Geniş burunlu ve dikenli uyku
“Deneyin yeter. Başarabilirsek harika olur. Olmazsa da en güzel şekilde başarısız olalım.”
Alman Teknik Direktör Klopp’un sözlerinden etkilendim.
Bir kahve yaptım kendime, sosyal medyada gezindim, gazetelere baktım, ne olup bittiğini düşündüm.
Kendimi bildim bileli yaşananların çoğunlukla sıkıcı bir “tekrardan” ibaret olduğunu fark ettim.
Unuttuğumuz, yorulduğumuz, sıkıldığımız bir tekrardan söz ediyorum.
***
“Denemiyoruz bile” dedim kendi kendime…
Çoğunlukla tekrar ediyor, yeniden başladığımız noktaya dönüyoruz.
Konuşuyor, söyleniyor, görüyor, saptıyor, biliyor ama değiştirmiyoruz.
İrade, cesaret, samimi bir değişim, güçlü bir eylem, kararlılık yok ortada…
Tam bir “gösteri” içerisinde yaşanıyor hayat…
Ya katlanmak, ya kabullenmek açmazında…
Bedel ödemeyi göze almadan...
***
Yoksulluk değil yoksunluk yaşıyoruz çoğunlukla ve ikisini birbirine karıştırıyoruz.
Yaşam kalitesinden yoksunuz.
Kendi geleceğimizle ilgili kararlarımızı alabileceğimiz bir iradeden yoksunuz.
Siyasi iktidardan yoksunuz.
Gelecek hayallerinden yoksunuz.
Toplumsal haysiyetten yoksunuz, açıklıkla itiraf edemesek de…
***
Çok fazla “itiraz” var hayatlarımızda ama buna karşın bir “değişim” yok.
Birbirine giderek daha fazla yabancılaşan insanlar, hapsoldukları bir rutinde boğuluyor.
Sıkılmış, güvenini yitirmiş, inançları törpülenmiş, huzursuz, arsız, doyumsuz bir halde günü geceye devrediyoruz.
“Deneyin yeter!”
Örneğin, bu yalan düzenin bize bahşettiklerinden vazgeçmeyi…
Bunu deneyen insan sayısı on binde bir olmuyor ne yazık…
***
Güney Avustralya Üniversitesi’nde yapılan bilimsel bir araştırmanın sonuçlarını okumuş, not etmiştim.
Bilim insanları, karınca kolonilerinin avcılara yem olmamak için ölü taklidi yapabildiğini keşfetmişti. Geniş burunlu dikenli karınca kolonisinin tamamı ölü taklidi yapıyordu. Koloni o kadar hareketsizdi ki araştırmacılar ilk başta karıncalardan bazıları hareket edene kadar hepsinin ölü olduğunu düşündü. Sonrasında işin sırrını çözdü.
***
Böylesi bir “ölü taklidi” hali var, toplumumuzda…
Tek farkla!
Hem ölü taklidi yapıyor, hem de avlanıyoruz!
Üstelik de bu taklit duruma göre değişiyor.
İşin ucunda bir “menfaat” varsa…
Hele de talan…
“Uyanıklar” hemen devrede!
Yaranan da yakaran da aynı insanlar…
***
“Deneyin yeter. Başarabilirsek harika olur. Olmazsa da en güzel şekilde başarısız olalım.”
Ah bir denesek!
Yalan dediğimiz bu düzeni ters yüz etmeyi…
‘Euro’ sofrası daha ucuz oldu!
Büyük bir "kur farkı" varken ortada...
Adanın güneyinde Euro hesap ödeyerek bir restorana gitmek daha hesaplı...
İnanması zor gerçekten...
***
Önceki akşam Ledra caddesinden yürüdük, iki kişilik tavuk mangal söyledik ortaya...
Dolu dolu!
Köftesi, pirzolası, şişi, salatası, patates cipsi...
İki de içecek...
25 Euro ödedik...
***
Böylesi bir seçenek için kuzeyde bir buçuk misli ödersiniz.
Bu pahalılık böyle giderse, güneyden gelişler de azalacak.
Üstelik pek çok mekanda Kıbrıslı Rumlara ve güneyden gelen yabancılara "özel kur" uygulanıyor.
Euro gerçek değerinin altında hesaplanıyor!
"Bizim uyguladığımız kur bu" diyorlar.
Gözlerimle şahit oldum.
Ayıp!
***
Kıbrıslı kültüründe haftada bir ailece dışarıya çıkmak vardı, bir restorana gitmek, birkaç saati paylaşmak…
Et ve gıdaya yönelik pahalılığın önüne geçmek şart.
Tüm toplum kaybedecek böyle giderse...
Hele özel sektör emekçileri, değil haftada bir, ayda bir kez dahi dışarı çıkamayacak.
Almanya’daki “DAVA”, Avrupa Parlamentosu’nda bir sandalye!
DAVA, "Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak" adının Almanca kısaltması!
Erdoğan ve AKP’nin Almanya’da desteklediği siyasi hareketin de adı…
16 Ocak'ta kuruluşu duyurulan “DAVA” Avrupa Parlamentosu seçimleri için Türk kökenli üç aday gösterdi. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya üzerinden Avrupa Parlamentosu'na etki etmek istiyor.
Erdoğan’ın “Avrupa Parlamentosu’nda bir sandalye şahane olur” yorumu yaptığı, Alman basınına da yansıdı.
DAVA yetkilileri, siyasi bir boşluğu doldurmayı hedeflediklerini ve Türk toplumu, Müslüman toplum ve azınlıkların sesi olmak istediklerini belirtiyor.
Almanya’da Türk kökenli bir ismi Avrupa Parlamentosu’na göndermek için çabalayan Erdoğan yönetimi, Kıbrıslı Türk bir ismin orada olmasına ise çok başka bir yerden bakabiliyor.
“Avrupa Parlamentosu’nda bir sandalye” gerçekten de önemli…
Avrupa Birliği yurttaşı Kıbrıslı Türkler sahip oldukları bu önemli avantajı çok daha etkin kullanmalı…
Bizimki bambaşka bir “dava” elbette!
Kıbrıslı Türklerin daha görünür olması, adaya barış gelmesi, uluslararası topluma katılmamız için kendi yağımızla kavurmalıyız, kendi ciğerimizi…