhalefet etmek yurttaşta sol partiler için kalıcı sempati ve destek oluşturamıyor, «Peki, bir sizi deneyelim» güdüsü ile sınama eğilimli bir destek verebiliyor. Bu kez kısa ömürlü sol hükümet de pek bir icraat yapma fırsat bulamadığı için sol partiler yurttaşın «Denedik de gördük, siz de aynı» tepkisine maruz kalıp, ardından gelen ilk seçimde oy kaybına uğruyor.
Bir de eğer sol hükümet Kuzey Kıbrıs’ın ekonomisini kendi özkaynakları üzerinden yönetmeye ve geliştirmeye önem ve özen göstermez ve Türkiye’den mali katkılar ile icraatlarını yapmayı tercih ederse, ülke için pek de başarılı sonuçlar yaşanmadığı gerçeğinin tekrarını tercih etmiş olacak ve bunun yanında Kuzey Kıbrıs’ın sol siyaset ideolojisini hasara uğratacaktır. Sonrasında da seçmenin tüm siyasi partileri siyaseten aynı kefeye koyması ama tercihini Türkiye’den parayı en kolay alabilecek olandan yana yapması garipsenecek bir sonuç değildir.
Kuzey Kıbrıs’ın siyasi deneyimlerini ve birikmlerini gerçekçi olarak görmek ve değerlendirmek gerek. İstikrarsız ve kısa süreli hükümetler yurttaşa sadece sorundur. Siyasetinin odağında yurttaş olanlar bu makus talihi ve tarihi değiştirmek için koşulları zorlamalıdır… Gene hükümet krizi varsa, «Biran önce gitsinler de ben geleyim» startejisi, ne gideni siyaseten mehvediyor, ne de geleni ihya ediyor. Ama yurttaş eziliyor, perişan oluyor, artan sorun stoku ile boğuşmaktan yorgun, yurduna inancından yoksun, geleceğine dair umutlarından tükenmiş oluyor.
Belli ki bu hükümet de on dört aylık… Belli ki sonrasında ya yeni ve kısa ömürlü bir hükümet, ya da erken genel seçim olacak… Siyasetin sağının solunun gurur duyacağı bir sonuç değil bu… Yurttaş ezilirken makam umudumu ve beklentisi ile siyaset yapmak, yurttaşın siyasete olan duygularını vahşileştiriyor. Bu hükümetten sonra, genel seçimlerin normal zamanına kadar, yani Ocak 2023’e kadar sürecek bir hükümet kurulabilse bari… Ve genel seçimlerden de beş yıl görev yapabilecek bir hükümet olanağı sunacak bir meclis aritmetiği çıkabilse…
Bu hükümet ne zaman mı bitiyor?! En geç Nisan 2020’de; Özersay’dan öyle anlaşılıyor…