1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Giderek artan erki yitirme hissi, toplumda infial yaratıyor”
“Giderek artan erki yitirme hissi, toplumda  infial yaratıyor”

“Giderek artan erki yitirme hissi, toplumda infial yaratıyor”

Sosyal Psikolog Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çakal, Kıbrıs’ın politik koşulları ve giderek artan erki yitirme hissinin Kıbrıs Türk toplumunda infial yarattığını söyledi

A+A-

Ödül Aşık ÜLKER

Keele Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi, Sosyal Psikolog Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çakal, Kıbrıs’ın politik koşulları ve giderek artan erki yitirme hissinin Kıbrıs Türk toplumunda infial yarattığını söyledi.

Kıbrıslı Türklerin tarihinde hep “öcü” gruplar olduğunu kaydeden Yard. Doç. Dr. Çakal, “70’lerden başlayarak ilk önce Türkiyeli göçmenler, 80’lerde Türkiyeli işçiler, 90’lı, 2000’li yıllardan itibaren Pakistanlılar, sonra Türkmenler, Bangladeşliler ve en son da Afrika kökenliler... Sürekli bir ‘öcü’ grup var. İnsanlar verdikleri oyla nispeten bir değişiklik yaratabilir ama bunun da ötesinde Kıbrıs’ın herkesin bildiği politik koşulları ve giderek artan erki yitirme hissi var. Bu da toplumda infial yaratıyor. Bunu da bu ‘öcü’ gruplara yansıtıyorlar” diye konuştu.

Yard. Doç. Dr. Çakal, “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayrımına, değişen şartlardan dolayı, farklı milletlerden insanların da katılmasının sıkıntı yaratacağını belirterek, farklı kültürlerden gelen insanların yok sayılamayacağını, “Bu insanlar geldi, bir müddet sonra gidecekler” beklentisinin de olmaması gerektiğini vurguladı. “Farklılık kötü değil, bilakis zenginliktir” diyen Yard. Doç. Dr. Çakal, şunları söyledi:

“Bir evde yaşayan 5 kişi düşünün, eğer dam akıtıyorsa, bu 5 kişinin ortak çıkarı nedir? Damın tamir edilmesi. Beşi bir araya gelirse, damı daha kısa sürede tamir ederler. Ama ortak çıkarımızı anlamamız için aynı yerde yaşadığımızın farkına varmamız lazım. Kamplaşmalar, kabullenmeyi zorlaştırıyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların tamamını kapsayacak ortak bir konsensus, ortak değerler olmadıkça bölünme devam edecek.”

“Kıbrıs’ın kuzeyinde giderek kötüleşen bir trend var”

Soru: Ekonomi pandemiden sonra daha da kötüye gitti, TL değer kaybediyor, insanlar her gün fakirleşiyor. Bunun topluma nasıl etkileri var?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Ekonominin kötüye gidişi Türkiye’de yaklaşık 10 yıldır yavaş yavaş kendini belli ediyordu, sinyaller ortadaydı. Ben ekonomist değilim ama ekonominin şoklara açık, zayıf duruma düştüğü hep konuşuluyordu. Temel gıda maddelerinin fiyatlarındaki artışı Türkiye’ye her gittiğimizde fark ediyorduk, şimdi makarna, mercimek, zeytinyağı neredeyse İngiltere’yle aynı fiyata satılıyor. Son yaşanan kur patlaması büyük bir şok oldu. Ekonomik kriz gibi ani, büyük, olumsuz sosyal değişimlerin etkilerinin akıl ve ruh sağlığına etkileri üzerine dünyada araştırmalar yapılır. Türkiye’deki krizin etkileriyle ilgili araştırmamızı tamamladık, antidepresan kullanımında büyük bir artış var. Gelişmiş ülkelerde reçetesiz antidepresan satışı yapılmaz ama bizim gibi ülkelerde kendini iyi hissetmeyenlerin antidepresan ve benzeri ilaçlara ulaşması nisbeten daha kolay. Nitekim basında da antidepresan kullanımının arttığına dair zaman zaman haberler çıkıyor. Bu, konunun pandemi sonrası gelen ekonomik krizin artçıl ve konuşulmayan gizli kalmış etkilerinden sadece bir tanesidir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde henüz araştırmamızı yapmadık ama ön çalışmadan gördüğümüz kadarıyla,  insanlarda ruhsal olarak ciddi bir yıkım var, hem klinik hem de klinik altı seviyede... Klinik seviyede, insanların doktora gidişleri arttı, umutsuz olduklarını söylüyorlar. Klinik altı seviyede, hayattan tatmin olamadıklarını ifade ediyorlar. Anketleri hazırlama aşamasında yaptığımız sohbetlerde beklemediğimiz kadar yüksek seviyede kötümserlik ve antidepresan kullanımına eğilim olduğunu gördük.

