GENLER ÜZERİNE OYUN…
İnanılmaz denen hadiseler oluyor. Ama bu inanılmaz denen olaylar esasında içinde bulunduğumuz konağın doğallığıdır.
MHP Milletvekili Sayın Ümit Özdağ'ın açıklaması bunlardan biridir. Diğeri Sayın Büyükelçinin açıklamasıdır.
Sayın Ümit Özdağ'ın, Kıbrıs ziyaretinden sonra yaptığı, Kıbrıs sorunu ile ilgili açıklama, Kıbrıs Türk halkının kurumsal varlığına dönük ciddi bir yok saymayı da içinde taşımaktadır..
Bu halkın kurumsal varlığına son derece titizlik göstermesi gereken bir düşünsel yaklaşım içinde olması gereken Sayın Milletvekili, Kıbrıs ziyareti sırasında ne Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, ne Hükümet yetkilileri ile ve ne de KKTC Meclisinde temsil edilen siyasi partilerle görüşmedi.
Kıbrıs görüşmeleri ile bilgiyi, buradaki kimi" çevrelerle" yaptığı görüşmelerle elde etti. Bunun üzerine de bir kanaate vardı ve açıkladı. Üstelik açıklamasında, zaten sürece dair bildiğimiz konuları kesinleştirdik ifadesini kullandı. Yani önceden sahip olduğu yargıyı desteklemek için bu ziyareti gerçekleştirdiğini de ortaya koymuş oldu.
Kurumsal yapımıza hiç saygı duymadı.
Peki, bu Kıbrıs Türk halkının varlığına dönük bir saygı mı? Katılmayabilir görüşlere ama kurumsal varlık ayrı bir konudur. Herkesin saygı duyması gerekir.
Üstelik, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun bence, sürecin ruhuna uygun bir şekilde, AKEL Genel Sekreterini Ankara'ya davet ettiği bu günlerde, Sayın MHP milletvekilinin, Kıbrıs Türk halkının kurumsal varlığını gözetmeyen bu tutumu çok yanlıştır.
Dolayısı ile geçen yazımda ifade ettiğim bir husus daha bir görünür olmaktadır. Bu görüşme sürecinde, özellikle Kıbrıs'ta 2016'da çözüm hedefi öne kondukça, Türkiye'de, Kıbrıs'ta Federal çözüme karşı olanların daha da fazla karşı ses verecekleri bu olayla daha bir görünür olmuştur.
Çünkü, Türkiye'de Kürt sorununda gelişen çatışmasızlık halinin sona ermesi ile birlikte, özellikle MHP'ye doğru milliyetçi siyasi tavır geliştiren AK Partiye dönük olarak, bu çevrelerden de Kıbrıs üstünden, milliyetçi bir karşı sıkıştırmanın gelişeceği açıktır. Bu adım ilk ve önemli bir adımdır.
Ancak ne isterse olsun, Sayın Ümit Özdağ'ın bu adımı ile Kıbrıs Türk halkının kurumsal varlığının da yok düzeyine düşürülmesi hiç uygun değildir.
BÜYÜKELÇİNİN AÇIKLAMASI…
Kıbrıs Türk halkının bu zor günlerde, Kurumsal varlığına dönük sıkıntı yaratan açıklamalardan biri de Sayın Büyükelçinin yaptığı açıklamadır. Su konusunda doğan tartışma açıktır. Konuyu tekrar etmek istemem.
Peki bu doğan sıkıntı nasıl aşılır? Siyasi düzlemle...
Bir kere, Türkiye Başbakan'ının Kıbrıs ziyaretinde verdiği mesaj çok önemli idi. Konuyu kimseyi üzmeden çözmek istedikleri mesajını vermişti. Bu mesaj soruna çare bulunacağına dair haklı bir iyimserlik yarattı. Bu mesajla ne beklenti başlar?
KKTC Başbakanı Ankara'yı ziyaret edecek ve orada Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu ile birlikte heyetleri ile hem bu konuyu, hem de TC- KKTC arasındaki diğer ekonomik ve siyasi görüşmeleri yapacaklar.
Ama heyhat, bu konu incir ipine döndü. İncir ipini bırakın, KKTC iç siyasetinde, CTP- UBP hükümetini zora sokmak için KKTC iç muhalefetinin sarıldığı argümanı, Sayın Büyükelçi son açıklamasında ifade etti.
"CTP Parti Meclisi bu konuda karar veremez" dendi. Peki gerçekten CTP Parti Meclisi kendini Hükümet yerine mi koydu? Hayır.
Suyun işletilmesinin ve tüm su kaynakları üzerinde özelleştirilme yapılmasına karşı olan siyasi yaklaşımın ifade etti. Bunu giderecek olan ve orta noktayı yakalayacak olan nedir? Siyasi alan, yani Hükümetler arası görüşmeler.
Bunun giderilmesi için Hükümetler arasında doğan boşluğu görmeyen veya gizlemek isteyen anlayışların ortalığa yaydığı işte budur. Yani, CTP Parti Meclisi meselesi.
Peki görüşme talebi Kıbrıs Türk tarafından yok mu? Elbette var. Peki, Türkiye Başbakanı bu işi kimseyi
üzmeden çözme niyeti belirtmedi mi? Üstelikte yakında KKTC Başbakanı Ankara'yı ziyaretinde bu iş çözülecek diye pek çok Türkiyeli siyasi bunu demedi mi? Ama bu konuda hala bir boşluk varsa, bunda kusur Kıbrıs Türk tarafında değildir.
Ancak, bunun bağlantılı ortaya çıkan bir esas mesele daha var.
