Gönyeli-Girne Boğaz-Kırnı-Şirinevler-Yılmazköy-Gönyeli Parkuru
Yumuşacık, ne soğuk, ne de kavurucu sıcakların olmadığı bir havada sürüşe çıkmak gibisi yoktur. Yağmur da görmüşse doğa, etrafın yemyeşil olduğu, sapsarı lapsanalarla kaplı olduğu ovaları izleyerek sürmenin keyfine doyum olmayacaktır.
Filiz Uzun
Kıbrıs’ta bahar aylarında Pazar günü için yapılabilecek en güzel aktivitelerden biridir bisiklet sürmek. Tabii bir bisiklet tutkunu için hava şartlarının hiçbir önemi yoktur. Yağmurda da güzeldir bisiklet, soğukta da, yazda da. Ancak Kıbrıs’ta bahar aylarında bir başkadır bisiklet. Yumuşacık, ne soğuk, ne de kavurucu sıcakların olmadığı bir havada sürüşe çıkmak gibisi yoktur. Yağmur da görmüşse doğa, etrafın yemyeşil olduğu, sapsarı lapsanalarla kaplı olduğu ovaları izleyerek sürmenin keyfine doyum olmayacaktır.
GÜNEŞ VE DOĞA
Güneşin insan fizyolojisi üzerine etkileri herkes tarafından bilinmektedir elbette. Fakat bir Kıbrıslı için olmazsa olmazdır güneş. İki gün yağmur yağsa dört gözle bekleriz güneşin bize yüzünü göstermesini. Yoksa depresif, mutsuz hissederiz. Oysa güneşte enerji vardır. Adeta şarj olur, kendimizi iyi hissederiz. Böyle güzel bir bahar ayında güneşin ılık ılık vücutlarımızı ısıttığı, enerji verdiği bir Pazar günü bisiklet sürmeyip de ne yapılır ki hiç bilmiyorum. Elbette böyle zamanlarda rotayı doğanın en güzel ortaya çıktığı, binaların, trafiğin ve gürültünün olmadığı yollara doğru çizmek akıllıca olanıdır. Haftanın yorgunluğunu atmak, bol oksijen almak ve belki de hiç gitmediğimiz, keşfetmediğimiz köylerimizi keşfetmek için ideal olan bisiklet sürmektir. Bisiklet sürerken hiçbir noktayı kaçırmazsınız çünkü. Her ağaç, her çiçek, her insan bir adım yakınınızdadır. Hem spor yapmış hem de güneşi iliklerinize kadar hissetmiş olursunuz sürerken.
Bisikletin en iyi yanı, yalnız da yapılabilecek bir spor olmasıdır bana göre. Başka birine ihtiyacınız yoktur. Elbette uyumlu sürebildiğiniz bir yol arkadaşıyla ya da ekiple keyifli bir sürüş yapabilirsiniz ancak şart değildir. Biraz yalnız kalmak, sürüş yaparken kendinize odaklanmak, kendinizi dinlemek, hiç konuşmadan sadece doğanın sesini dinleyerek sürmenin de keyfi bir başkadır. Hafta içinde sizi yoran, üzen düşüncelerden uzaklaşmak için de birebirdir bisiklet sürmek. Dedim ya benim için meditasyon gibidir sürmek.
ZORLU YOLLAR İYİDİR
Bu hafta sizlere biraz zorlu bir parkuru anlatacağım. Zorluğu; yolun biraz uzun olması dışında parkur boyunca yer yer karşımıza çıkan yokuşların varlığıdır. Bu yol genellikle bisiklet sürücülerinin performans için kullandıkları bir yoldur. Daha önce sürmeyen biri için zor bir parkur olabilir ancak düz yolda sürmeye alışmış biri için artık bu parkuru yapmak şart olmuştur. Düz yolda dedem de sürer hadi buyurun yokuş çıkmaya.
Ben bu yolu kaslarım zayıfladığında güç kazanmak için tercih ederim. Ve yaptığım sürüşlere mutlaka ayda bir de olsa bu parkuru eklerim. Hem keyifli, hem de performans geliştirici bir yol olması nedeniyle.