“İngiltere’de kazanan biri olarak Kıbrıs’ın kuzeyi benim için de pahalı bir yer”

Kıbrıs gibi, Arjantin gibi ülkelerde enflasyon kronikleşmiştir. Kıbrıs’ın hem politik hem ekonomik yönden çok kronik sorunları var. Arjantin mesele, 30 yıldır hiper enflayonla boğuşuyor. Çok ciddi seviyede bir bir beyin göçü var bundan kaynaklanan. Oysa Kıbrıs’ın kuzeyinde giderek kötüleşen bir trend var. Kriz oldu, Türkiye’de göreceli olarak insanlar iyi bir düzeyden, daha kötü bir duruma geçti. Oysa Kıbrıs’ın kuzeyinde, sürekli iniş aşağı tekerlenen bir taş gibi gidiyoruz, durmuyor... Bu durum insanlarda büyük bir belirsizlik yaratıyor, gerek sosyal hayatlarında, gerek ekonomik hayatlarında, gerekse hayatın diğer alanlarında müthiş bir belirsizlik... Bu belirsizlik çaresizlik duygusuna da neden oluyor, insanların çıkış yolu yok.

İnsanlarda genel olarak bir kanı var, fiyat artışları konusunda hükümet yeteri kadar varlık gösteremiyor... İnsanlar “döviz şu kadar arttı ama marketteki bir ürünün fiyatı bunun çok üstünde arttı” diyor. Bu nasıl oluyor? Ekonomik krizden sonra Türkiye’ye ilk gittiğimde, İngiltere’de yaşayan birisi olarak Türkiye bana çok ucuz geldi. Kıbrıs’ın kuzeyinde de TL kullanılıyor ama buraya geldiğimizde durum farklı, İngiltere’de yaşayan ve kazanan biri olarak Kıbrıs’ın kuzeyi benim için de pahalı bir yer. Burada yaşayan, TL kazanan insanların durumunu düşünmek bile istemiyorum.

Özel okullardan devlet okullarına kayma...

Soru: Kıbrıslı Türkler çocuklarının eğitimine önem verir ve bunun için şartlarını zorlar. Yaşanan kriz devlet okullarına kayışa da neden oluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Dünyanın her yerinde, özel ve devlet okulu ayrımının her zaman bir sosyal statü yanı vardı. İngiltere’de çok iyi devlet okulları var, sınavla alıyorlar ama o okullara girmek için o bölgede yaşamak zorundasınız. O bölgede yaşamak içinde ya ev kiralayacaksınız ya da ev sahibi olacaksınız. Bu okulların talep görmesinden dolayı o bölgedeki emlak fiyatları diğer bölgelere göre çok yüksektir.

Sosyal kimlik insanın kendini ait olduğu gruplar aracılığıyla tanımlamasıdır. İnsanlarda kendini pozitif şekilde görmek ister, bu konuda “daha olumlu” algılanan nedir, özel okul... O zaman insanlar neden özel okullardan kaçıyor? Demek ki, bıçak kemiğe dayanmış durumda, ne kadar da kendini üstte görmek istese de, kendini daha negatif hissetmesini sağlayacak başka bir konuma geçmeye zorlanıyor. Ortada bir statü kaybı var. Bu, olumsuz olarak değişen ekonomik şartların insanların sosyal statüsünü nasıl değiştirdiğinin en göze çarpan etkilerinden bir tanesidir. Konunun psikolojik yanına baktığımızda, insanlar bir anda kendilerini daha alt bir sosyal statüde görmeye başlıyor. Bu gizli etkiler de konuşulmuyor, boyutunu bilmiyoruz...

