Girne’den “kayıp” öyküleri…2
Marulla Şagalli 25 Temmuz 1974 günü birisinin Rumca olarak bağırdığını, sonra da ateş edildiğini duyduğunu anlatıyor bize:
“Birisinin Rumca olarak ‘Neden kapıları kırıp evlere giriyorsunuz?” diye bağırdığını duyduk… Hemen ardından da silah sesleri duyduk… 15 dakika kadar sonra bir grup Türk askeri geldi evimize, yanlarında iki de Kıbrıslıtürk vardı… Bunlardan birisini yakında mandırası bulunan Mustafa’nın oğlu olarak biliyorduk.
Mustafa’nın oğlu bize “Korkmayın da size bir şey yapmalarına izin vermeyiz” demişti. Sonra bizi alıp götürdüler, sonuçta Ağırdağ’da bulduk kendimizi ve kocamın bir başka arkadaşı bir Kıbrıslıtürk oradan bizi kurtardı, alıp bizi Girne’ye geri getirdi, Dome Otel’e yerleştirilmişti Kıbrıslırumlar, bizi oraya götürdü…”
Stella Yalluridis’le ilk buluşmamızda bana bir Kıbrıslıtürk’ün telefonunu vermiş ve bu Kıbrıslıtürk’ün “Mustafa’nın oğlu” olduğunu, Marulla Şagalli’nin evine gidenin o olduğunu söylemişt. Ben de bu numarayı aramıştım ve adam gerçekten de Marulla’yla buluşmaya geldi fakat Marulla’nın aradığı “Mustafa’nın oğlu” o değildi – o mandırası olan Mustafa’nın oğlu değil, başka bir Mustafa’nın oğluydu..
Fakat bize yardımcı oluyor ve mandırası olan “Mustafa”nın oğullarını nerede bulacağımızı tarif ediyor.
Hep beraber bize tarif edilen yere gidiyoruz ancak pilotun evine ilişkin bu olayı tam olarak hatırlamıyorlar – belki de bir süre önce vefat etmiş olan kardeşleri gitmişti oraya… Bu iyi aile, savaş sırasında pek çok Kıbrıslırum’un hayatını kurtarmış…Hatta bazıları Girne bölgesinden bazı Kıbrıslırumlar’ın hayatını kurtardıkları için onlara “hain” damgası yapıştırmaya kalkışmış… Elbette nafile çünkü bu iyiliksever ailenin ne olup ne olmadığını herkes biliyor…
Marulla Şagallis ve Stella’nın yanı sıra Kayıplar Komitesi yetkilileriyle onları işyerlerinde ziyaret ettiğimiz zaman, YENİDÜZEN’deki yazılarımı okuduklarını söylüyorlar. Bu aileden biri Girneli Mahallebaris’i soruyor – “kayıp” Mahallebaris’in oğlularından biriyle iyi arkadaşmış ve Mahallebaris’in oğlu zaman zaman kendisini ziyaret ediyormuş… Bu iyi yürekli insanlarla vedalaşıyoruz…
Stella’nın birilerinden duymuş olduğu “kayıp” grubun pilotun evinde öldürülerek avluda gömülmüş olabileceği yönündeki söylentilerin doğru olmadığı anlaşılıyor çünkü avlu 1974’te zaten olduğu gibi çimento dökülmüş vaziyetteymiş, toprak yokmuş burada…
Marulla Şagallis’in yıllar önce bir Kıbrıslırum’dan duymuş olduğu bir başka söylenti daha var: Buna göre Marulla Şagalli’nin evinin bitişiğindeki araziye bazi Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömülmüş olabileceği şeklinde… Şimdilerde bu arazi Girne polisinin araç muayenelerini yaptığı yer olarak kullanılıyor.
Girne’de Botanik Bahçesi’ndeki kazılar birkaç kez yapılmıştı ancak o bölgede henüz kazılmamış bazı yerler var. Oraya pek çok kez gitmiştk, bölge son derece dramatik biçimde değilmiş, bölgeye apartmanlar yapılmış, olası bir gömü yerinin üstünden bir yol geçmişti… Pilotun evindeki grubun tutuklanıp Botanik Bahçesi bölgesine götürülüp götürülmediğini bilmiyoruz… Okurlarımızın yardımlarıyla pilotun evinden “kayıp” edilen bu grubun izini sürmeye devam edeceğiz…
78 yaşındaki Marulla’nın evine gitmesi, bize pilotun evini göstermesi, gidip Mustafa’nın oğlularıyla konuşması kolay değil – tüm bunlar onu geçmiş hatıralarına döndürüyor… Stella için de kolay değil tüm bunlar: pilotun evini görmek, orada neler yaşanmış olabileceğini düşünmek hiç de kolay değil… Yeryüzünde en korkunç şey bilmemektir… Eğer neler olup bittiğini bir kez öğrenirseniz o zaman bununla baş edebilmenin bir yolunu bulursunuz fakat hiç bilmemek kafanızda binlerce soru işarti doğurur, sizi felce uğratır… Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’a, “Bu günün havasını değiştirmek için onları Garagız’da bir lokantaya götürelim” diye fısıldıyorum.
Bu lokanta kalenin arkasını görüyor, deniz pırıl pırıl, böylece Marulla ve Stella azıcık soluklanıp bu manzarayla duygusal fırtınalarını yatıştırabilirler… Girne oteller, binalar, betonlarla örülmüş ama burası son derece sessiz ve huzurlu, Girne’nin sonsuz güzelliğini sunuyor bize… Deniz kenarında, kıyıda oturuyoruz, kargaların kayalara tünemesini izliyoruz, küçük balıkçı tekneleri limana geri dönüyor, kale güneşte ışıldıyor, böylece hayatı “normalleştirmeye”, geçmişin yaralarını iyileştirmeye çalışıyoruz…