Genellikle bu parkur için Gönyeli girişinde buluşmayı tercih ederiz yol arkadaşım Sevgili Sami Saygun ile. Ve eski Girne yolu olarak da bilinen Gönyeli yolundan boğaza doğru yola çıkarız. Sabah kahvelerimizi evde içmemişsek şayet Gönyeli’deki herhangi bir kahvede içer, yolumuza öyle koyuluruz. Gönyeli boğaz yolunda karşımıza ilk çıkan yokuş hayli esaslı olup bisikletten inmeden çıkabilmişseniz eğer sonraki yokuşlarda zorlanmadan çıkabileceğinizin de göstergesidir. Bu yokuşlarda vites düşürmek ve olabildiğince karşıya değil de bisikletin hemen önüne bakmak benim keşfettiğim bir durumdur. Yokuşa bakmak bazen enerjinizi düşürebilir.
Zorlu yolları sevmek nedense benim karakterimde var. Hayatım boyunca hiçbir zaman kolay yol olmadı önümde. Zorlu yolları nasıl geçeceğim konusunda hayli tecrübeliyim yani anlayacağınız. Bu parkurdaki yokuşlar bana vız gelir J desem de parkur bittiğinde her seferinde helak olur, buna rağmen acayip bir zevk duyarım. Haftanın esaslı sporunu yapmış olmanın ve zorlu bir yolu daha bitirmenin haklı gururunu yaşarım.
Hayat da bisiklet sürmek gibi değil midir? Her yol düz olsa ne değeri var ki? Hem ben sıkılırım açıkçası. Yokuşlar olmalı, inişler de. Biraz zoru denemeli insan. Ve başarmanın keyfini çıkarmalı. Bazen de iniş aşağıya gidilebilir tabii. Kolayca, ayakçayı bile çevirmenize gerek kalmadan, su gibi akarak. Hele de zorlu bir yokuş sonrası gelen inişlere bayılırım. Nefistir. İşte o zaman kendinizi inanılmaz özgür hissedersiniz. Hızla indiğiniz inişte rüzgar yüzünüzü okşar. Başardın der size, zorlu bir yokuşu çıktın ve bu da senin ödülün. Dinlen, çevirme ayakçaları, bırak kendini akışa, yol seni götürecektir. Dert etme, manzarayı izle. Nefes al. Rahatla.
KIRNI KÖYÜ (PINARBAŞI)
Boğaz yolundan Kırnı köyüne doğru yol alırken birkaç yokuş daha karşınıza çıkacaktır. Korkmayın, birinciyi başarıyla geçtiğinizi unutmayın. Bunları da geçebilirsiniz. Biz başardık, elbette siz de başarabilirsiniz.
Kırnı yoluna sapmadan Şahinler kavşağı ile karşılaşacaksınız ancak benden tavsiye Kırnı’ya çıkmalısınız. Kırnı köyüne çıkarken uzun bir yokuş sizi zorlayacaktır yine ama köye çıkmak ve aşağıdaki manzarayı izlemek buna değecektir.
Köye çıkmışken köy hakkında biraz bilgiye sahip olmak isteyeceğinizi düşünerek kısa bir bilgi vermek isterim.
Girne boğazının yaklaşık 3 mil güney batısında bulunan Kırnı, Beşparmak sıra dağlarının güney eteklerinde asırlar boyunca varlığını sürdüren bir dağ köyümüzdür. “Krini” sözcüğü eski Yunancada pınar anlamına geldiğinden, adını ünlü pınarından aldığı anlaşılmaktadır. Kıbrıslı Türkler tarafından “Kırnı” adıyla bilinirken, yakın geçmişimizde adı “Pınarbaşı” olarak değiştirilmiştir.
1958 yılında köyün kuzey doğusundaki “Konnonun Ara” (Konno Arası) ile “Merra” mevkilerinde N.P. Stanley Price tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırma çalışmaları sırasında Prehistorik döneme ait çakmak taşı yonga aletler, taştan yapılmış bir keser ile iki el baltası, kırmızı cilalı çanak-çömlek parçaları ve daha bazı kalıntılar ele geçmiştir. Yine köyün üst başındaki bazı doğal mağaraların da M.Ö 3900 – 2500 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ’da yerleşim amacıyla kullanılmış olabileceği öne sürülmüştür.
Kırnı Kalesi, Cemelönü mevkiinde bulunan antik mezarlığın kuzeydoğu bitişiğindeki “Çallı Beleng” mevkiinde yer almaktadır. Kıbrıs’ta ilk kez Orta Tunç Devri sonlarında (M.Ö XVII. Yüzyılda) yapılmaya başlanan kaleler arasında yer almaktadır.
