Gerçekleri söyleme cesareti
Kolektif bir suskunluk ve inkârın sürdürüldüğü bu çatışmalar coğrafyasında yaşamak, bireysel hayatlarımız için de benzer bir motifi oluşturuyor sanki… Başkalarından gizleme, herkesin bildiğini bile kelimelere dökmeden suskun bir inkâra dönüştürme bir toplumsal pratik haline gelebiliyor.
Bu iletişim çağında hangi sır gizli kalabilir? Hangi maske gerçeği gizleyebilir? Bu işin bir boyutu… Diğeri ise “Aslında gerçeği ne kadar bilebiliriz?” sorusu… Bellekte gerçeğin bir kaydı var mıdır sahiden? Aynı olayı farklı tanıklar farklı anlatılara dökebiliyor, kendi yaşadığımızı bile bazı ayrıntıları unutarak ve çarpıtarak farklı anlatabiliyorsak gerçek hikâyeye ulaşmak ne denli mümkündür?
Gizemli olanın etkileyici bir yanı vardır bir yandan da. Kimileri bunu kullanmaktan hoşlanırlar. Gizem de karşıdakini ezen bir iktidar aracıdır çünkü… Perdenin ardında gizli olanla ilgili muhayyile, gerçeğin kendisinden daha çarpıcıdır çoğu zaman. Hem olumlu hem de olumsuz bir durum ve deneyim için geçerlidir bu... Şeffaflık, düz çıplaklık, bir zayıflık ve müstehcenlik hali olarak algılanabilir.
Herkesin bildiğinin deşifre edilecek bir yanı yoktur aslına bakılırsa... Kendimizden biliriz zaten başkalarının deneyiminin nasıl olduğunu. Tabuları sorgulamaktır önemli olan. Kimi tabular, bazı sistem ve geleneklerin yeniden üretimini ve devamlılığını sağlamak için hüküm sürerler çünkü… Sistem bize ikiyüzlülüğü önerir ve oynamamız gereken rolleri belirler. Hep birlikte susmamız, kırılan kolu yen içinde bırakmamız gereken durumları dikte eder.
Edebiyat sır bozucudur, ruhun çilingiridir. Gizli olanı, utançla saklananı açığa çıkarır... Bizim için dehşet verici olan bir deneyimin aslında başkalarının da deneyimi olduğunu gösterir. Farklı açılardan bakma imkânı verir. İnsanlık durumlarının sınırsızlığını farklı bir adalet duygusuyla sınar. Verili ahlakın yargılayıcı, otoriter tonundan uzaklaşıp kendi etiğini insan deneyiminin çeşitliliği içinde kurar.
Gerçek, epey yalındır çoğu durumda… Gizlendiği için dolambaçlı hale gelir. Konusuna hâkim olan yazarlar çok daha yalın bir anlatıma sahiptirler bilindiği gibi… Karmaşık cümleler yazarın daha entelektüel, zeki ve derin olduğunu göstermez çoğu durumda… Kimi zaman bir edadır bu… Anlaşılmıyorum çünkü fazla derinim edası… Biraz da yalan ve tasarlanmış tiratlarla dolu yaşama alışkanlıklarının getirdiği bir durumdur söz konusu olan… Şiir, sayfalar dolusu bir makalenin anlattığını bazen üç beş yalın dizede anlatabiliyorsa hakikatin kalbine yakın durduğundan, elden geldiğince içten ve çıplak olduğundandır. Karmaşıklık anlaşılmaktan kaçmak içindir çoğu zaman… Anlaşılmazın iktidarını sürdürmek içindir.
Benim esas tedirgin olduğum bir gerçeği farklı nedenlerle saklama gayretidir. Maske takılarak kamusal alanda sergilenen yalan tiyatrolarıdır. Burada, gerçeğin bilinmesi vahşi ve zalim bir toplumda ürkütücü sonuçlara neden olabilir savunusu yapılabilir. Böyle bir kaygıyla gizlenmek anlaşılır bir durumdur. İnsan kendini göz göre göre ateşe atmaz tabii ki… Yine de zaten yatsıya kadar yanacak bir mumu sabah erkenden kendimizin söndürmesi daha hayırlı değil midir?
Yalan başka yalanlarla beslenmek zorundadır varlığını sürdürebilmek için… Yalan söylenmemiş ama gizli tutulmuştur bazı gerçekler ise… Gizleme gayreti de sonuçta bazı yalanları zorunlu kılacaktır. Kaçınılmazdır bu…
Çağlar boyunca, susmayan, tabulara karşı duran, başı belaya girecek olsa bile onları cesaretle haykıran insanlar olmuştur. Acımasızca davranılmıştır onların pek çoğuna... Sonra gün gelmiş onların bir zamanlar cesaretle söylediklerini herkes benimser ve söyler olmuştur.
Biraz düşünün isterseniz geçmişte kimileri için tabu sayılan pek çok şeyin sonradan nasıl sıradanlaşıp kabul gördüğünü...
Biz şimdi farkında olmasak da o yolu açanlar bir zamanlar çok acılar çekmiş, hırpalanmış ve dışlanmışlardır.
Bugün hırpalanıp dışlanan bazı insanların söylediklerinin de gelecekte genel kabul gören doğrular olacağını hep birlikte izleyeceğiz.