Gezi Parkı ve Barış Ateşi
İstanbul’da başlayan ve Türkiye’nin birçok iline yayılan isyan, özgürlüklerinin giderek kısıtlandığını duyumsayan insanların hareketidir.
Ve bu hareket Kıbrıslı Türklerin 2003-2004’de, yani referandum döneminde meydanlara taşan iradesine çok benziyor.
İki yıl boyunca kah İnönü Meydanı’nda, kah Kuğulu Park’ta, kah Ledra Palace geçiş noktasında toplanan, her gece bir başka köyde ‘barış ateşi’ yakan insanların istemi de özgürlüktü.
Kıbrıs’ta yarım yüzyıllık uyuşmazlığın çözülebilme olasılığı vardı ve toplum tarihte ilk kez kendi kaderini belirleme fırsatı yakalamıştı.
Barış demek, özgürlük demekti!
Kıbrıslı Türkler özgürlüğü solumak istiyordu.
**
Türkiye’de Taksim Gezi Parkı vesilesiyle başlayan halk hareketi ile Kıbrıs’ta referandum döneminde yaşanan halk hareketi arasında birçok benzerlikler var.
Bunlardan biri de eylemlerin barış ve huzur içinde geçmesi…
Kıbrıs’taki eylemlerde ortam gergin olmasına, derin devlet ve dönemin siyasal iktidarı ile çözüm güçleri arasında müthiş bir mücadele yaşanmasına rağmen, hiçbir eylemde barış isteyen insanlar şiddete başvurmadı.
Türkiye’de polisin tüm şiddetine ve siyasal iktidarın katı, provoke edici yaklaşımlarına rağmen Gezi Parkı’ndaki direnişçiler de, Ankara ve İzmir dahil diğer kentlerdeki eylemciler de hep sakin ve barışçı bir tutum sergiliyor.
Geçen gün Taksim’de yaşanan provokasyon girişiminde rol alanların eylemlerle, eylemcilerle alakası olmadığını hatırlatmaya bile gerek yok sanırım…
**
Son dönemde yaşananlardan, Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasındaki ilişkiler bakımından önemli dersler çıkarmak gerekiyor.
Bir yandan temelsiz ‘şükran anavatan’ retoriği sırıtırken, diğer yandan her fırsatta Kıbrıslı Türkler ile Türkiyelilerin birbirine karşıt, birbirine sevgisiz, hatta nefret duyguları beslediği yönünde bir psikolojiye itilmek istendiğini, bu amaçla sinsi provokasyonlar yapıldığını ‘derin devlet’i tanımayan, kullandığı yöntemleri bilmeyenler dahi algılıyor.
Ne yazık ki bu psikoloji ‘sol’ kesimlerde de kendine yer edinmiş durumda… Oysa ‘ötekileştirici’ bir söylemin gidip durabileceği nihai durağın tabelasında ‘ırkçılık’ yazıyor!
Oysa doğru olan, solun etnik köken yerine sınıfsal temelde tasnif yapmasıdır.
**
Türkiye’deki ayaklanma hareketi, Kıbrıslı Türkler içinde kendine yer edinen ‘Türkiyeliler’ ötekileştirmesinin yanlışlığını, hele sol bakımından kabul edilemezliğini daha anlaşılır kılacak diye düşünüyorum.
Zira Gezi’de, Kızılay’da, Gündoğdu’da eylem yapanlar, Türkiye’nin ‘aydınlık yüzü’nün, Kıbrıs’ta çözüm için meydanları dolduranların yüzüne çok benzediği ortadadır.
Aynı şekilde Türkiye’deki ‘Kıbrıslılar’ algısının da değişmesi, buradan giden destek mesajlarının buna katkı koyması muhtemeldir.
Kendisini ‘aydın’ diye konumlayan herkesin, hele de solcuların ‘özgürlük’ solumak isteyen halkların kardeşliğinin esas olduğu gerçeğini unutmamak ve hatta her fırsatta hatırlatmak gibi bir görevi olmalı…
‘Özgürlük’ aşkına!..