Gezi direnişi ve medyanın geleneksel refleksi
İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nı koruma amaçlı başlayan gösteriler ve direniş çerçevesinde en çok tartışılan konulardan biri de medyanın yaptığı habercilik oldu. Demokratik toplumlarda medyadan temel beklenti, olan biteni bütün açıklığıyla, nesnel biçimde aktarmaktır. Medya beklentiye uygun bir habercilik yapmadığı, olanı biteni görmezden geldiği, yok saydığı, taraflı yansıttığı her durumda tartışmanın gündemine oturur. Gezi direnişinde geleneksel medyanın başlangıçta bu direnişi görmezden gelmesi sadece siyasal iktidardan duyduğu korkuyla açıklanamaz. Kuşkusuz günümüz Türkiye’sinde bunun da bir payı vardır. Ama medyanın refleksini doğru anlamak için bu açıklama yeterli değildir.
1968 ‘de ABD’de başlayan Vietnam savaşı karşıtı muhalif hareketin medyada nasıl ele alındığını inceleyen Todd Gitlin, “Tüm Dünya İzliyor” isimli çalışmasında Amerikan medyasının belli çerçevelerle olayları haberleştirdiğini ortaya koyuyor. Gezi direnişi karşısında Türk medyasına baktığımızda, benzer çerçevelerin bu olayda da neredeyse tıpatıp aynı şekilde kullanıldıklarını görüyoruz.
Toplumsal muhalefet hareketleri söz konusu olduğunda geleneksel medyanın kullandığı stratejilerden bazıları şunlardır: görmezden gelme, önemsizleştirme, değersizleştirme, kutuplaştırma, marjinalleştirme, aşağılama, alay etme, illegal örgütlerin varlığına vurgu yapma, gösterilerde şiddete odaklanma, resmi kaynaklara ağırlık verme.
Özellikle direnişin başladığı ve Gazi Parkı’ndaki çadırların yakıldığı ilk günlerde geleneksel medya olaya gözlerini kapatınca, İletişim Fakülteleri Dekanları Yürütme Kurulu (İLDEK) olarak, 3 Haziran tarihinde şöyle bir bildiri yayımlamıştık: “İLDEK Yürütme Kurulu olarak, medyanın toplumsal olayları görmezlikten gelmesinin, ‘halkın doğru bilgilenme ve haber alma hakkı’nın ihlâli anlamına geldiğini; habercilerin ve medya profesyonellerinin, toplumsal sorumluluk anlayışı içinde hareket ederek her türden sansürle mücadele etmeleri ve basın özgürlüğünün temel dayanağının toplumun haber alma özgürlüğü olduğunu unutmamaları gerektiğini hatırlatırız.”
Geleneksel medya demokratik işlevini yerine getiremeyince toplum bilgi almak ve olan biteni anlayabilmek için sosyal medyaya yöneldi. Direniş çerçevesinde olaylar başladığı günden itibaren twitter hesabı açanların sayısında ciddi bir artış olduğu gözleniyor. Bu arada, Ak Parti MKYK Üyesi Prof.Dr. Mazhar Bağlı’nın twitter’da yazdığı mesaj ilginçti doğrusu: “Geleneksel medya, bilerek ve kasıtlı olarak gezi olaylarını haber etmeyip durumu sosyal medyaya paslamıştır.” Mazhar Bağlı’nın sosyoloji profesörü olduğunu ve bir vakıf üniversitesinde çalıştığını da ekleyelim. Prof. Bağlı şunu diyor özünde. Geleneksel medya Gezi olaylarını vermeyip penguen belgeseli yayımlayınca tepkiler daha da arttı. Aslında tespitin bu kısmına katılmamak mümkün değil, ancak bunu yapış gerekçesinin farklı olduğunu düşünüyorum.
Taksim’de bikinili kadın ve medya ilgisi
20 Haziran Perşembe günü Taksim’de sıradan bir gündü. Bazı eylemciler ayakta sessizce durarak pasif direniş eylemi gerçekleştiriyordu. Ben de olan biteni anlayabilmek için meydanda dolaşıyordum. Birden, hemen önümde bikini bir kadın dans etmeye başladı. Haberin tam ortasına düşmüştüm. Birden (çoğu gazeteci) kameralı, fotoğraf makineli insanlar kadının etrafını sardı. Yanımdaki arkadaşım da birkaç kare fotoğraf aldı. Haber sitelerinde ve bazı gazetelerde bu kadının eylemi bol bol yer buldu. Hatta Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bile Samsun mitinginde bu kadını andı: “Şimdi Taksim'e bakıyorsunuz. Bikinili çılgınlar çıkarıyorlar. Bu toplum bu mu ya. Sipariş bikiniliyi Taksim meydanına çıkarıyorlar. Tahrik etmek için, bu toplumun sabrını taşırmak için bunu yapıyorlar.”