Ya her şeyi çizdiğim çerçevede benimsersin, ya da oluşan yapı içinde gerçekleşen bir realite olan ekonomik desteği sana sağlamam. Eğer anlayış bu ise, bu da Kıbrıs Türk halkının kurumsal varlığına dönük bir katkı üretmez. Verilen destekte bunun gelişmesine katkı sağlamaz.
Üstelik bu gelişmeler, ister istemez bir başka sonuca da yardımcı olmaktadır. Niyetiniz bu olmasa bile bir başka yanlışa yol açmaktadır.
Buda, bugün iş başında olan CTP-UBP koalisyon hükümetinin varlığına dönük bir karşı adımın gelişmesini sağlamaktadır.
Çünkü, UBP'sinin sahip olduğu düşünsel sistem ve yapı, bu gerginliği kaldırmaz. Nitekim, UBP Genel Başkanı Sayın Özgürgün'ün yaptığı açıklamada bunu görmek mümkündür.
Sayın Özgürgün, bu doğan sıkıntı nedeni ile "kimse UBP'nin Türkiye'ye ve devlete bakış anlayışına karşı özümüzde olmayan yaklaşımlar sergilemesin" dedi.
Kıbrıs sorunundaki görüşmelerdeki olumlu mesajlar nedeni ile bazıları için endişe boyutunu aşan hususlar oluştuğu açıktır.
Üstelik, görüşme sürecinin hem olumlu gitmesinden, hem de 2016 yılının çözüm yılı olacağına dair, gerek Türkiye, gerekse KKTC ve yabancı devlet adamlarının beyanlarından ötürü statükocuların büyük bir panik içine girdikleri de nettir. Bunlar, bu süreci kesintiye uğratmanın bir yolunun aramaktadırlar.
Bunun bir yolunun da Kuzeyde Hükümet krizine yol açmak olduğu açıktır. Bundan ötürü, CTP- UBP hükümetinde kriz oluşturmak için çabalarını artırdılar. Bu meyanda bazı UBP milletvekillerinin her gün yaptıkları açıklamalar meydandadır. Bunlar hükümet ortağı olan CTP'nin genleri ile oynayarak kavga çıkmasına oynamaktadırlar.
Şimdi de SU Krizi bahanesi ile UBP 'nin Türkiye ile olan ilişkilerdeki hassasiyetleri ile oynayarak, UBP'nin genlerine dönük oyun kurarak, bu alandan da sıkıntı doğmasına oynamaya başladılar.
Maksat açık. İki partinin düşünsel ve politik genleri ile oynayarak, hükümet krizine yol açmak. Su Krizi ise bu konuda en kolay oyun alanı oldu.
İşte Sayın Büyükelçinin bu açıklaması, bu fırsatı bekleyenlere yeni bir başka olanak sunmuştur.
Nitekim, basından öğrendiğimize göre DPUG'nin toplantısında, UBP- DP koalisyonuna yol açmak için DP Genel Başkanı Serdar Denktaş'ın görevi bırakması gündeme gelmiş.
Gerçi Sayın Serdar Denktaş, kendisi ile ilgili bölümü doğrulamadı, ama diğer yanlarla ilgili de tek kelam da etmedi. Yani "cesurca", TC Yardım Heyeti ile ilgili eleştiriler yapıp da, Başbakan Yardımcılığından ayrılma atraksiyonunda ifade ettiklerine zerrece değinmedi.
İnanılmaz gibi duran, ama işin doğası gereği olan yanlar bunlardır. Dolayısı ile en başta Ankara'da görev yapan politika yapımcıları, eğer gerçekten 2016'da çözüm olmasını ve AB süreçlerinin gelişmesini arzuluyorlarsa, Kıbrıs Türk Toplumunun kurumsal varlığına dönük, büyük saygıyı duymaları gerekir. Aksi, Kıbrıs'taki statükocuların Türkiye'dekilerle birlikte süreci tıkanmalarına en büyük desteği vermektir.
Çözüm süreci için günümüzde, Kıbrıs Türk siyasi yaşamında en önemli toplumsal siyasi mutabakatın temeli var.
Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı görevde ve işbaşındaki hükümette CTP- UBP koalisyonudur. Bu siyasi yapı, toplumsal mutabakatın oluşmasının en önemli geniş alanıdır.
Bunu var etmek için yapılması gereken tek bir şey vardır. Kıbrıs Türk halkının kurumsal varlığına saygı.
Tarihimiz, CTP'ye ders vermek veya onu hizaya sokmak için Türkiye'den gelen baskılar, buna dayalı açıklamalar ile, buradaki statükocuların devlet gücü ile bunu gerçekleştirmek için yaptıkları manipülasyonlar, baskılar ve darbelerde doludur.
Ya da UBP'ye kendi içinde ayar vermek maksadı ile yapılan devlet odaklı ayar çabaları ile doludur. Ne elde edildi? Kırılıp dökülmekten başka hiç bir sonuç çıkmadı.
O konjüktürde egemen olanların başarı diye gördüğü engelleme ve izole etme çabaları, hiç bir sonuç vermedi. Aksine, Kıbrıs Türk Toplumuna ve Türkiye'ye başta Kıbrıs sorunu olmak üzere pek çok alanda kayıp getirdi.
Su krizi başta olmak üzere, ekonomik, siyasi her alanda, Türkiye ile ilişkilerde, siyasi düzlemde, kurumsal görüşmelere ve işlere ihtiyaç vardır.
Siyasi sonuç elde etmek için CTP'nin, ya da UBP'nin genleri üzerine oyun kuranlar, işi her alanda çıkmaza sokmaktan ve elde edilen avantajları yok etmekten başka bir şey bir sonuç üretemeyeceklerdir...