1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Gerçekler ve siyasi açmazlar
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Gerçekler ve siyasi açmazlar

A+A-

 

Sevgili kardeşim Hüseyin (Ekmekçi), sosyal medyada yayınladığım kısa bir nota karşılık sorduğun sorulara yanıtım aşağıdadır.

Bildiğin üzere, Kıbrıslı Türklerin süreklilik arzeden bir sisteme kavuşması ve dünyaya bağlanması konusunda verdiğimiz mücadelenin ana ekseni çözüm siyasetidir. Dolayısıyla çözüm süreci dışında atılacak çeşitli adımları önemli bulmakla birlikte, “çözüm siyaseti” kadar bütünlüklü ve dönüştürücü bulmuyorum. Çözümün, Kıbrıslı Türklerin yegane kendi kendini yönetme imkanı ve tüm bölge halkları için büyük bir istikrar, barış zemini, modeli olduğuna inanıyorum.

Son dönemlerde arayış adına, eski bir anlayışa yönelen kanaat önderlerinin yaklaşımlarını okuyoruz: “Çözüm olabilir, olacaksa olsun, pek bizim elimizde de değil. Mesele KKTC’nin ekonomik bağımsızlığı ve kalkınmasıdır. Bu bizim mutlak önceliğimiz olmalıdır. Bunun için Türkiye’nin sosyo-ekonomik projelerine eklemlenmemiz gerekir. Ortak çıkar, ortak kader vardır. Tüm gücümüzle buna ağırlık vermeliyiz…”

Ben bu değerlendirmeyi Kıbrıslı Türkler açısından oldukça yetersiz, siyaseten aşırı naif buluyorum. Siyaseten içerisinde ciddi boşluklar ve tehlikeler taşıyan bir yaklaşımdır bu.

Kendi kendini yönetme iddiası, doğrudan doğruya bir demokrasi  konusudur. Demokratik bir yapı ancak, halkın iradesine göre kendini şekillendirebilir, gelişebilir. Bu ülkedeki en önemli sorun demokrasi ve toplumsal iradenin gerçek anlamda tecelli etmesi adına “bütünlüklü bir sosyo-ekonomik dönüşüm” perspektifidir.

Kıbrıslı Türkler kendi kendini yönetemediği ve KKTC, TC’nin arka bahçesi olduğu sürece halimiz en iyi durumda Tayvan olacaktır.

Kendi kültürü ve kimliği ile, hukukun üstünlüğüne dayalı, adil ve sosyal bir modern yönetim yapılanması kurulabilir. Bu mümkündür ve toplum olarak bunu yapabilecek kapasitemiz vardır. Elbette bunun yolu güçlü siyasi irade ve güçlü dönüşüm programıdır.  Bütünlüklü dönüşüm programıdır. Bu programı hayata geçirmek için de zamana ihtiyaç vardır, birkaç yıla değil. Ancak, işin en önemli konusu mali kaynak sağladığınız ülkenin de buna destek verip vermeyeceğidir! Vermezse bu şartlarda yapamazsınız.

KKTC’de siyasetin açmazı tam da burasıdır. Senin de itiraf ettiğin ve çok iyi bildiğin gibi, Türkiye hükümeti kaynaklarını kendi güncel veya stratejik beklentilerine göre programlayıp, kullandırıyor. Yani sizin demokratik iradenizin şekillenmesine bağlı olarak, kendi özgün ihtiyaçlarınız ve projeleriniz üzerinden yol almanıza destek olmuyor. Yani KKTC’yi devlet olarak “kabul etmediği”, verdiği kredinin geri dönüşünü “gözetmediği” için devletler arası bir kredi ilişkisi değil, ekonomik bir model dayatarak ve öncelikler saptayarak açık bir yönlendirme yapıyor.

Bu konuyu ciddi ciddi tartışacak mıyız? Bu şartlarda ülkeyi kendi elimizle Türkiye’nin idare ettiği görülmüyor mu? Bu noktada Türkiye’nin alt yönetimi olduğumuz iddiası yanlış mıdır?

