Gidenler, gelenler ve yolda kalanlar
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili şu ana kadar yayınlanan anketlere baktığımız zaman, azımsanamayacak oranda seçmenin ya sandığa gitmeyi düşünmediğini ya da hangi adaya oy vereceğine henüz karar vermemiş olduğunu görüyoruz.
Şu anda bu durumda olanların toplamdaki oranı, %20-%25 aralığında.
Yani toplam seçmenin neredeyse 4’te 1’i.
Bu rakamların bize gösterdiği gerçek şu; Kuzey Kıbrıs’ta siyaset, insanlar için bir ‘inanç’ kapısı olmaktan giderek uzaklaşıyor.
Ve emin olun ki, seçim günü oy vereceği adaya karar vermiş olanların önemli bir bölümü de bu kararlarıyla ilgili 100% tereddütsüz değil.
Siyasi partilerin üyelerini/fanatiklerini saymıyorum.
Onlar adaylarını zaten destekliyorlar.
Bunu bir ‘görev’ addediyorlar.
İktidar ihtimalinden beklentisi bulunanları, kişisel bir kazanım beklentisiyle tercihlerini netleştirmiş olanları da saymıyorum.
Peki ya geriye kalanlar?
Kaçı, adaylar konusunda net?
Kaçı, bu adaylara ya da onların arkasındaki siyasi partilere, arada yukarıda bahsettiğim ‘koşullar’ olmaksızın güveniyor ya da inanıyor?
Kaçı, tercihini belirlemiş olsa da, bu kararından tam bir memnuniyet duyuyor?
‘Umut’ ve ‘inanç’ kelimeleri, galiba artık sadece gençlerin sözlüğünde var.
Yaşları, siyasetin ve siyasetçinin yarattığı hayal kırıklıklarını biriktirecek kadar büyük olmayanların!
‘Falana vereceğime daha iyisi filana vereyim, her halükarda diğerinden iyidir’ diyor insanlar çoğunlukla.
Peki ama nasıl oldu da bu hale geldiler?
Nasıl oldu da inançlarını, güvenlerini bu kadar yitirdiler?
Ve daha da önemlisi, nasıl olur da siyaset, bu insanların bu hale gelmiş olmasından herhangi bir rahatsızlık duymaz?
Nasıl olur da bunu tersine çevirebilmek adına, insanların yeniden inanç duyabilmesi adına kılını kıpırdatmaz?
2000’li yıllarla birlikte ‘inanmaya’ ve ‘güvenmeye’ hiç olmadığı kadar çok kıymet vermeye başlayan bu toplumu, hem yeniden bu kadar inançsız ve güvensiz hale getirip, hem de bunun sorumluluğunu kendinde nasıl görmez?
‘Onlara’ inanıp, ‘onlarla’ birlikte çizilen hedeflere ulaşmak adına kendi sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan vatandaşı yarı yolda nasıl bırakır?
Siyasetçilere güvenip de geleceğe dair bazı şeylerin değişebileceğine inanç beslemeye başlayan insanların, artık böyle bir umutları yok.
Bu yüzden de adaylarla, partilerle sıradan, herhangi bir siyasi angajmanı olmayan vatandaşın arasındaki uçurum, gittikçe büyüyor.
‘İyisini’ seçtiğine inananların sayısı azaldığı oranda, ‘mevcudun iyisi’ makbul hale geliyor.
***
‘Gelen aynı, giden aynı’ sözüne katılmadım hiçbir zaman.
Öyle olduğunu düşünmem, en azından düşünmek istemem.
Ancak eğer ‘gelen’, bu sistem içerisinde herhangi anlamlı bir fark yaratmayı başaramamışsa, bu durumda ‘giden’ ile ‘gelen’ aynı olmuş ya da olmamış, sonuç itibarıyla galiba pek bir şey fark etmiyor.