1963 olaylarından hemen sonra “Kırnı Çınar Gazinosu” adıyla faaliyete geçen eğlence yeri ile piknik alanında, 1967-1994 yılları arasında küçük bir kulübe bulunmaktaydı. Hafta sonlarında piknik alanı bir sayfiye yeri olarak kullanılırken, gençler ise piknik alanının güney bitişiğindeki büyük su havuzunu yıkanma yeri olarak kullanmışlardır. Buradaki yaklaşık 40 çınar ağacının bir kısmının 100 yaşın altında, bir kısmının ise 300 yaşın üstünde olduğu öne sürülmektedir.
Kırnı Piknik alanı halen daha çevre köylerin ve Lefkoşalıların yaz gecelerinde ve bahar aylarında kullandıkları bir piknik alanıdır. Dağ yürüyüşü yapmak, pınardan gelen soğuk suyun verdiği serinlik altında yaz gecelerinde piknik yapmak, Kırnı köyüne has alışılagelmiş bir etkinliktir. Kırnı piknik alanı, 1994 yılından itibaren Mustafa Kemal Arif tarafından başarıyla işletilmektedir. Mustafa Kemal Arif tarafından üretilen Kırnı çörekleri ve ekmekleri de Kıbrıslılar tarafından rağbet görmektedir.
KIBRIS’IN GÜZEL İNSANLARI
Sami Saygun ile bu parkuru yaptığımız son seferde Kırnı köyüne girişteki zorlu yokuşu çıktıktan sonra bir ses bizi çağırarak “Gelin bakalım buraya, bu yokuşu çıkabildiysanız bir gaveyi hakkettiniz” dedi. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Kırnı köyü sakini Yılmaz amca yatak sandalyesini tepenin başına çıkarmış kuzularını otlatırken bir yandan da güneşleniyordu. Arka taraftaki evinden eşine seslenerek kahveleri söyledi. Tepside kahvelerle gelen eşi, Yılmaz amca ve biz tatlı ve hayli kahkahalı bir sohbete koyulduk. Hayatımda bu kadar güldüğümü anımsamıyorum. Çok komik olan Yılmaz amcayı unutmamız mümkün değildir. Yavru kuzucukları sevdikten sonra birlikte selfie çekmekten de geri kalmadık.
Sami ile çıktığımız zorlu yokuşu su gibi inerken; ne güzel, ne sıcak, ne kadar sevgi dolu insanlarımız var dedik. İşte bu ülkeyi yaşanır kılan budur. Hiç bozulmamış gerçek Kıbrıslı köy insanları, doğamız, insanın içine işleyen güneşimiz ve mis gibi havamız.
ŞİRİNEVLER VE YILMAZKÖY
Kırnı köyünden sonra Şirinevler köyüne gitmek için yola koyulduk. Her seferinde bir kahve de Şirinevler köyünün meydanında içeriz. Köy genellikle Baflıların yaşadığı bir köydür. Bizler bu yolu çok sık yaptığımızdan köy kahvesinde oturanlar bizi tanıyor artık. Kısa sohbetimizi yapıp kahvelerimizi içtikten sonra Yılmazköy’e doğru yola koyuluruz. Bu yolda da birkaç yokuş geçmek zorunda kalacaksınız ama eğer yağmur yağmışsa köye girmeden harika bir manzara ile karşılaşacaksınız. İçinde ördeklerin yüzdüğü bir gölet var burada. Bisikletlerinizden inip bu gölette biraz durmanızı tavsiye ederim.
Yılmazköy’den sonra Gönyeli’ye doğru gitmek için anayola çıkmak zorundasınız. Bu yüzden birkaç kilometrelik bu yolda dikkatli sürüş yapılmalıdır. Olabildiğince banketten gidip tek sıra halinde sürülmelidir. Gönyeli’deki başlangıç noktamıza gelmek genellikle 4-5 saati bulacaktır. Toplamda 45 kilometrelik bir parkur olduğu halde yokuşlar nedeniyle biraz uzun sürebilir. Tabii bu yine de sizin hızınıza bağlıdır. Zorlu ve uzun bir sürüş olsa da inanılmaz keyifli bir parkurdur.
Bu parkurda sürerken birçok bisiklet sürücüsüyle karşılaşırsınız. Selamlaşmak ve el sallamak şarttır. Selam vermeyen yol sürücülerine buradan selam olsun. Kasmayın kendinizi bu kadar, o yolu 2 saatte bitirseniz ne olacak. 4 saat sürün, keyifle sürün. Karşınıza çıkan bisikletçilere bir el sallayın. Eminim size de iyi gelecektir.
Sevgili bisiklet severler siz daha bir bisiklet edinmediniz mi? Hadi, bize katılın, size hem yoldaş hem de keyifle öncülük edebiliriz. Yeter ki isteyin. Velesbitsiz kalmayın.