Soru: Sendikalar devlet okullarının dolu olduğundan ve özelden gelecek çocuklara kayıt için yer bulunamayacağından bahsediyor...

Yard. Doç. Dr. Çakal: Bu durum, kimsenin, en azından hükümet çevrelerinin konuşmadığı veya konuşmayı tercih etmediği nüfus konusunu aklıma getiriyor. Devlet okullarının dolu olmasının sebebi nedir? Bu, nüfus yoğunluğunun bir göstergesidir. Okullardaki bazı çocukların ne Türkçe, ne de İngilizce bildiğine dair anekdotal bilgiler var. Mesela Afrika kökenli, Türkmen, Rus, çok farklı milletten insan buraya geliyor. Ekonomik şartlar çok kötü, sürekli kötüleşme var, bir sürü sıkıntılarımız var dedik. Koşullar bu kadar kötüyse insanlar neden geliyor? Yoksunluk, kötü şartlar göreceli kavramlardır, ya bu insanların geldikleri yerler buradan daha kötüdür ya da burada tanınmışlıktan kaynaklanan kural dışı, kayıt dışı, uluslararası hukuk dışı yaşam ortamı onların için cezbedici bir noktadır. Mültecilerden veya emekçilerden bahsetmiyoruz, onlar dışında gelen sermaye sahibi insanlar da var.

“Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımına, farklı milletlerin katılması sıkıntı yaratır”

Soru: Nüfus akışından bahsediyorsunuz, farklı milletlerden çok sayıda insan, farklı nedenlerle  Kıbrıs’ın kuzeyine geliyor... Bunun ne gibi sıkıntıları olur ya da olmaması için ne yapılmalı?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Maalesef bu konuda geçmişimiz, sicilimiz temiz değil. 1974’te bu ülkeye Türkiye kökenli insanlar geldi. Farklılıkları ön plana çıkaran faktörler olan etnisite, dil ve din bu insanlarla aynı olmasına rağmen hala bugün bölünme olduğunu görüyoruz. Zaman içinde bu konuda olumlu değişiklikler oluyorsa da, bu bölümde hala var. “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayrımına, değişen şartlardan dolayı, farklı milletlerin katılması sıkıntı yaratır. Eğitimin içeriğinde, multikültürel öğeleri ön plana çıkaran, bu konuda insanları eğiten, farklı etnisite, farklı dil, farklı dinden olan insanların düşman olmadıklarını, evrensel değerleri eğitime yansıtmayı hedefleyen bir program var mı? Benim bildiğim kadarıyla yok.

İnsan, doğası gereği farklı olandan endişe duyar, korkar. Farklılığı kendi varlığına, değer yargılarına karşı tehdit olarak algılar. Amerika gibi tamamıyla göçmenlerden oluşan, İngiltere gibi birçok kültürü içinde barındıran yerlerde bunlar çatışma konusu değildir. Çünkü insanlara temel bir eğitim veriliyor, farklılık kötü değil, bilakis zenginliktir. Ön yargının temelinde bilgisizlik yatar, insan bilmediği şeyden korkar. Çocuklar diğer kültürleri öğrenmeli, birlikteliği de ortak evrensel değerlerde bulmalıdır. Farklılıkların korkulacak bir şey değil, bir zenginlik olarak tanıtarak, ortak değerleri ön plana çıkararak multikültürel eğitim programları uygulanmalıdır.

“Önyargının temelinde bilgisizlik yatar”

Kıbrıs’ın kuzeyinde bunu aynı dinden, aynı dili konuşan, aynı etnisiteye sahip insanlar arasında bile geçen 40-50 senede başaramadık. Yeni koşulları göz önünde bulundurursak, çok farklı kültürlerden gelen insanlarla bir arada yaşıyoruz ve bu insanlar yokmuş gibi davranamayız. “Bu insanlar geldi, bir müddet sonra gidecekler” beklentisi de olmasın. Öyle bir şey yok. Bir göç akımı başladıysa, onu geriye döndüremezsiniz. Amatör toplum bilimcilerimizden, ki kendisi yeğenim olur, Mustafa Gökçeoğlu’nun bir sözü var, “Kültür akışkan ve yapışkandır” diye. Yani bu insanlar geri dönse bile, bir iz bırakıp giderler. Az önce dediğim gibi önyargının temelinde bilgisizlik yatar. Karşınızdaki insanları, onların kültürlerini tanıdıkça, ortak noktaların farkına vardıkça önyargınız azalır. 20-30 yaş arasında Afrika kökenli bir grubun buraya geldiğini görüyorum, Afrika yiyeceklerinin satıldığı dükkanlar açılmaya başladı, etkilerini yeni yeni hissettiğimiz bir etkileşim olduğu belli ve bu etkileşim geriye dönemeyecek.

