Gerçek dostluklara… dostlukların kıymetini bilenlere…
Kendinize çok mu güveniyorsunuz…
Benim çok dostum var bu hayatta mı diyorsunuz?
Peki, ama gerçekten mi?
İliklerinize kadar hissederek mi söylüyorsunuz bunu…
Süzgeçten geçirdiniz mi gerçek dostluklarınızı ve süzgecin üzerinde kalan tortuları ellediniz mi, hani o en özel duyunuz dokunmakla…
O en zor anınızda başınızı omzuna dayayıp hünküre, hünküre ağlayabildiniz mi omzunda o en gerçek dostunuzun…
En mutlu görünen anınızda acılarınızı anlatmadığınızda bile, o bir dalgın bakışınızda yakaladı mı sızlayan yüreğinizi…
Kalabalığın içinde yüzünüz gülerken içinizin kan ağladığını hissedebildi mi?
Ve dokunabildi mi yüreğinize aslında sadece elinizi tutarken…
Telefonu açıp acaba meşgul ediyor muyum diye hiç düşünmeden saatlerce konuşabildiğiniz kaç dostunuz var?
Geçer mi ki bir elin beş parmağını…
Dertlerinizin ortağı
Ve yalnızlığınızın,
Ve sevinçlerinizi hisseden…
Sizin yüreğinizle birlikte kalbi küt-küt atan, kaç tane ha…
Cinsiyeti yoktur inanın gerçek dostlukların ve yaşı da…
Dokunmak gibidir gerçek dostluk, dokunmak yüreğin en derinlerine…
Dokunmak gibidir sıcacık bir dost, hani bazen kesseler dokunamazsınız ama az zamanda da kazma kürekle ayıramazsınız…
Ve biliyor musunuz hiç öyle çok aramanıza gerek yok öyle bir dostu.
O kendiliğinden usulca sızar hayatınıza, sımsıcak yerleşir kalbinizin en derin ve en özel köşesine…
Hatalarınızla, günahlarınızla ve sevaplarınızla sever sizi…
Onunla her şeyi konuşabilirsiniz, en özel olduğunu düşündüğünüz kendinize dairleri bile…
Bazen babanızdır, bazen arkadaşınız, bazen de ablanız ağabeyiniz ya da sevgiliniz.
Ama hep ayni yolun yolcusu dostunuz.
Gerçek dostunuz…
Sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar paylaşılır kimseye söylemediğiniz,
en yakınlarınıza anlatamadığınız…
Geçmişin izlerini, geleceğe dairlerinizi hep onunla paylaşır,
hep ona anlatırsınız…
Sizi hiç yalnız bırakmayan, öylesine cesur, öylesine sevgi dolu, sizin için öylesine azimli ve öylesine kararlı bir dostunuz var mı ki hayatınızda…
Sizi hep arayan, hep soran, gece yolculuklarında acaba evine ulaştı mı diye kalbi küt, küt atan,
“seni özlüyorum neden aramadın diyen biri”…
Ya da tokat gibi yüzünüze çarpan “hiç yapmamanız gereken şeyleri”…
İşte öyle bir canlı, her şeyi konuşabildiğiniz, hiç öyle yanlış anlayacağından korkmadan, her şeyi ama her şeyi anlayışla karşılayabileceğini bildiğiniz birisi…
İşte öyle bir gerçek dost varsa hayatınızda,
asla yalnız değilsiniz…
Öyle bir dost bulun ki iyi gününüzde sadece kiracınız ama kötü gününüzde ev sahibiniz olsun…
Anlatsın, konuşsun, açık ve de seçik hiç korkmadan…
ne ruhundan ne de çevresinden…
Size güvensin ve ne olur cinsiyeti olmasın!
Sadece doğruları söylesin
Gerçekçi olsun. Sizi sırf mutlu olasınız diye yanıltmasın, kandırmasın!
Sevdalarınızı, özlemlerinizi, tutkularınızı ve coşkularınızı anlayan biri…
Öyle ağzıyla değil, gözleriyle ve kalbiyle konuşsun.
Nasihat değil, sevgi versin…
Tek bir dostunuz olsun, ama gerçek olsun…
Sizinle gerçek sizi “tıpatıp sizi” yaşasın ve paylaşsın olabildiğince…
Karşı kaldırımdan “dostunum” demek bir anlam ifade etmez,
o dosta gerçekten ihtiyacın olduğunda sımsıcak sarılıp gözyaşlarını omzuna akıtamıyorsan
hatta dostun olduğunu notere tasdik ettirse bile fark etmez;
çünkü aynı yolda, aynı yönde,
ayrı, ayrı yürünmez.
Gerçek dostluk sarılabilmek;
“seninleyim”, beraberiz diyebilmektir.
Ve de gerisi hikayedir…