1. YAZARLAR

  2. Onur Olguner

  3. GİRNE LİMANI’NI AMFİ-TİYATROYA KADAR UZATALIM
Onur Olguner

Onur Olguner

GİRNE LİMANI’NI AMFİ-TİYATROYA KADAR UZATALIM

A+A-

 

ll-016.jpg

Ülkemizin üç önemli yerleşim yeri Lefkoşa, Girne ve Mağusa’dır. Her birinin de karakteri diğerinden farklıdır.

Mağusa DAÜ sayesinde ciddi bir öğrenci şehri olmuş durumdadır. Lefkoşa ise devlet daireleriyle, üniversiteleriyle ve kara kapısından geçen turistler ile daha karışık bir karaktere sahiptir. Bunların arasında Girne bana göre turizm açısından ülkenin en önemli potansiyelini oluşturur.

Normalde başkentten beklediğiniz metropolitan yapıyı bir kafeye gittiğiniz anda hissedersiniz Girne’de. Bazen 5-6 farklı ulustan insan ile aynı barda oturduğunuz olur. Bu deniz kıyısındaki şehir tam bir kültürel çeşitlilikle yoğrulmuş durumdadır yani. Tabelalarda Türkçe, İngilizce, Rumca ve Rusça yazıları okursunuz.

Bir kere güneydeki herhangi bir şehre göre yaşam çok daha ucuz Girne’de. Hele de şimdi döviz ile ilgili yaşadığımız problem, bu konu için tam anlamıyla fırsata dönüşüyor. Dağ ile denizin birleşimi neredeyse eşsiz, havalimanına uzaklığı ideal ve insanları rahat bir özelliğe sahip.

Fakat şöyle bir eksikliğimiz var. Kendimizi binaların yükseklikleri konusunda tartışmalara kaptırmışken, Girne’yi geliştirecek yenilikçi büyük vizyon adımlarını atmak konusunda geri kalıyoruz. Girne’nin mevcut güzelliğini kullanıyor, ama bu şehri geliştirerek potansiyeline ulaştıramıyoruz.

Benim için bu konu açıldığında benim aklıma gelen her zaman Leymosun örneği olmuştur. Leymosun, yani  Limasol’da denizin kenarında yapılan yürüyüş yolu tam anlamıyla örnek alınması gereken bir adımdır.

Limasol yüksek yapılarıyla denizin yanındaki yola kadar uzanır. Bu şehirde binalar için yükseklik korkusu yoktur, çünkü şehirde yaşayanlar esas haklarının salondan denizi görmek olmadığını bilir. Esas hak denizin yanında kamusal alanların bulunmasıdır.

Yabancı nüfus bu şehri tercih eder. Binalar da bu ihtiyaca karşılık vermek için yüksektir. Nüfus artar, turist artar ve emlak buna karşılık verir.

Binalar yükselince denizin yanında geniş bir yürüyüş yolu yapmaya karar verir Limasol. Yaparken de bakar ki denizin yanında yeteri kadar yeri yok. O zaman şehir bunu bazı kısımlarda iskeleler kurularak ve bazı yerlerde de denizi doldurarak hayata geçirir.  

Tabii, sadece bir yürüyüş yolu yoktur bunun üzerinde. Ağaçlar, çocuk oyun alanları, parklar, bisiklet yolu ve birçok havuz ile de donatılmıştır bu yaratılan alan. Bizim anlayışımızın aksine toplamda bir iki adet kafe ve restoran bulunur tüm yol boyunca. Onlar da denizden geriye çekilmiştir. Yürüyüş alanının denizle bağlantısını engellemez.

Şimdi neden benim Girne’yi düşününce aklıma Limasol geliyor?

Girne yabancı nüfusun tercihi olması bakımından Limasol ile benzeşiyor. Özellikle iki şehir de İngilizler ve Ruslar tarafından tercih edilir durumda. Tabii, Girne’nin çok büyük bir artısı var, Limasol’a göre çok daha ucuz. Döviz/TL dezavantajımız burada fırsata dönüşüyor.

Şimdi Girne Limanı’nı bir düşünün.

Bu Liman gerçekten de kullanılıyor. Özellikle Dome Otel’den dalgakırana kadar olan kısım, insanların yürüyebildiği kamusal bir alan. Fakat bu alandan sonra bir anda kafeler ve restoranlar yürüyüş alanını denizden kopartıyor. Ve özellikle kaleye ulaştığınızda artık bu kısacık yürüyüş yolu bitiyor. Tam potansiyeline ulaşamadan tamamlanıyor bu yol.

Halbuki bu yol kaleyi geçene kadar ahşap deklerle suyun üzerinden ilerleyebilir, ardından da Limasol örneğinde olduğu gibi parklar, çocuk oyun alanları ve kamusal alanlarla deniz kenarından uzatılabilir. En son olarak da yine kamusal alan olan Girne Amfi-tiyatrosu ile ilk etabı tamamlar.

Bu adım sayesinde bu yürüyüş yolunun uzunluğu iki katına çıkarılabilir.

Nasıl Limasol’un kalbi tüm iş saatleri sonrası ve hafta sonunda kendi yürüyüş yolunda atıyorsa, bizim Girne’mizin Limanı da geliştirilerek bu deneyimin kat ve kat daha güzelini sunmak zorunda.

Bunlar büyük hayaller, bizim ülkemizde bundan önce yapılacak birçok şey var denildiğini duyar gibiyim. Ancak dövizin bu kadar hızlı bir şekilde yükseldiği bu dönemde artık KKTC’nin turizmini geliştirecek adımları ikincil plana atma lüksümüz yoktur.

Ülkeye turistler tarafından getirilecek her bir Dolar, her bir Euro, her bir Sterlin bu ülkenin ferahını arttırır. Bize düşen ise bu girişin akışını arttırabilecek vizyonları planlamak, projelendirmek ve hayata geçirmektir.

Eğer adanın bir ucunda bu projeler yapılabiliyorsa, inanın bizler de diğer ucunda bu projeleri yapabiliriz.

Bunun için tek ihtiyacımız biraz istek, biraz irade ve bolca da VİZYON.

 

Bu yazı toplam 2702 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar