Gidiyor, gelmiyor…
Geçtiğimiz haftaydı galiba… Bir haber çıkmış ve Türkiye’den gelen su borularında oluşan kopmanın giderildiği, suyun verilmeye başlanacağı duyurulmuştu.
Haber daha sonra yalanlandı.
TC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı açıklama yaptı ve haberin yanlış olduğunu, su borularındaki tamiratın sürdüğü, herşey yolunda giderse Ağustos sonu suyun KKTC’ye verilebileceği söylendi.
***
Bu yanlış haber ve açıklamanın ardından Geçitköy Barajı tarafından geçerken Barajı fotoğraflamak istedim.
Geçtiğimiz yıl da aynı zamanlarda fotoğrafladığım Barajın fotosunu cep telefonumda buldum, geçen yıl çektiğim yerden şimdiki halini de fotoğrafladım. Tam bir felaket!
Bizim Tarım Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalarda suyun Ağustos ayına kadar rahat rahat yeteceği söylenmişti. TC Tarım Bakanlığı’ndan son yapılan açıklamada Eylül ayına kadar yeteceği belirtilmişti.
Fotoğraflardan da göreceğiniz gibi Baraj’da kalan su Eylül’e kadar veya Ağustos sonuna kadar yeter mi bilemem ama boruların tamiratının bitirilmemesi halinde bir felaketle karşı karşıya olduğumuz çok açık.
Daha önce de yazdığımız gibi yeraltı su kaynaklarımız var ama şimdilerde içmenin dışında başka kullanımlar için kullanıldığı için Geçitköy Barajı’na akan suya bağımlı durumdayız artık… Su gelmezse yerel su kaynaklarımız içme için kullanılabilecek duruma kısa sürede getirilebilir mi, getirilirse artan nüfusa bu su yeter mi veya ne kadar yeter bilemem… Açıkçası suyla ilgili kişi veya kurumlara da sorsanız size yanıt verebilirler mi onu da bilemem.
***
Ama durum ortada; Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında ağzına kadar dolu Geçitköy Barajı, bu yıl aynı günlerde neredeyse boşalmış, aynı yerde durup fotoğrafladığım Baraj’daki suyu görebilmek artık çok zor.
Geçtiğimiz yıl karşı tepedeki yeşilliğin olduğu yere kadar su seviyesi varken bu yıl o yeşilliğin altında koskocaman bir kuru toprak yüksekliği oluşmuş. Su oralardan çok çok aşağılara düşmüş.
Fotoğraflar durumu çok açık ifade ediyor ama ifade edilmeyen, çok açık olmayan kendini yetkililerin ifadelerinde net olarak bulamayan suyun gerçekten ne kadar zaman yeterli olduğu…
Umarım, corona sürerken bir de su problemi eklenmesin hayatımıza… Tabii bir de ilginç durum;
Suyun gelmesi için dua ediyoruz. Garip bir dünya işte!..
Foto: Temmuz 2019
Foto: Temmuz 2020
Bir film
The Platform… Bir film. Yukarıdan aşağıya onlarca! Seviyesi (katı) olan bir hapishanede geçen sosyolojik bir film… Kafanız rahatsa, ortam çok sıcak değilse, izlerken kafanızda farklı açılımlar yapabilecek, yorumlayabilecek bir ruh halindeyseniz mutlaka izleyin… Filmde farklı seviyelerde farklı durumlardan dolayı yatan insanlar var. Her seviyede iki kişi… İçeri girerken yanınızda isterseniz bıçak götürürsünüz, isterseniz kitap… Yiyecek dolu bir asansör (platform) en üst seviyeden başlayarak kısıtlı bir süre her seviyede duruyor… En alt seviyelere ulaşana kadar platformda yiyecek kalmaz. Uzun süre alt seviyelerde kalanlar ise açlıktan artık birbirini yiyebilir… Bu arada platformun üzerinde sürekli alta inen, yukarı çıkan ve küçük kızını arayan ama bir türlü bulamayan bir kadın vardır. Oysa ki hapishaneye 16 yaşından küçükler alınmıyor…
Bir gün en alttakilere de yiyeceğin ulaşabilmesi için bir seviyedki iki kişi platformla birlikte en aşağı kadar inebilmek ve yiyeceği adaletli bir şekilde dağıtmayı planlarlar. Bunu yaparken bir de amaçladıkları birşey vardır; Ayırdıkları bir pudingi en yukarıdakilere kadar ulaştırıp mesaj vermekti ancak en alt seviyede onları bir sürpriz bekliyordu ve o sürpriz mesajlarını değiştirecekti. Filmi izlemek isteyenler için bunu anlatmıyorum. Sürpriz olsun!
Ezan sesi
Camilerden yükselen ezan seslerinin desibeli sanki her gün daha da çok artıyor… Ezan okunurken artık karşımızdaki insana sesimizi duyurmak için bağırmak zorunda kalıyoruz. Bu ses yüksekliği için, bir desibel düzeyi koymak mümkün değil mi? Örneğin gece kulüplerinden özellikle saat 24.00’ten sonra yükselen sesler için bir desibel düzeyi var ve aşan durumlarda da şikâyet gelmesi halinde uyarılır, ses kısılır, ceza kesilir ve böyle… Peki camilerden yükselen ve artık beş vakit namazındaki insanı bile rahatsız eder hale gelen ses şiddeti konusunda yapılacak birşey yok mu! 15 Temmuz gece yarısı FETÖ’ye karşı dualar okutulan, insanları endişeye sokan, Bayram sabahı eğer camiye namaza gitmediyseniz de evinize kadar bayram namazını getiren, Allah-ü Ekber seslerini yatağınızın içine kadar sokan ama her gün sizi isyan ettiren, bunaltan aşırı seslerin uygun bir düzeye gelmesini sağlayacak bir de Din İşleri Dairemiz var sanırım… Bir çağrı olsun oralara… Ses terörü yaşatmayacak, bir de güzel okunan ezanın çok düşmanı olmamasını sağlamak zor olmasa gerek...