Girit: Bir lase uğradık, ruhunu sevdik
Plansız, programsız, hızlı bir yol hikâyemiz oldu geçtiğimiz hafta. Kısacık. Hiç hesapta olmadan.
Plansız, programsız, hızlı bir yol hikâyemiz oldu geçtiğimiz hafta. Kısacık. Hiç hesapta olmadan. Bölgede ani soğuk, şiddetli fırtına gibi hava şartlarının da pek uygun olmadığı günler. Ama tarih olarak hayat programımıza denk düşünce, fiyat da neredeyse ada içi tatilden ucuz görününce düştük yollara.
Girit’e çevirdik bu kez rotayı. 3 gece, 2 tam gün. Sadece hayata kısa bir mola. İlle de Girit veya öncelik değildi, fiyat odaklı hareket ettik. Neresi ucuzsa oraya. Sezon dışı olması nedeniyle hem ulaşım, hem konaklama çok ucuz. Dahası Larnaka’dan direkt sefer var ve uçuş süresi de kısa. Tüm bunlara bakınca daha n’olsun dedik ve bir günde hızlı bir kararla biletleri kestik, oteli ayarladık, 6 arkadaş yola düştük.
Yola çıkmadan kısa bir araştırma yaptık tabii ki; gidilebilecek yerler, mutlaka yapılması gerekenler, ada içi ulaşım imkânları gibi. Hava koşullarını da gözeterek abartmadan akışına bıraktık. Ama en önemlisi otel seçimine konum olarak özen gösterdik.
Larnaka’dan Girit’in başkenti Heraklion’a (Kandiye) uçuş süresi yaklaşık 1 saat 30 dakika. Havaalanı kent merkezine çok yakın. Yola çıkmadan ulaşım imkânlarını araştırdığımızdan iner inmez otobüse ulaşmak zor olmadı. Sırt çantalarıyla yola çıktığımız, bavul taşımadığımız için de kolay oldu. Zaten Girit toplu ulaşım imkânlarıyla, her güzergâha otobüs seferleriyle ünlü. Kişi başı 2 Euro’luk biletlerle kent merkezine indik.
Kent merkezi hem başkentin, hem adanın kalbi gibi. Her şey burada. Restoranlar, eğlence yerleri, alış veriş merkezleri, geniş caddeler ve daracık sokaklar, üniversiteler… Oteli de doğru seçmişiz, merkeze yürüme mesafesinde. Merkez ile liman arasında, her ikisine de çok yakın. Üstelik 3 yıldıza ve geceliği kahvaltı dahil 600 TL gibi bir fiyata rağmen lüks otelleri aratmayan konforda.
Beklediğimizden de uygun bu şartlar nedeniyle Heraklion’u gece ve gündüz keşfetmek zor olmadı. Zaten renkli bir kent. Turizm sezonu olmamasına rağmen cruise gemileri eksik olmuyor limanda. Ayrıca yerel nüfus da çok hareketli ve genç nüfus var üniversiteler nedeniyle. Yunanistan halkı da biz gibi yeme, içme, eğlence meraklısı zaten. Mekânlar sürekli dolu, renkli. Ancak müzikli mekânlar, ünlü tavernaların neredeyse tamamı kapalı. Sezon dışı seyahatimizin belki tek dezavantajı bu oldu.
Bir dezavantaj da tabiiki hava şartları. İki günümüzün birinde Kıbrıs gibi oralarda da şiddetli fırtına ve ani soğuk dalgası etkili oldu. Ama buna rağmen gezimizi mümkün olduğunca değerlendirmeye çalıştık.
Mutlaka görmemiz gereken ünlü Hanya’ya otobüsle ulaşma imkânı ararken, tesadüfen daha cazip bir imkân bulduk ve taksiyle yola çıktık. Hanya hem tarihi, hem turistik bakımdan favori kentlerinden Girit’in. Turistlerin, hatta Kıbrıslıların da Girit ziyaretlerinde konaklamak için de tercih ettikleri gözde bir kent. Biz günübirlik ziyaretle yetindik.
