GÖNLÜ GÜZEL
Kritik anlarda verdiğimiz bazı kararlar belirliyor hayatımızın gidişatını. Bazen karar bile değil verdiğimiz. Yol çatallandığı zaman bir biçimde seçiyoruz gideceğimiz yönü. Neden birini değil de ötekini seçiyoruz peki? Bazen çok somut bir neden göremesek de bir biçimde bizi iki seçenekten birine yönlendiren içsel bazı meseleler, yönelimlerimizi belirleyen duygu ya da sezgiler vardır belki de. Bazen de seçeneklerden biri son derece nettir bizim için. Asla tercih edemeyeceğimizdir çünkü diğer seçenek.
Hayattan yorulup kendimi bir uyurgezer gibi gidişata bıraktığım, amaçsızca savrulduğum zamanlar olmuştur. Böyle zamanlarda bile bir içsel tercih girmiştir hep devreye. Geçmişin kâbusları, düş kırıklıkları, korkular, kaygılar biz farkında olmasak da gölgelerini düşürürler bugüne… Davranışlarımızı belirleyen suçluluk duyguları, çocukluk yaraları, yarım kalmışlıklar başkalarına anlaşılmaz gelen tercihlere sürükleyebilir bizi.
İstemediğimiz halde bazı durumlara mecbur bırakılsak, hasbelkader kendimizi bir yerlerde bulsak da vicdanımızla baş başa kaldığımızda içimizdeki hassas terazinin gerçekte neyi gösterdiğini ayırt edebiliriz.
Dışarının gürültüsü, yakıcı ve acil gündemler kendi içine doğru bakmasını geciktiriyor insanın. Aslında kendi içine hiç bakmayan, bir varoluş ve hayatı sürdürme kaygısıyla topluluklar içinde kendine sağladığı güvenlik alanlarına sığınıp başkalarının çizdiği rotalarda ilerleyen öyle çok insan var ki. Bir iç özgürleşme için bütün güvenlik kaygılarından azade olmak, ruhu ve bedeni kıskaçlardan kurtarmak gerek oysa.
Dünyanın ve ülkelerin yakıcı gündemleri içinde kendi kişisel hikayelerimiz, ruh hallerimizle baş başayız. Kaderimiz belirleniyor bir yerlerde alınan kararlar, atılan imzalarla. Birden hiç ummadığımız bir sabaha uyanabiliyoruz. Yalanlarla, beyin dalgalarımıza karışan imgelerin, boşlukta üzerimize yürüyen kelimelerin saldırısı altındayız. Çemberin içindeyiz ve görebildiğimiz kadarıyla yoğruluyor düşüncemiz. Bir güvenlik alanı bulmuşuz kendimize, dışarıya çıkarsak yalnızlaşabiliriz.
Bunca karmaşa içinde çok yalın bir beceri aslında ihtiyacımız olan. Sahte olanı, sinsi olanı, bizi maniple etmeye çalışanı seçebilmek.
Hem kişisel hem de toplumsal kararlarımızda, çizdiğimiz yönlerde, arkadaşlıklarda, ittifaklarda bir rastlantı ve mecburiyet faktörü vardır her zaman. Pek çok mutsuzluğun kökeninde de bu vardır belki. Kalbin söyledikleri ve mecburiyetlerimiz arasındaki Araf’ta acı çekeriz. Kalp de doğru söylemez çoğu zaman. Kalbin fatihleri sayısız Kazanova taktiği uygulamış olabilir. Fethedilmiş bir kalp yanlış bir kalptir genelde.
Tapınma hali, insanı rahatlatan bir durumdur. Kendi güçsüzlüğünü teslim edip bir başkasının gölgesine sığınırsın. Sorunlarının çözümünü bir kahramana havale edersin. Karar vermenin ağırlığını taşımaktan kurtulur, senin için kararlar alıp uygulayacak birine biat edersin.
Susuz bırakılmış, bakılmamış, solmuş bahçeler gibidir bazı insanlar ve ülkeler. Yeniden yeşerebilecekleri günler için bir bahçıvanı beklerler. Yağmurlar yağar, güneşler açar, dolu dalları kırar bazen. Kökler sağlamsa dayanır bazı ağaçlar.
Ne olursa olsun bir mucizedir ama insan… İnsan değiştirebilen, zorunluğu aşıp özgürleşebilendir. Uzun bir yolun yolcusudur ve karşısına pek çok zorluk kadar güzellik de çıkar yol buyunca.
Zorluklar bir idmandır bir başka açıdan bakıldığında. Kolay hayatlar yaşayanlar ruhsuz bir müzik taşırlar içlerinde, yükselip alçalan tınıları yoktur onların.
Kendi biricik hayatlarımız içinde başardıklarımızın birer kahramanıyız her birimiz. Yaptığımız seçimler, kritik anlarda verdiğimiz kararlarla çiziyoruz yolumuzu. Düşe kalka ilerlediğimiz bu yolda en iyi rehber sahiciliktir bana kalırsa. Hep kendi içimize doğru bakmak, sorgulamak, adalet duygusuyla hassas bir terazi taşımaktır. Gönlü güzel denir halk arasında. Daha da ötesi yoktur kendini gerçekleştirebilmiş bir insan olmanın.