1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Gıda güvenliği için “kemoterapi”
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Gıda güvenliği için “kemoterapi”

A+A-

Özgül’den geldi öneri, her hafta sebze meyve denetimlerinde, birkaç üründe “limit üstü ilaç” görülüyor ya…

Göz göre göre bizi zehirliyorlar!

Kimi cehaletten yapıyor bunu kimi aç gözlülükten, sorumsuzluktan…

Tarlada, bağda, bahçede bir köşede özel yetiştirilen ürün de gördük.

“Bunlar bizim çoluk, çocuk, torun için” denilerek.

İlaçsız, tertemiz(!)

Hani şu “can, canan” meselesi…

Bana göre “hapislik” olmalı cezası…

Ama bir gece…

Ama iki hafta…

Ama üç ay…

“Ürünlerinde limit üstü kalıntı bulunanlar, bir hafta boyunca Onkoloji Merkezi’ne gönderilsinler ve kemoterapi alan insanlarla birlikte olsunlar” dedi Özgül.

“Bu mecburi olsun. O havayı teneffüs etsinler… O insanların gözlerine baksınlar.”

Dünyada böylesi “cezalar” var.

“Keşke” dedim, “Bu kadar yaratıcı düşünebilsek, uygulayabilsek, ülke olarak bunu başarabilsek…”
 


O mahallenin adı

“Her gün değişiyor insanlar mahallemizde” demiştim, geçen hafta...
Psikiyatri uzmanı Dr. Mehmet Yağlı'nın sözlerine gönderme yapmış,  bir cümlesini de paylaşmıştım.
"Eskiden, mahalle baskısı vardı... Artık bizde mahalle baskısından bahsedemeyiz... Mahallemizde kimin kaldığından, kimlerin yaşadığından haberimiz yoktur artık..."
Hakkı abi'den (Yücel) itiraz geldi.
Haklı!
Ve benim de eksikliğim, çünkü, bir parantez açmak şarttı.

***

Hakkı abi diyor ki...
<<...
Türkiye'de "mahalle  baskısı" kavramını ilk kez sosyolog Şerif Mardin kullanmıştı. Bu kavramla giderek artan muhafazakârlaşmanın bir baskı unsuru haline geldiğini ve bu hayat tarzını benimsemeyenler üzerinde bir baskı oluşturduğunu murad etmişti.
İster muhafazakar, isterse başka bir şey olsun nihayetinde burada kendini baskın kılma, ötekini dışlama hali mevcut.
Yağlı'nın eski mahalle muhabbetini ima ederken bunu "mahalle baskısı" olarak ifade etmesi tuhaf.

Tam aksine oradaki muhabbet ilişkileri 'baskının" değil, doğal/içten/samimi olanın tezahürüydü ve güzel olan tarafı da buydu…
Bugün yitirilen o doğal/içten/samimi muhabbeti "mahalle baskısı"nın sona ermesi olarak ifade etmek…
Bilmem ki bu derin (!) tahlile ne demeli…
Bu satırların muhatabı belki Yağlı’nın olması gerekirdi ama gecenin bu vaktinde senin yazını okuyunca sana yazmadan edemedim.
...>>


* * *

Sevgili doktor Mehmet Yağlı’nın da kesinlikle bu niyetle söylediğini düşünüyorum.
Gerçekten de o doğal, içten, samimi ve sahici ilişkilerdir özlediğimiz.
Ve belki tam da şimdi "mahalle baskısı"sından söz edebiliriz.
"Bencilleşme"dir o mahallenin ismi...
"Yalnızlaşma"dır...
Ne bileyim, belki "yabancılaşma"dır...
Kendimizi aradığımız ama ararken kendimizi de kaybettiğimiz bir yerdir artık orası...


Geleceği tasarlamak

OKUL kantinleri sağ hükümetlerin sığ yaklaşımlarında "rant kapısı”ydı.

Ne zaman farklı bir hükümet modeli olsa, bu kantinler, eğitime katkı ve sosyal sorumluluk anlayışı içerisinde değerlendirilir.

Sonra "hükümeti değiştir" düğmesine basılır ve böylece, üleşme yasaları yürürlüğe girer.

Kişiler kazanır, gelecek kaybeder.

***

Eğitim Bakanlığı, 84 okul işletmesini 5 seneliğine Kıbrıs Türk Eğitim Vakfı'na devretti.

Bravo Cemal Hoca'ya...

Hem çocukların "gıda güvenliği" korunacak.

En azından kime hesap soracağımızı bileceğiz.

Hem de yoksul çocuklar, vakfın desteğiyle eğitim alacak.

Bu kararla umarım yeni okullar yapılacak, yeni eğitim yuvaları açılacak.

Şimdi artık top Kıbrıs Türk Eğitim Vakfı'nda...


Hüzün!
 

Canımız yanıyor, evet.

Tamam da sanki "sihir" istiyoruz.

"Okus pokus"la olmadığını bile bile!

...

Türk Lirası eriyor!

Gücünüz var mı değiştirmeye, yok.

Herhangi bir hükümetin var mı?

Petrol fiyatlarını belirlemeye peki?

Akaryakıtı, gazı, diğerlerini...

Canımızın çok yanıyor olması, gerçeği değiştirmiyor.

Bu düzen sürdürülebilir değil…

İç sesimiz sürekli birilerinin "açığı kapatmasını" emrediyor!

...

Hayatın vazgeçilmez dengesidir: Tercih = bedel!

Böyle bir hayat tercih ediyoruz, onca senedir.

Günlük yaşamak!

Kendimizi kurtarmak!

İdare etmek!

Miş gibi yapmak!

“Te Le” alıyor bizi hayat, tefe koyup çalıyor!
Çocuklarımızın gözlerine bakıp bakıp, “Kaçınız, kurtarınız kendinizi” diyoruz.


Ehliyet için gece sürüşü

Hep aklımdaydı...

Ehliyet almak için dersler hep gündüz yapılır.

Sınavlar da öyle, mutlaka gün ışığında!

Oysa en acılı trafik kazaları geceleri yaşanır genelde…

Dünyada nasıl bilmiyorum o nedenle de uzmanlara bırakıyorum sözü…

Yine de düşüncem o ki, araç ehliyet sisteminde, gündüz kadar gece dersleri de zorunlu olmalı…

Trafikteki gece düzeni bambaşka çünkü…
 


Düğün kuru!


Döviz kurunun hayata yansıması:
Düğünler için yeni para birimi: 5 EURO.
5 euro geline, 5 euro damada…

Bu yazı toplam 2155 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar