Girne’nin “kayıp” mahallebicisi Mahallebaris için Karakum’da kazılara devam…6
O günlerde yani Mart 2009’da Mahallebaris’in kızı Stella Yuannu’yla röportajımızın devamında özetle şöyle anlatmıştı olayları:
SORU: Yalnızca masum insanlar öldürüldü zaten... Suçlular serbestçe dolaştı durdu...
ELENİ YUANNU: Eşimi öldüren kişiyi Allah cezalandıracaktır. Eşim hiç kimseye zarar vermemişti hiçbir zaman. Masum bir insandı, işinde gücündeydi.
En fazla gücüme giden şeylerden biri de, Karakum’daki bahçemizdeki ağaçların kesilmiş olmasıdır. Ağaçlara çok üzüldüm. Bahçemiz ağaçlarla doluydu eskiden...
MENOS YUANNU: Çocukken bahçeye çok gider, babama yardım ederdim. Limonları ölçeceğimiz bir alet vardı çünkü çok limon ihraç ederdik bu bahçeden. Üzümlerimizi Dome Otel’e satardık...
STELLA YUANNU: Asmalarımız arazinin ta başından o gördüğünüz odacığa kadar bir alanı kaplardı – çok sayıda asmamız vardı... Verigo yetiştirirdik, Dome Otel de esas alıcımızdı çünkü Girne’de en iyi üzümleri biz yetiştirirdik. Annem ağaçların yasını tutuyor şimdi çünkü bu ağaçları, bu bahçeyi yetiştirmek için çok çalışmışlardı... O günlerde bu bahçemizin bulunduğu araziye birileri 60 bin Kıbrıs Lirası teklif vermişti. Ancak babam satmamıştı, satılık değildi bu bahçe çünkü!
SORU: Belki de bu 60 bin Kıbrıs Lirası hikayesi, buradan kaynaklanıyor!
STELLA YUANNU: Hah! Belki de öyledir! Birileri 60 bin Kıbrıs Lirası teklif etmişti babama ancak babam “Hayır, eğer 100 bin Kıbrıs Lirası teklif ederseniz, belki o zaman düşünebilirim” demişti! Evet, sorunu çözdünüz!
SORU: Çünkü bu dedikodunun bir kaynağı olmalıydı...
STELLA YUANNU: Evet, evet... 1969’da kendi evimi yaptırmıştım Girne’de, çok büyük bir evdi bu – bana 6,500 Kıbrıs Lirası’na malolmuştu. Bu normal bir fiyattı. Ve bu Girne’nin en iyi evlerinden birisiydi – Amerikalılar’a kiralamıştık bu evi, çok büyük bir evdi. Evim henüz bitmeden 6 ay öncesinden kiralanmıştı bile! Amerikalılar otelde kalmış, evimin bitmesini ve kiracı olarak eve yerleşmeyi beklemişlerdi! Ve bize 6,500 Kıbrıs Lirası’na malolmuştu bu evi yaptırmak, 1969’da. Kızkardeşlerim de 1973’te Girne’de çok büyük bir arazi satın almışlardı, 6 bin Kıbrıs Lirası’na. Yani babamın üstünde 60 bin Kıbrıs Lirası olduğu yönündeki söylenti, buradan kaynaklanmış olmalı...
SORU: Evinizde başka ne olmuştu 1974’ten sonra?
STELLA YUANNU: Mahalleli olmayan bir aile – çünkü mahallemizden olan Kıbrısıtürk komşularımız böyle bir şey yapmazdı – herşeyimizi almıştı... Herşeyimizi alıp gitmişlerdi – hatta saksılardaki çiçeklerimizi bile almışlardı. Bir komşumuzun verandasında saksıdaki çiçeklerimi görmüştüm. Evlerinin içine girip bakmadık ancak evimizden yeni şeyleri almışlardı – tüm elektrikli eşyaları alıp gitmişlerdi, tabaklarımızı, çarşaflarımızı almışlardı. Tüm giysilerimizi almışlardı – ancak eski püskü şeyler bırakmışlardı. Evin durumu o kadar acınacak haldeydi ki annem yatağına sereceği bir çarşaf bile bulamamıştı – komşularının verdiği çarşafı sermişti yatağına. Yatakların üzerindeki kullanılmış çarşafları bile almışlardı yani!
SORU: Her iki taraf da çok “ganimet” yapmıştı – anlatılanlardan öyle anlıyorum yani...
STELLA YUANNU: Evet! Bizim evi boşaltan ailenin bahçesinde annem tam dört tane piyano saymıştı! Ağaçların altında dört tane piyano duruyordu! O piyanoları nereden bulmuşlardı?
SORU: Herhalde eve de sığdıramayınca, bahçede bırakmışlardı piyanoları!...
