1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Genel Seçimlere Giderken…
Genel Seçimlere Giderken…

Genel Seçimlere Giderken…

Adadaki mevcut koşulların olumluya dönüşebilmesi için her platformun (meclis, belediyeler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, medya vb.) topyekûn kullanılmasını çok önemli buluyorum. Genel seçimleri de bunun bir parçası olarak görmekteyim.

A+A-

Okan Dağlı
[email protected]

 

Uluslararası toplumda bir “alt yönetim” olarak kabul gören ülkemizde genel seçimlere gidiyoruz. Demokrasisinin bir başka ülke otoritesinin iki dudağı arasında olan, o iki dudağın vereceği talimatların, yapacağı her türlü müdahalenin seçim sonuçlarını belirleme kabiliyetinin çok yüksek olduğu bir coğrafyada seçimlerin ne derece anlamlı olduğunu tartışmak elbette mümkündür. Demografik yapısının hızla değiştiği ve değişmeye devam ettiği koşulların varlığı devam ederken bir alt yönetimde demokrasi ve barış mücadelesi vermenin alternatif yollarını inandırıcı bir şekilde ortaya koymadan; var olanı reddetmenin doğru bir seçenek olmadığından yola çıkarak, 23 Ocak seçimlerine katılmak gerektiğini ve oy vermenin hala daha bir seçenek olarak önümüzde durduğunu düşünüyorum.

Kıbrıslı Türklerin Mücadele ve Müdahale Tarihi

Meclis içinde ve dışında, barış ve demokrasi mücadelesinin son yüzyılda çeşitli tarih aralıklarında bireysel ya da örgütsel olarak Kıbrıslı Türkler tarafından verilmeye çalışıldığını söyleyebilirim. İngiliz egemenliği yılları, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesi (Sendikal hareketteki mücadele ve sol muhaliflerin uğradığı faili meçhul cinayetlerle beraber ada dışına göçe zorlanması) ve sonrası (Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ın katledilmesiyle sonuçlanan Halk partisi ve Cumhuriyet Gazetesi deneyimleri), 1970 yıllarında BEY yönetimi (Bayraktarlık-Elçilik-Yönetim) dönemleri, 1990 yılında seçimlere yapılan müdahale sonrasında meclisin muhalefet partileri tarafından terk edildiği yıllar bu söylediklerime örnek verilebilecek dönemlerdir.

Yukarıda sayılan ve örneklendirilen dönemlerde meclis dışında, meclis içinde, sivil toplumda ve sokakta çeşitli yöntemlerle Kıbrıslı Türkler, barış ve demokrasi mücadelesine devam etmişlerdir. Çeşitli baskılar, tehditler ve faili meçhul denen ama aslında faili belli olan cinayetlere karşı dahi yılmadan mücadele etmişlerdir. Bugün devraldığımız miras bu mücadelelerin içinden geçerek, bedel ödeyen insanların ve örgütlerin verdiği mücadelelerin sonuncudur.

Çeşitli yolların denendiğini ama ülkede kalıcı bir barışa, federal çözüme ulaşılamadığından yani uluslararası toplumun üyesi bir devletin bileşenleri olmadan verilen bu mücadelenin, tam anlamıyla dış karışmacılık ve müdahalesiz bir seçim ortamı yaratamayacağı da aşikârdır. Kaldı ki birçok demokratik ülkede dahi mevcut iktidarların kendilerinin idamesi için anti demokratik koşullardan medet umduğunu, kendi lehlerine müdahalelere açık kapı bıraktığını da örneklemek mümkündür. Buna 2003 Annan Planı referandumu öncesinde kırk yıllık Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Papadapoulos başkanlığında AB üyesi bir devlet olarak nasıl devlet olanaklarıyla “hayır kampanyasını” örgütlediğini, farklı görüşlerin sesinin kısıldığını, medya kuruluşlarının tek yönlü kullanıldığını ve referanduma açık seçik müdahale edildiği örnek olarak verilebilir.

Müdahalenin Odakları

2022 Genel Seçimleri yine dış karışmacılığın ve demografik yapının değişmeye devam ettiği koşullarda yapılacak. Çok değil 2020’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “alt yönetime” yapılan müdahalelerin zirve yaptığı, her türlü demokratik teammülün ayaklar altına alındığı günler hala sımsıcak bir şekilde hafızalarımızdayken, o günlerden 16 ay sonra bir genel seçime gidiliyor. Günümüzde Kuzey Kıbrıs’taki seçimlere müdahalenin odaklarını ve çeşitlerini bir basın-yayın kuruluşuna şöyle değerlendirmiştim:

Değişmeyen, klasik Türkiye’deki iktidar odaklarının seçimlere her zaman kendine yakın bir iktidar bloğu oluşturmak için değişik yöntemler kullanarak müdahalesi ve seçmenleri çeşitli şekillerde yönlendireceği açıktır.

TC Lefkoşa Büyükelçiliğinde konuşlanmış, TC Yardım Heyeti bilindiği gibi 2016’da isim değişikliğine gidip adı Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi adını almıştır.

Bir yerde hem kktc gölge Bakanlar Kurulu, hem de TC Elçiliğinde kayıtlı vatandaşların iş takipçisi bir kurum.

Seçimler öncesi devreye girip kendinde kayıtlı vatandaşlarına, Türkiye’nin çıkarlarını hangi parti ve adayları koruyacağını onlara hatırlatan ve “doğru” seçim yapmaları konusunda uyarıp ikaz eden ofis.

Bu ofis tabiatıyla müdahalenin önemli bir ayağı olacak.

İkincisi şaşmaz bir şekilde Türkiye’deki iktidarı temsilen gelecek milletvekilleri, belediye başkanları ve diğer hatırı sayılı güçler siyasi ağırlıklarını değil, ekonomik güçlerini burada son ana kadar kullanacakları aşikârdır.

Ülkede casino ve toprak rantının temsilcileri de seçime müdahalenin ekonomik ayağını oluşturacak.

Ve en önemlisi medyada algıyı oluşturan ve Türkiye’de “havuz medyası” olarak da adlandıran bir başka güç de; seçimi “Türkiye’yi sevenler ile Rum-Yunan ikilisinin tarafında olanların” mücadelesi haline sokmak için yarışacaklar.

Bu algının oluşmasına elbette yine Türkiye’deki iktidar odakları da büyük emek koyacaklar.

Bu yukarıda saydıklarıma eklenecek şeyler de muhakkak vardır.” (1)

Boykot Çözüm mü?

Bu koşullar devam ederken seçimlerde eğilimim boykot değil oyumu kullanmak yönünde olacak. Tek başına yapılan bir seçim boykotunun ülkemizde yaşanan anti demokratik koşullara, dış karışmacılığa, demografik yapının değişmesine herhangi olumlu bir etki yapmayacağını, uluslararası toplumda bir ses vermeyeceğini, barış ve demokrasi mücadelesine de ivme kazandıramayacağını düşünüyorum. Adadaki mevcut koşulların olumluya dönüşebilmesi için her platformun (meclis, belediyeler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, medya vd) topyekûn kullanılmasını çok önemli buluyorum. Genel seçimleri de bunun bir parçası olarak görmekteyim. 

Birçok batılı ülkede de seçimlere katılım oranlarının çeşitli saiklerle seçmen sayısının yarısına dahi ulaşamadığını ortadadır. O açıdan seçimlerde oy kullananların sayısına bakmadan ve meşruluk krizi yaşanmadan sonuçların kabul gördüğü bir dünyada, tek başına “seçim boykotunun” ada dışına bir ses vermeyeceğini düşünüyorum. Çünkü sesimizi duyması beklediğimiz ülkelerde de, adı konmasa da seçimlere katılım oranlarına baktığımızda seçimlere yönelik halkların “dolaylı” bir boykotu vardır. (Kosova 2017 seçimleri katılım %41.3, Bulgaristan 2021 seçimleri katılım: %40.23, Makedonya 2019 seçimleri katılım: %41.79, Slovenya 2018 seçimleri katılım: %51.5, Hollanda 2019 seçimleri katılım: %56)

Sonuç Yerine

Yazıma son verirken ikinci kez sandığa gideceğimiz mevcut bu seçim sisteminin maalesef birçok olumsuzluğu içinde barındırdığını söyleyebilirim. Karma oylarda ve parti içinde kullanılacak tercih sayılarındaki karmaşa, geçersiz oyları son genel seçimlerde olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de artıracaktır. Seçim sonuçlarını alma sürecinin çok uzun olacağının yanı sıra, kendi içinde sonuçları sağlama da mümkün olamayacağından dolayı (yukarıda yazmaya çalıştığım diğer nedenlerle birlikte) şaibeli sonuçlara açık bir seçim yaşayacağız. 2018 genel seçimleri öncesi geçirilen bu yasa mevcut seçilmiş milletvekillerine ülke genelinde büyük avantajlar yaratırken, parlamentonun yenilenmesinin önünde de büyük bir engel olarak durmaktadır. Listedeki adaylara, bölgelerdeki aday sayısının yarısı kadar tercih kullanma ve karma oylardaki çeşitlilik, yarışın partilerin görüş ve ideolojilerinin öne çıktığı bir seçimden ziyade, adayların birbiriyle kıyasıya yarışacağı bireysel bir seçilme yarışına da neden olacaktır.


Kaynaklar:

  1. 7 Aralık 2021’de Bugün Kıbrıs gazetesi, “Seçimlere Yapılacak Müdahaleye Hazırmıyız”, Okan Dağlı

 

 

 

 

Bu haber toplam 4014 defa okunmuştur
Gaile 489. Sayısı

Gaile 489. Sayısı