“Sıkıntı, bu insanların buraya gelişini düzenlemeyen devletin kurumlarındadır”

Bütün göç alan ülkelerde bir resmi iş pazarı vardır, bir de emeği sömürülen, kayıt dışı çalıştırılanlar olur. İkinci kategori göç alan ülkelerde daha ön plana çıkar. “Bu insanlar geldi, gürültücüdürler, düzeni bozdular, rahatsızlık yaratıyorlar” diye şikayetler olduğunu duyuyorum. Sıkıntı bu insanlarda değildir. İnsan, doğası gereği daha iyi şartlara yönelir, daha iyi bir refah düzeyine doğru akar. Bu insanlar buraya geliyorsa, demek ki burada olumlu buldukları şeyler vardır. Ama bu insanlar belli bir sayının üzerinde buraya gelirse, buraya etkilerinin ne olacağının düşünülmesi gerekir. Gelişmiş ülkelerde kimse “ben geldim, buraya yerleşiyorum” diyemez. Sıkıntı, bu insanların buraya gelişini düzenlemeyen, kontrol etmeyen devletin kurumlarındadır. Onlara bir çözüm bulunmalıdır.

Geriye baktığımızda Kıbrıs Türk halkının tarihinde hep bir “öcü” grup vardır. 70’lerden başlayarak ilk önce Türkiyeli göçmenler, 80’lerde Türkiyeli işçiler, 90’lı, 2000’li yıllardan itibaren Pakistanlılar, sonra Türkmenler, Bangladeşliler ve en son da Afrika kökenliler... Sürekli bir “öcü” grup var. İnsanlar verdikleri oyla nispeten bir değişiklik yaratabilir ama bunun da ötesinde Kıbrıs’ın herkesin bildiği politik koşulları ve giderek artan erki yitirme hissi var. Bu da toplumda infial yaratıyor. Bunu da bu “öcü” gruplara yansıtıyorlar.

Soru: Devlet kurumlarına olan güven her araştırmada düşük çıkıyor. Bunun psikososyal nedenleri nedir?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Devlet birimleriyle vatandaşlar arasında olan ve devletin vatandaşın hak ve özgürlüklerini korumasından kaynaklanan bir güven olur. Yaptığımız araştırmalarda bu güven duygusu Kıbrıs’ın kuzeyinde düşük çıkar, buna şaşırmıyoruz. Ortama ve gelişmelere baktığımda bu güvenin daha da düştüğünü tahmin ediyorum.

Kıbrıs’ın kuzeyini yüksek enflasyon veya kötü ekonomik şartları olan ülkelerden ayıran en büyük farkın durağanlık olmaması olduğunu düşünüyorum. Kötüye gidiş var ve devletin imkanları dahilinde yapabileceği şeyler mutlaka olmalı.

“Bazı olaylar devlet kurumlarının ciddiye alınmasını zorlaştırıyor”

Soru: Son dönemde toplumun genelini ama özellikle Erenköy mücahitlerini ve onların ailelerini derinden yaralayan ve öfkelendiren bir piyango krizi yaşadık. Bu konudaki değerlendirmeniz ne?

Yard. Doç. Dr. Çakal: “Milli değerlerimize en çok biz bağlıyız” diyor bir kesim, peki bunun gerektirdiği nedir? Yaptığın işte, her zaman, o inandığını söylediğin yapıyı ön plana çıkaracaksınız, yücelteceksiniz, onu daha ileriye götürmek için çalışacaksınız. Değil mi? Ama bizde ne oluyor? İnandığını, koruduğunu ve en çok savunduğunu söylediği devleti ne duruma düşürdüler. Ana amacı belli değerleri insanlara hatırlatmak olan piyango biletine, 60’lı yıllarda paramiliter bir Rum grubun fotoğrafı basıldı, hem de Erenköy direnişinin yıldönümünde...