Türkiye hükümetinin, ülkemize dair çeşitli öncelikleri vardır. Bunlar siyasi ve stratejik konulardır. Su konusu; elektrik konusu; vatandaşlık konusu; suni İslam anlayışını yaygınlaştırma, kendilerince var olan manevi boşluğu Cami yapımına hız vererek doldurma konusu…v.d 

İşte, yukarıda bahsettiğim “naif” anlayışa göre hükümete gelmek için Türkiye hükümetinin çeşitli önceliklerine ters düşmemek, ona paralel hareket etmek ve bu süreçte hükümette yer alarak olası toplumsal anomalileri de ortadan kaldırmak gerekir. Yani bir nevi Türkiye hükümetinin kuklası olmaktan bahsediliyor. Yeter ki hükümete gelinsin, hükümette kalınsın. Türkiye’nin stratejik projelerine destek olalım, hiçbirşeyi sorgulamayalım ve TC Bürokratlarının pişirdikleri aşa birşeyler katmaya çalışalım.

Bu mu siyaset ? Bu mu siyasi duruş, demokratik irade ? Gerçekçi olalım artık.

Bunu UBP ve DP çok iyi yapıyor. Bırak onlar yapsın ! Onların siyasi misyonu budur. Benim değil. Ben onurlu, saygılı, eşit ilişki isterim, onların böyle bir derdi yok !

Memleket yönetmek ve siyaset yapmak şirket yönetmeğe benzemez, sevgili Hüseyin. Biz, kar-zarar hesabı üzerinden hareket edemeyiz. Bir siyasi proje üzerinde çalışırken en ince ayrıntılarına kadar konuyu, süreci, etkilerini değerlendirmek durumundayız. Elbette açık, elbette dürüst olacağız ve halka gerçekleri söyleyeceğiz.

Elektrik kablosu ile ilgili hiçbir önyargım yok. Karşı değilim. Ama elbette değerlendireceğiz, bakacağız. Kısa günün karına değil. Olsun da nasıl olursa olsun değil. Mesarya’dan Yeşilırmak’a, bu proje orta ve uzun vadede ülkeme, kurumsal yapıma, toplumsal kapasiteme ne getirir, insanıma ne getirir ne götürür ?

Enerji Anlaşması, tamamen “stratejik” bir çerçevede hazırlanmıştır. Amaç bölgesel bağlamda enerji hakimiyeti yaratmak. Bu anlaşma, Doğal Gaz, Petrol ve Elektrik bağlamında çözüm öncesi, olası gelişmelere dönük bir hamledir. Peki ben sana sorarım biz bu hamlede neredeyiz ? Biz bunu nerede tartıştık, nerede konuştuk, nerede değerlendirdik? Peki, bu stratejik boyut kapsamında bu konuyu ne ölçüde objektif tartışabileceğiz ?

Sevgili Hüseyin, hükümetten “siyasi bir darbe” ile alaşağı edilmemize ne denli “seyirci” kalındığını gördük.
Evet, sorguladık diye, “Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını öncelik yaptık” diye, bu memleketi “biz yöneteceğiz” dedik diye, halkımız “suya uygun fiyat” ile kavuşsun ve “su yönetimini kendi kurumlarımız yapsın” diye istenmedik, saldırıya uğradık. Kimin tarafından, dönemin TC hükümeti ve ülkedeki UBP-DP zihniyeti, statükocular tarafından.

Yanlış mı yaptık ? Asla !

Diyorsun ki, “siz canınızı yeseniz de, ilk CTP’siz hükümette bu anlaşma imzalanacaktı”. Bunu ifşa ettiğin için sana gerçekten teşekkür ederim. Canımızı yedik evet. Ama bizden duruş ve tavır bekleyenler adına bunu yaptık. Yeterince anlaşılmamış olsak da.

Lütfen UBP ve DP ile bizi kıyaslama. Onların yaptıklarını biz yapmayacağız. Bunun için de ağlaşmıyoruz. Çünkü ne yapıp yapamadığımızı çok iyi biliyoruz.

Gün, Kıbrıslı Türklerin haysiyetini ayaklar altına alacak, ezecek bir yaklaşımı düşünmek yerine, gerçekleri konuşma, birbirimize karşı adil olma, yeni alternatifler yaratmak için çalışma günüdür.

Türkiye devleti, Kıbrıslı Türklerin verdiği kararlara saygı duyduğu ve desteklediği gün, değişim süreci olması gereken gerçek zeminine kavuşacaktır.

Sevgiler.

 

Bu yazı toplam 3249 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar