GÖÇ YOLLARI…
Kaptanzade Ali Rıza Bey’in bestelediği, Ömer Bedreddin Uşaklı Bey’in sözleriyle bir zamanların çok sevilen hicaz şarkısında dediği gibi: “Kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgârına!”
Tabii beyefendi aşk üzre etmiş bu kelamı ama yaşamak dediğimiz şey de bir aşk hali olduğundan, artık yüzbinlerce hayatı oradan oraya savurmakta olan çılgınlık rüzgarları için de söylenebilir, dinlenebilir bu şarkı…
Aslında bahtın rüzgârına kapılma hali yeni bir durum değil, her çağa 1-2 habis ruhlu şeytan düşmüştür insanlık tarihi boyunca. Talihsizliğimiz o ki, aynı anda çok sayıda manyağın dünya siyasetine yön verdiği bir döneme denk geldi ömrümüz. Her yeni gün yüreğimiz ağzımızda “gece hangi deli hangi kuyuya taş attı da yakacak dünyayı” heyecanıyla uyanıyor, kazasız belasız atlattığımız günü derin bir nefes alarak kapatıp şükrediyoruz.
“Şahane, akıllı füzelerimiz var, yollarız haa!” diyor biri. Öbürü almış eline bir kırmızı tebeşir, kırmızı çizgiler çiziyor Ortadoğu haritasında. Biri nükleer denemeler yapıp küçük çaplı depremler yaratıp eğleniyor, diğeri Ukrayna’dan Suriye’ye oyun alanını genişletirken “Nazdrovia” diye kadeh kaldırıyor, bir başkası denizin ortasına “döktüğü” yapay adalar üzerine askeri üsler kuruyor.
Psikopat liderler, üzerinde 6 milyar 931 milyon küsur insanla birlikte yer küreyi voleybol topu gibi oradan oraya atıp tutuyorlar. Top elden ele geçerken, binler, onbinler, yüzbinler, milyonlar yollara dökülüp evlerini, topraklarını bırakıp göç yollarına düşüyorlar.
Esef verici bir durum ama tarihin en sinsi insani göç trafiğinin yaşandığı dönemlerden birini “şimdilik” konforlu koltuklarımızdan kayıtsız gözlerle izliyoruz. Küresel düzeyde göçmen sayısı inanılmaz… 1970 tarihli BM kayıtları 84 milyon uluslararası göçmenden bahsederken 1990 yılında bu rakam 156 milyona, 2010 yılında ise 214 milyona ulaşmış.
Uzak hikâyeler mi? Türkiye’ye ve bulunduğumuz coğrafyaya bakalım o halde:
Kızılay’ın 2017 raporuna göre Türkiye’de “yakalanan” izinsiz göçmenlerin sayısı yıldan yıla dudak uçuklatan biçimde artıyor.
2006 yılında Türkiye’ye yasa dışı yollarla giriş yapanların sayısı 51.983… 2014’e kadar aşağı yukarı aynı seyirde giden bu rakam, 2014’ten itibaren tırmanmaya başlıyor. 2015 yılında neredeyse 3 kat artarak 146.485’e, 2017 sonu itibarıyla ise 175.752’ye yükseliyor.
2005-2014 arasında Türkiye’de “yakalanan” kaçak göçmen sayısı toplam 496.912… Yarım milyon yani…
Elbette bunlar, raporda da belirtildiği gibi “yakalananlar!”
Ya “başarabilenler?” Yunanistan’a “ulaşabilmiş” göçmenlerin sayısı 2015 yılında 856.723… 2016 yılında ise sadece deniz yoluyla Yunanistan kıyılarına ulaşabilmeyi başarmış sığınmacı sayısı 123.246…
Türkiye üzerinden göç yollarına düşenlerin uyruk sıralamasında tahmin edileceği gibi ilk sırada Suriyeliler var. 2017 yılında “yakalanan” 175.752 göçmenin 50.217’si Suriye, 45.259’u Afganistan, 30.337’si Pakistan, 18.488’i ise Irak uyruklu.
Hepsi savaşın, şiddetin hüküm sürdüğü can pazarı ülkeler… Hepsi birer İslam ülkesi… Hepsi Ortadoğu cehenneminden canını kurtarıpTürkiye üzerinden batıya, Avrupa’ya kapağı atma derdinde…
Kötü sosyo ekonomik koşullar, hırsız- katil otoriter rejimler, savaş ve şiddet, bölgesel/ küresel felaketler, iklim değişiklikleri insanları oradan oraya savururken ateşi henüz yumuşak koltuklarımızın tenlerimize değdiği yerde hissetmediğimiz için kılımızı kıpırdatmıyoruz. Sadece göç yollarına düşen insanlar için değil, göç yollarına düştü düşecek hale gelen kendimiz için bile…
Bizler için çok mu uzak göç yolları?
Bencilliğimiz, ihtiraslarımız, doymak bilmezliğimiz artarak devam ettiği sürece yakınlaşıyor göç yolları…
Barışı slogan olmaktan çıkarıp gerçekten etimizde, tenimizde hissederek arzulamadığımız, haykırmadığımız, örgütleyemediğimiz ve egemenleri barışa gerçek anlamda zorlayacak bir eylemliliği gerçekleştirmediğimiz, “kan, daha fazla kan” çığlıklarıyla büyüyen histeriyi frenleyemediğimiz her dakika yakınlaşıyor göç yolları…
Akılcı sosyo-ekonomik politikaları ivedilikle üretip yaşama geçiremediğimiz, toplumsal eşitsizliğin ağır etkilerini ortadan kaldıramıyorsak bile hafifletemediğimiz her gün biraz daha yakınlaşıyor göç yolları…
İklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerin farkında değilmiş gibi davrandığımız, umursamazca tükettiğimiz, kirlettiğimiz, yok ettiğimiz, tepemize kurulan nükleer santralleri engelleyemediğimiz her saniye biraz daha yakınlaşıyor göç yolları…
Ne yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz aslında…
Dediği gibi koca Nâzım’ın:
“Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm/ Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz/ Ya dünyamıza inecek ölüm…”