Taksiyle yola çıkmanın avantajıyla, yaklaşık 3 saatlik mesafedeki Hanya yolu üzerinde, bir başka ünlü kent Rethymnon’u (Resmo) ve Gurnas gölünü de ziyaret imkânı bulduk. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, binlerce yıllık geçmişiyle medeniyet, tarih ve eğlence beşiği bu turistik liman kentleri yanında yol boyunca adanın doğasına tanıklık ettik.
Tarihi 4 bin yıl öncesine dayanan, kayalık, 2 bin 500 metre yükseklikte ve hâlâ karlı dağlarla çevrili, her tarafı yamaç, neredeyse ova bulunmayan Girit adası, doğası, bitki örtüsü, makilikleriyle biz gibi. Zeytinlikler, harup tarlaları, bağlar, alıçlar, akasyalar, kese böcekli çamlar; her şey çok tanıdık. Yollarda maraha satana bile rastladık.
Mutfağı, yemekleri de yabancı değil bize ama çok zengin. Yerel, sadece Yunanistan’a değil adaya özgü yiyecek ve içecek çok. Gastronomi kültürünün geliştiği bir ada. Şaraptan liköre, raki dedikleri zivaniya benzeri içkiden tatlılara, et ve ot yemeklerinden dolmalara, deniz ürünlerinden makarnalara kadar özel yapım zengin bir mutfak. Kekik ve peynir her yerde, her yemekte. Salataları zaten efsane. Sırf yerel sunum yapan dünyaca ünlü modern restoranlar çok popüler.
Plajları da çok ünlü adanın. Mevsim uygun değildi, plajlara gitmedik ama çoğu mavi bayraklı.
Toplam uzunluğu 250 km civarında olan, nüfusu 700 bine yakın adanın belki en itici yanı, Yunanistan’ın genelindeki gibi hantal, eski binalar. Çoğu mimari özellikleri olmayan yapılaşma.
Yunanistan’ın ünlü sokak eylemlerini ve anarşistleri burada da görmek mümkün. Heraklion’da küçük çaplı da olsa bir eylemle karşılaştık. Ayrıca anarşistler tarafından ‘kurtarılmış’ (işgal edilmiş) binalar var. Siyah bayrak çekilmiş binalar. Atina’da çok yaygın, Heraklion’da da en azından bir bina gördük.
İnsan dokusu da farklı sanki Girit’in. Yunanistan ana kara yanında Sısam’dan Kos’a, Rodos’tan diğerlerine birçok adayı gezdim ama Girit insanı farklı gibi. Belki bir asır öncesine dayanan mübadelenin etkisiyle, o kadar detaylı inceleme imkânı bulamadım ama; hem ten yapıları/göz renkleri nedeniyle farklı, hem de medeniyet bakımından. Zaten geleneklerine bağlı Giritliler kültürleri ve ekonomileri nedeniyle kendilerine güvenleriyle ünlü. O kadar güven duyuyorlarmış ki kendilerine, Yunanistan’ın son ekonomik kriz döneminde “biz sizin yükünüzü çekemeyiz” diyerek bağımsızlık bile talep etmişler, referandum istemişler.
Adaya deyim yerindeyse kuş bakışı baktık, bir lase uğradık. Bu kısacık ziyaret tespit yapmak için yeterli süre değil belki ama, huzur ve güven duygusu vermesi yanında, medeniyet bakımından da diğer adalara ve ana karaya göre çok ileri konumda gibi Girit. Medeni bir toplum. Hatta trafik halleri bile tek başına medeniyet göstergesi. Daracık yollarda, sıkışık trafikte tek bir korna sesi duymadık. Yaya geçitlerinde sürücülerin özenlerinden utandık. Bildik Akdenizli hallerinden farklı… Galiba ben doğasından, yemeklerinden, tarihi dokusundan öte ünlü Yunan Yazar Kazancakis’in dediği gibi ruhunu sevdim Girit’in.