STELLA YUANNU: Herhalde öyleydi! Oturma odamızı olduğu gibi götürmüşlerdi geride birkaç sandalye ve birkaç masa kalmıştı... Herşeyimizi almışlardı dedim ya, küçük kızkardeşimizin adı Maria’dır – onun iki tane tişörtü vardı, üzerinde “Maria” yazıyordu bu tişörtlerin... Kızkardeşlerimden biri bu tişörtleri Almanya’da okurken Maria için bulup almış ve göndermişti. Annem eve döndüğünde, evimizi soyan ailenin küçük kızının üstünde “Maria” yazan bu tişörtü görmüştü! Maria da görmüştü bunu ve “Benim tişörtüm, benim tişörtüm!” diye çığlık atmaya başlamıştı! Ertesi günü üzerinde “Maria” yazan bu iki tişörtü evimize bırakmışlardı! Tanrı’ya çok şükür, herşeyimizi yeniden yaptık, sıfırdan başlayıp çok çalıştık ve kaybettiğimiz bu eşyaları yeniden aldık...
MENOS YUANNU: 1994’te Girne’ye gittiğim zaman evimize gitmiştim – evde bazı ders kitapları bulmuştum. Büyük bir kazan bulmuştum, neredeyse yanmıştı bu kazan ama onu yanıma aldım, ailemizindi bu kazan, taksiyle gitmiştim diye alabildim... Babamız mahallebileri bu kazanda yapardı. Herşey yerlere atılmıştı, bunları bulabilmiştim ama. Sonra kabaklar vardı, bu kabakları da alıp getirdim. Polis bana öylece bakıyordu, “Bunlar da ne?” gibisinden!
STELLA YUANNU: 1994’te Girne’de yaşayan teyzemiz vefat ettiği zaman onun cenaze töreni için kiliseye gittiğimizde, annem sıvışıp evimize gitmişti. Polis de “O yaşlı kadın nereye kayboldu?” diye aranıyordu! Arka kapıdan sıvışıp evimize gitmişti – sonra gidip annemizi evimizde bulmuştuk. Kiliseye çok yakındı evimiz...
MENOS YUANNU: O zamanlar her şey çok daha sıkı denetleniyordu...
STELLA YUANNU: Polis takibindeydik mesela... Limanı görmek istemiştim mesela, “Girne Limanı’nı görmeden Lefkoşa’ya dönmeyeceğim” demiştim...
MENOS YUANNU: 1994’te teyzemi Girne’ye gömmeye gittiğimizde mezarlıkta fotoğraf çekiyordum, haçlar kırılmıştı, mezarlıkta büyük tahribat vardı... Polis beni fotoğraf çekerken görmüş ve “Nedir ama yaptığın?” demişti! Fotoğraf çekmemizi istemiyordu... Komşumuz Hasan polisle konuşarak “Merak etme, dedesinin mezarının fotoğrafını çeker hatıra olarak” demişti! Komşumuz Hasan, teyzemizin cenazesine bizimle gelmişti, bize yardımcı olmaya çalışmıştı...
STELLA YUANNU: Size Girne’de Kuaför Pembe’den de söz etmek istiyorum. Her Pazar öğleden sonra, Pembe saçlarımı yapardı...
SORU: Eşinizin gömülü olduğu yere gittiğinizde ne yapmıştınız?
ELENİ YUANNU: Gömülü olanın o olduğunu görmüş ve onu doğru düzgün biçimde gömmüştük. Limon toplamıştık bahçemizden... Kuyumculuk yapan komşumuz Hambis ve onun oğluyla gitmiştik. 12 yaşlarındaki oğlu da bizimleydi...
SORU: O zaman Hambis ve oğlu hayatta olmalı, onları da bulabiliriz ve bizlere babanızı Karakum’daki bahçenizde tam olarak nereye gömmüş olduklarını bir de onlar gösterebilirler...
STELLA YUANNU: Evet, hayattadırlar, bunu yapabiliriz elbette... Bizler Dome Otel’de iken 1963’te bizimle komşuluk yapmış olan bir Kıbrıslıtürk polis vardı... Orada görevliydi...
1963 olayları çıkınca, bu Kıbrıslıtürk polis ailesiyle birlikte birkaç aylığına evini kapatıp Girne’den ayrılmıştı. Geriye döndüğünde evine hiç dokanılmamış olduğunu görüp gözlerine inanamamıştı! Bizler Dome Otel’deyken bizi görünce ağlamaya başlamıştı. Orada olduğumuza inanamıyordu... Bu eski komşumuzun kaynatası Templos (Zeytinlik) köyünün muhtarı idi. Çok iyi yürekli bir adamdı. Ona birazcık para vermeye çalışmış ve dışarıdan bize birşeyler getirmesini istemiştim, dişmacunu, diş fırçası gibi şeyler. Ona bir liste vermiştim, “Sana bunların parasını vereceğim” demiştim. Bir hafta sonra gelip bizi bulmuştu, istediklerimi almıştı, bunları getirmişti, birazcık da çekinerek gelmişti... Bir de pasta getirmişti, “Bu keyiği eşim yaptı” demişti... Çünkü adam, onca ay evine hiç kimsenin dokanmamış olmasından etkilenmişti 1963’te... Ona verdiğim listedeki öte berinin parasını almayı reddetmişti – ve bir de pasta getirmişti... Ama sonra onu kaybetmiştik, belki başka bir yere gönderilmişti...”