“Google” Mı Bilir? Öğretmen Mi?
Garip bir soru değil mi? Evet, garip ama anlamlı bir soru…
Eskiden köylerde her yeni bir şeyin, nasıl ve ne şekilde yapılacağına karar verilemediğinde, öğretmene (muallime) sorulurdu. Oysa şimdilerde çocuk, genç veya yetişkin olarak her başımız sıkıştığında ilk başvuru kaynağımız “google” oluyor…
Teknoloji’nin eğitimi nasıl değiştireceği konusu oldukça önemlidir. Bu konuda akıl almaz fikirler söz konusu… Okullarımıza konan ve pek de kullanılmayan “akıllı tahtalardan” bahsetmiyorum.
Öğrencinin nefes alışverişini, yüz ifadelerini ve hatta yazı yazma hızını ölçebilen; bu sayede öğrencilerin derslere veya eğitim ortamına nasıl tepki verdiğini öğretmene bildirebilen bir teknoloji hayal edin. Her öğrencinin önünde bir tablet değil, gözünde biyometrik bir gözlük düşünün. Bu gözlükler, gözümüzün gerçek dünyada gördüğü şeylerin üzerine bilgi veya resim ekleyen birer ekran görevi görüyor. Bu sayede kitap veya harita gibi eğitim materyallerini daha etkili hâle getirmek mümkün. Hatta artırılmış gerçeklik gözlükleri sayesinde her öğrenci, ders anlatan öğretmeni video olarak da karşısında görebilir.
Bizim okullarımıza böyle bir teknolojinin gelmesinin 100 yıllar alabileceğini düşünüyor olabilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız… Ancak bu olgudan daha kötü bir durum var. Eğitim anlayışımız, kullandığımız eğitim teknolojimizden çok daha eski...
Evet, okullarımızda böylesi bir teknolojiden bahsetmek mümkün değil ama hemen her çocuğun bugün evinde bilgisayarı, cep telefonu belki de tableti var. Öyle ki daha geçen ay aldığımız cihaza, bugün eskimiş gözüyle bakıyoruz… Avrupa Birliği’ne, Birleşmiş Milletlere hatta İslam Ülkeleri Birliği’ne bile giremedik ama “Internet”e bizden hızlı giren yok…
Kısacası artık bilgiye erişmek için zengin veri kaynaklarımız var. Bu zengin veri kaynağına karşın, sadece öğretmenin söylediğini bilmesi istediğimiz bir anlayışla eğitimi sürdürmeye devam edersek öğrenciler için okulları sıkıcı bir yer olmaktan kurtaramayız… Eğitimciler ve aileler olarak okulun düşündüklerinin tam aksine sıkıcı bir yer olmadığını, okulda eğlenceli etkinlikler yapabileceklerini söylesek de okulu sıkıcı bulmaya devam edeceklerdir…
Öte yandan hiç kuşku yok ki, hiçbir teknolojik gelişim öğretmenin yerini alamayacaktır. Ancak artık eğitim anlayışımızı değiştirme vakti gelmiştir. Hatta geç bile kalınmıştır. Öğretmeni bilgi veren kişi değil, bilgiye ulaşma yollarını gösteren eğitim lideri haline getirme zamanı gelmiştir. Eğitimi dört duvar arasından çıkartıp, öğrencinin kendini özgür hissedeceği yapıları kurabilmeliyiz… Sosyal – duygusal öğrenmeyi hakim kılıp, okulları ruhsuz binalar olmaktan kurtarmalıyız…
***
Anlayana - Gülmece
Fıkra Gibi
1960 yıllarda her nasılsa Elazığ Akıl Hastanesi’nden 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ’ın sokaklarında kendi başlarına dolaşmaya başlarlar…
O dönemin ünlü doktoru Mutebet Yazıcı hastanenin baş hekimidir. Hastanenin diğer personeli telaş içinde durumu başhekime anlatırlar ve “Doktor Bey, ne yapalım diye?” diye akıl danışırlar. Mutebet Bey’in aklında parlak bir fikir vardır. Personeline dönerek; “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak beni takip edin!” der.
Doktor Mutebet önde, personeli arkada “düt düt” diye trencilik oynayarak Elazığ sokaklarında dolaşırlar. Bütün akıl hastaları bu kuyruğa girip trenin vagonları olurlar. Günün sonunda hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir…
***
Biliyor muydunuz?
Tarih Kitaplarını Değişiyor
Türkiye Cumhuriyeti, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, "Talim Terbiye Kurulu bütün tarih eğitimi konusunda çok köklü, yeniden çalışma içerisindedir. Tarih kitapları elden geçirilecek" dedi.
Bakan Avcı, bir soru üzerine bu değişikliğin temelinde Tarih kitaplarındaki “ayrılıkçı” unsurlar olduğunu dile getirerek; "bütün tarih kitaplarının tek tek elden geçirileceğini ve ayrılıkçı ifadelerin bu kitaplardan temizleneceğini ve her düzeydeki tarih kitapları, bir bütünlük içerisinde birbirini tamamlayacak bir anlayışla yeniden hazırlanmakta olduğunu” dile getirdi.
Ya bizim kitaplarımız!
Bizim kitaplarımızın da güncellenme vakti gelmedi mi? Ayrılıkçı, şoven, militarist unsurların temizlenmesi gerekliliği yok mu? Kıbrıs Türk Tarihi’ni bir savaşlar tarihinden çıkartıp, kültür mirası haline getirmemiz gerekmiyor mu?
Sahi… Temel Eğitim Program Geliştirme Projesi’ne ne oldu?
***
Aklınızda Bulunsun
Barış Eğitimi
Geçtiğimiz haftanın en önemli eğitim gündemlerinden biri de KTÖS, KTOEÖS ve DAÜ-SEN işbirliğinde Eğitim Enternasyonel’in Avrupa kıtası örgütü Avrupa Eğitim Sendikaları Federasyonu (ETUCE) tarafından düzenlenen Barış Eğitimi konferanslarıydı.
Barışın temelinde yatan eşitlik, adalet, özgürlük kavramları barış eğitiminin odak noktalarıdır. Barış eğitiminde ana hedef barışa ulaşabilme yöntem ve stratejilerinin bireylere kazandırılmasıdır. Barışı güçlendirme, iletişim yoluyla barışı sağlama, barışı inşa etme, barışı şiddet olmadan gerçekleştirme bu yöntemlerden birkaçıdır. Barış eğitimini almış bireylerden çatışma çözümüne yönelik davranış biçimleri geliştirme ve barışı yaşatmaya ve devam ettirmeye yönelik tutum içinde olmaları beklenir.
İnsan, davranış bilimlerinde tanımlanmak zorunda olan unsurlardan en önde gelenlerindendir. Eğitim ve öğrenme bireylerin, toplumların ve dünyanın gelişimi açısından çok önemli kavramlardır. Biyolojik bir varlık olarak hayatına başlayan insanoğlu, sosyal ve kültürel çevresiyle ile etkileşerek ikinci boyutu olan kültürel boyutunu geliştirmektedir.
Geliştirdiği kültürü miras olarak yeni kuşaklara aktarmakta ve böylece sürekli bir devinim içerisinde kültür gelişmeye devam etmektedir. İşte tam bu noktada “barış eğitimi” kavramının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü eğitimin içerisinde “barış eğitimi” anlayışı hakim kılınmazsa hem akademik anlamdaki bilgi birikimi hem de kültürel mirasın yeni kuşaklara tam anlamıyla aktarılması mümkün değildir.