Bunu eleştirenlerden bazıları “piyango biletinin üstüne EOKAcılar basıldı” dedi, halbuki onlar  EOKAcılar da değildi. Benim fotoğrafın ne olduğunu bulmam 10 dakikamı almadı, Lisaridis’in kurduğu, indirekt olarak devlet tarafından desteklenen ve “meşhur kırmızı bereliler” olarak bilinen grup... Doğrudan eleştiriye cevap veren hiç kimse, hiç bir kurum da göremedim.

Bu aşağılanmadır. Ben tarihçi değilim ama Erenköy direnişi, Kıbrıs Türk toplumunun varoluş mücadelesinde belki de bir dönüm noktasıdır, en önemli olaydır. Onu bile ne biliyoruz, ne gereken önemi veriyoruz, ne de gerektiği gibi yüceltebiliyoruz. Yılda bir, sadece boş bir laf salatasından başka bir şey yok. Erenköy Direnişi’nin yıldönümünde Cumhurbaşkanı’ndan tutun, devletin kurumuna kadar bir Rum paramiliter grubun fotoğrafını kullanıyoruz... Bu ve bu gibi olaylar haliyle devletin, devlet kurumlarının ciddiye alınmasını zorlaştırıyor.

“Kökenin çözüm isteğine hiçbir etkisi yok”

Soru: Kıbrıs konusu şu anda rafa kalmış gibi görünse de aslında sorunlarımızın başında yer almaya devam ediyor. Bu konuda toplumdaki ayrışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Yıllardır sürekli olarak tekrar edilen, belli çevrelerin çok dillendirdiği bir konu var, “Türkiye kökenli vatandaşlar anlaşma istemez, zaten anlaşma olursa gidecekler”. Sürekli bunu vurgulamak da ayrıştırıcı etki yapıyor. Oysa biz yaptığımız araştırmalarda, Kıbrıs sorununa olan tutumların daha çok politik düşünceye göre şekillendiğini gördük. Belki sadece etnik kökeni değerlendirirseniz, bir ayrışma var ama bütün koşulları göz önünde bulundurduğumuz zaman kökenin çözüm isteğine hiçbir etkisi yok. Son araştırmamızda bunun nedenine odaklandık.

İdeolojik bakış açısında ayrışmayı görüyoruz. Farklı sebeplerden dolayı Türkiye kökenli insanların sağda gruplaşması daha fazla olabilir. Ama çeşitli sol partilerin Türkiye kökenli destekçileri veya ileri pozisyona gelmiş üyeleri var. Konuyu politik görüş bazında değerlendirmek lazım.

Araştırmamızı tamamıyla Türkiye kökenli vatandaşlar arasında yaptık, olası bir çözüm, Rumlarla yaşama konusuna bakışlarını sorduk. Kıbrıs Türk kökenlilerle olan ilişkilerin Rumlara, Kıbrıs sorunu olan bakış açısını, olası bir çözüme olan desteği olumlu olarak etkilediğini tespit ettik,  uzun vadede çözümden olumsuz etkilenme riskine rağmen...

“Ortak değerler olmadıkça bölünme devam edecek”

Algılanan statü olayı var, buradaki insanların kafasında kategoriler var. “Olası bir çözüm durumunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan daha üst bir statüde olacağım” diye düşünüyor insanlar... Bir evde yaşayan 5 kişi düşünün, eğer dam akıtıyorsa, bu 5 kişinin ortak çıkarı nedir? Damın tamir edilmesi. Beşi bir araya gelirse, damı daha kısa sürede tamir ederler. Ama ortak çıkarımızı anlamamız için aynı yerde yaşadığımızın farkına varmamız lazım. Kamplaşmalar, kabullenmeyi zorlaştırıyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların tamamını kapsayacak ortak bir konsensus, ortak değerler olmadıkça bölünme devam edecek.