Bikinili kadının eylemi tam olarak ne için yaptığını kestirmem mümkün olmadı. Gezi direnişiyle ilgili bir eylem olduğuna ilişkin hiçbir ipucu yoktu. Medyaya yansığı kadarıyla, “Avrupa’dan Türkiye’ye özgürlük getirdim. Dansımla insanları düşündürmek istedim” falan demiş. Ama bütün bunları neden bikinili kıyafetle yapmış, belli değil. Belli olan, medya için haber değeri yüksek bir görsel gösteri olduğudur. Amaç hasıl olmuş, gösterici kadın 5 dakikalığına şöhrete ulaşmıştır.
***
Koalisyon hükümeti, demokratik medya ortamı vadediyor
Cumhuriyetçi Türk Partisi –Birleşik Güçler, Demokrat Parti-Ulusal Güçler ve Toplumcu Demokrasi Partisi Koalisyon Hükümeti programı, KKTC Meclisi’nde geçtiğimiz Pazartesi günü okundu.
Başbakan Sibel Siber başkanlığında kurulan hükümet programında yer alan, medyayla ilgili kısımları aşağıda aktarıyorum:
*Basın özgürlüğünün geliştirilip kökleştirilmesi için gerekli her türlü desteğin verilmesi yönünde çalışmalar yapılacak ve basın yayın organlarının devlet olanaklarından eşit ve dengeli biçimde yararlanması sağlanacaktır.
*TAK ve BRT Kurumu'nun bağımsız, tarafsız ve demokratik biçimde bütün kesimlerin görüş ve düşüncelerini eşit ve dengeli olarak yansıtması Hükümetimizin temel prensibi olacaktır.
*Halkın doğru bilgi alma hakkını ve ifade özgürlüğünü temel alan, bağımsız, özgür ve çoğulcu bir medya için meslek örgütlerinin etik ilkelere dair duyarlılıklarının da yükseldiği ve girişimlerinin arttığı bugünlerde Medya Etik Kurulu oluşumu ve meslek örgütlerinin uluslararası örgütlerle temasları ve üyelikleri desteklenecektir.
*Tüm kamu kurumlarının basına bilgi veren birimleri güçlendirilecek ve şeffaf bir şekilde basının kamuoyu adına bilgiye ulaşma özgürlüğü sağlanacaktır.
*Devlet ilanlarının objektif ve ölçülebilir kriterlere göre dağıtımına yönelik olarak yapısal bir düzenleme hayata geçirilecektir.
*Radyo ve TV'lerin yaşamakta olduğu frekans sorununun giderilmesine yönelik olarak düzenlemeler yapılacaktır. Devlet yetkililerinin yurt dışı seyahatlerini izleme konusunda basın görevlilerinin objektif kriterler dikkate alınarak dönüşümlü katılımları sağlanacaktır.
Elbette, seçim hükümeti niteliğindeki bir hükümetin medyayla ilgili tüm sorunları çözmesi beklenemez. Yine de, hükümet programında basın özgürlüğüne vurgu yapılması; medya kuruluşlarının devlet olanaklarından eşit ve dengeli biçimde yararlandırılacağının ifade edilmesi; TAK ve BRT gibi kamusal yayın kuruluşlarının bağımsızlık, tarafsız ve demokratik biçimde işleyeceğinin güvencesinin verilmesi; yeni oluşturulan Medya Etik Kurulu’na destek belirtilmesi; gazetecilerin kamusal konularda haber yaparken bilgiye ulaşma özgürlüklerine atıf yapılması; devlet ilanlarının objektif kriterlere göre dağıtımı için yapısal düzenleme vaadi; yayın kuruluşlarının frekans sorunlarının çözüleceğinin ifade edilmesi ve son olarak da yurt dışı gezilerde gazetecilere ayrıcalık yapılmayacağının belirtilmesi, son derece olumlu ve umut vericidir. Bu programda, yürürlükte olan ama uygulamada sorunlar yaşanan basın-iş yasasının uygulanacağı da belirtilseydi daha iyi olurdu. Ayrıca, her ne kadar bu hükümetin meclisi çalıştırıp yasa yapmasını beklemek doğru değilse de, demokratik bir basın yasasına ihtiyaç olduğu da unutulmamalı.