Gittikçe Nagihanlaşıyoruz…
Dün sona eren Avrupa Atletizm Şampiyonası’nı izliyorum televizyonda… Evde olduğumuz saatlerde, sıcakta, vantilatör karşısında da olsa vakit geçirmenin en iyi uğraşlarından biriydi…
***
Hollanda’nın Amsterdam kentinde yapılan şampiyonada Avrupa’nın en iyi ülke ve atletleri yarışırken bu ülkeler arasında Rusya yoktu.
Daha önce yapılan doping nedeniyle Rusya şampiyonaya alınmamış. Rus atletlerin yokluğunun hissedilmediğini söylersek yalan söylemiş oluruz. Hızın, gücün, çevikliğin rekabete az yansıdığı şampiyona yine de güzeldi.
Bu güzelliğin en üst seviyede olduğu anlar ise özellikle 100, 200 metre gibi heyecanı çok fazla koşuların bitişlerinde rakip sporcuların birbirlerine sarılıp tebrik etmeleriydi. Öyle bir manzara ki bir atletin neredeyse son anda, son saniyede geçilmesine ve birinciliği elden gitmesine rağmen onu geçen sporcuya sarılıp tebrik etmesi çok güzel görüntülerdi. Neredeyse “ne iyi ettin de geçtin beni, havalara girmeme engel oldun” der gibi… “Ne güzel bir yarış çıkardık, iyi ki varsın” der gibi…
***
Aklıma Survivor’ın Nagihan’ı geldi. İzleyenler Nagihan’ı tanır; Yenilmeye tahammülü olmayan, kendini yerden yere vuran, böyle anlarda kendini tutamayan, ağzına geleni söyleyen Nagihan’ı… O şampiyonada onu düşündüm… Çünkü o da 110 metre engelli sporcusuymuş… Daha önce tanımadığımız için böyle anlarda ne yapardı bilemiyorum ama survivordaki görüntülerinden sonra rakibine sarılıp tebrik ettiğini hiç sanmıyorum.
***
Bu anımsamadan sonra aslında toplumun ve insanlığın gelişmeler bağlamında yeni oluşumunda ne kadar ‘Nagihanlaştığımızı’ farkediyorum. Bu farkındalık yeni değil tabii ama Nagihan somutluğunda aldığımız bu biçim daha net ortaya çıkmış, gözlerimizin önünde daha somut durmuş oluyor.
***
Kaçımız bir başkasının başarısını tebrik ediyor veya en azından kabullenip hak veriyoruz. Bu başarıyı tebrik etmenin o kişiyi onore edeceği gibi kendimize de iyi geleceğine kaçımız inanıyoruz… Birinin aldığı eğitim, bilgi dağarcığı, kültürü, hayata bakışı, düşünceleri kaçımızı heyecanlandırır, kaçımız insana çok şey katan bu özelliklerin peşine takılırız!...
***
Son yılların yükselen trentleri olan lüks arabalar, pahalı tatiller, havuzlu villalar veya partizanlıkla alınan mevkiler olması gereken insani özelliklerin önüne geçtiği sürece kendini yerden yere vuran, başarıyı kıskandığımız için başarılıların kuyularını kazan, çekememezlik içinde kendini yiyip bitiren, başkalarının dedikodularını yapan bir Nagihan modeli olmaya devam edeceğiz.
***
İşin korkunç tarafı da bu; Nagihan modelinin kimileri için çekici olması… O kendine ve ilişkilerine zarar veren aşırı hırsın gerekliliğine inanmış, geleceğini o aşırı hırsın verdiği güçle başkalarının sırtına binip engelleri aşmayı bir normal yaşam biçimi olarak algılamış insanlar olduğunu ne yazık etrafımızda çok görüyoruz.
***
Bu tehlikeli gelişmeyi, insanı yıpratan, insanlıktan çıkaran bu Nagihansı kişiliği yaşamımızdan çıkarabilir miyiz bilmiyorum ama en azından denemek kendimizi iyi hissettirecektir diye düşünüyorum.
--------------------------------------------------------------
Para da yok, koli basili de…
Deniz krizimiz sürmeye ve büyümeye devam ediyor. Son günlerde çıkan deniz suyu kirlilik oranlarıyla ilgili değerler de zaten özellikle Girne’de paralı olan deniz sorunumuza başka bir boyut taşıdı. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara güvenmek istiyorum ama bir otelimizin elinde tuttuğu plaj dışında diğer büyük otellerin ellerindeki plajlarda deniz suyunun kirlilik oranının ‘0’ olarak açıklanması da bu güveni biraz sarsıyor benim açımdan… Öyle ki o ‘0’ olarak açıklanan deniz suyu kirlilik oranının olduğu yerlerde defalarca gazetelerde çıkan haberlerde bütün pis suların denize boşaltıldığı yer aldı. Arıtmanın denize döküldüğü yerdeki denizlerde kirlilik oranı yine ‘0’ çıktı. Biraz garip rakamlardı ve biz de denize gitme kararı verirken ve “nerede deniz parasız” araması yaparken bir de “nerede koli basili yok” araması ekledik ve kararı tabii ki Alagadi’de verdik. Denize otel kapılarında, yoklamalardan sonra 40 TL ödeyerek girdiğiniz Girne plajları için en akılcıl yer tabii ki Alagadi.
-------------------------------------------------------------------
OYUN
‘Devletçilik’
9 günlük bayram tatilinden sonra ‘devletçiliğe’ ara vermiş ‘devlet’ yeniden çalışmaya başladı. Şimdi neler olacak? ‘Devlet’imizin birinci görevi! olan maaş ödemeleri için ay sonuna kadar toplanabilen vergi toplanacak, Türkiye’den gönderilen para bu toplanan vergilerin üzerine konacak, maaşlar hazır hale getirilecek ve bu ay da ‘devletçilik oyunu’ tamamlanmış olacak. Gelen ay başı perdeler yeniden açılacak.
-----------------------------------------------------------------
EVRİM
Ay değil, Jüpiter
Ramazan bitti ama oruçla ilgili sorular sanal ortamda dönmeye devam ediyor; “Kanser hastaları oruç tutabilir mi?.” Diğer yandan NASA’nın Jüpiter’i izlemek için beş yıl önce uzaya gönderdiği araç Jüpiter’in yörüngesine yerleşmiş. Ne alaka şimdi! Alaka şu; “Herkes Ay’a biz yaya” derdik daha önceleri… Şimdi Ay da aşıldı… Artık “Herkes Jüpiter’e biz sürünmeye…” demek gerekiyor galiba… ‘Biz’ demek de istemiyorum ama gidişatımız ‘biz’ demeyi gerektirecek hale geliyor.
-------------------------------------------------------------
"Bilimsel gerçekler üzerinde anlaşmak varken, kelime yığınlarıyla kavga etmek niçin?"
F.BACON