“Kimse kimseye empoze edemez”

Bizi birleştiren değer yargıları, ortak çıkarlarımız konusunda anlaşmış değiliz. Kıbrıs’ın içinde bulunduğu durumda sürekli ve farklı kültürlerin akışı ayrışmayı da kolaylaştırıyor. Burada esas yapılması gereken politik liderliğin bu koşulları değerlendirerek siyaset yapmasıdır. Lider kimdir? Bunun farklı tanımlamaları olabilir ama sosyal psikolojide lider, temsil ettiği grubu tanımlayan, onu en iyi yansıtan ve toplum içindeki farklılıkları azaltıp, birleştirici olan insandır. Bugün bizim liderlerimize baktığımda, ben bunu göremiyorum. Siyasi yelpazenin farklı yerlerindeki partilere baktığımızda, belki bazı partilerin liderleri buna biraz daha fazla uyar ama bence yetersizdir.  Sağ partiler başka, sol partiler başka söylemlerle toplumda ayrışmaya neden oluyor. Sosyal kimliğin insan hayatında çok ciddi rolü vardır. En büyük özelliği de tamamıyla subjektif olmasıdır. Kimse kimseye “sen bizdensin” ya da “değilsin” diyemez, kimse kimseye kendini nasıl tanımlayacağını söyleyemez. Kimse “Kıbrıslı yoktur”, “biz Kıbrıslıyız”, “biz Kıbrıslı Türküz”, “biz Türküz”, “biz Türkçe konuşan Kıbrıslılarız” diyemez. Kimse kimseye bunu empoze edemez.

“Kendini toplumun en ilerici gören kesimleri de ırkçılık, ayrımcılık yapıyor”

Siyasi liderlikten kastım sadece şu anda iktidarda olanlar değildir, siyasi yelpazenin her yerindeki liderler daha birleştirici olmalıdır, özellikle bu dönemde. Son 10-15 yıldır çok farklı bir Kıbrıs’ta yaşıyoruz, kuzeyde... 70’li yıllardan başlayarak 80’li, 90’lı hatta 2000’li yıllara kadar yaşadığımız iki kategorili, “Kıbrıs kökenliler- Türkiye kökenliler Kıbrıs”ı çok çok geride kaldı. Afrika kökenliler, Rus kökenliler var, Türki cumhuriyetlerden gelip burada yaşayanlar var, Araplar var, İranlılar var. Buraları kendilerine yurt edinen, vatan edinen gruplar var. Genellikle “öcü” olarak görülen mal sahibi olmuş, iş kurmuş Yahudi kökenliler var. Hala bazı insanların sosyal medyada ya da kendisini basın yayın organı diye nitelendiren online gazetelerin bilinçsizce Filistin ile karşılaştırmalar yaptığını görüyorum, “Yahudiler, Filistin’e böyle girmişlerdi, bu kadar mal aldılar, biz de Filistinleşiyoruz” gibi... Bu antisemitizmdir, bu da ayıplarımızdan bir tanesi... Afrika kökenlileri de insanlık dışına itme ve küçümseme veya onlara karşı ırkçılık yapma var. Temelinde aynı şey var, önyargı, ırkçılık, ayrımcılık. Kıbrıs’ta bu sıkıntı maalesef var ve bazen kendini toplumun en ilerici gören kesimleri de bunu yapıyor...

Bütün bu olumsuzlukların ötesinde, özellikle 2003’ten sonra, kısıtlı da olsa mandıranın duvarlarının yıkılması ve gençlerin yurtdışında okumaya başlaması, Kıbrıslı Türkler’in yurtdışına gidip gelmelerindeki artış, Türkiye dışında farklı bir dünyanın, daha evrensel değerlerle yönetilen bir dünyanın varlığını yavaş yavaş tanımaya başlamasının olumlu etkileri olmuyor değil. Örneğin bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde LGBTİ+ haklarının geldiği nokta, her kademede hayvan haklarının daha ileriye götürülmesi çok önemlidir. Bunlar evrensel değerlerin Kıbrıs’ın kuzeyinde vücut bulmasıdır. Normlar henüz tam istediğiniz noktada değilse de, yavaş yavaş da olsa bir değişim olması çok önemlidir. Her ne kadar sürekli olumsuzluklarla dolu bir karmaşa, kötüleşme yaşıyorsak da, olumlu gelişmleri de görmek gerekir.

Bu haber toplam 3695 defa okunmuştur
Etiketler :