Göz göze geldik
“Sakın gelmesin.”
Çok insan bu sözü yineledi, durdu.
Evlat be bu!
İnsan yanında, yakınında ister, özler.
Yurdumuz “yaşanacak” değil “kaçılacak” yer oluyorsa yeniden, söz bitiyor, zaman sessizleşiyor.
***
Göz göze geldik ve sessiz bir sözleşme yaptık: Ağlamayacağız.
Yutkunduk...
Nefes aldık derin derin...
***
Önce mezuniyet sevinci vardı tabii…
İngiltere yollarına düştük; kırmızı tuğlalı evlerin, nehirler üzerine kapanan köprülerin, tramvay penceresinden koşan renklerin içinden çıktık, yağmurla ıslandık, güneşle irkildik, bulutlandık, yeşillendik...
Büyük Britanya’ya göç eden ilk kuşak Kıbrıslıların çocuklarının evlerine konuk olduk. Onlar ki bir ömür hasretlik çekmiş ana babalarının cenazelerini getirmişti adaya… Yeniden geri dönmüşlerdi, çocuklarının yanına… Evlerinin her odasında yitirdiklerinin fotoğrafları vardı, akıllarının bir yerinde geri dönüş planları ve yanlarında ana dilleri İngilizce olmuş evlatları…
***
Durham kentinin tarihi katedralinde, unutulmaz bir mezuniyet töreniyle gururlandık ve asıl zor olan sonrasıydı…
Liverpool’a gittik.
İş başvurusu yapmıştı evlat, kabul almıştı.
Çok değil on sene evvel bizim eve doluşan ne kadar çocuk varsa, hepsi yurt dışında şimdi…
Buna vesile olanlar “yalancı masallar” anlatıyorlar…
Kıbrıs’ın kuzeyini bir “rehine” gibi elde tutanlar, bir evladı uzaklarda bırakan onca ana babanın duygularını umursamıyorlar.
Toprak önemli onlar için!
İnsan değil…
***
Göz göze geldik.
Olmadı!
Hepimiz…
Ağladık…
El salladık birbirimize…
Bir yanda aklımız vardı, “doğrusu bu” diyen…
Bir yanda yüreğimiz…
***
“Gelmesin, kalsın” diyordu insanlar…
Bir ülke için bundan daha acısı olabilir mi?
Kırmızı tuğlalı ve üçgen çatılı evlerin arasından uzaklaştık, uçsuz bucaksız kırlar arasında koşan taylara, göğü sarmalayan bulutlara ve camdaki yansımamıza bakarak...
İçimizde hep o ses, bu çocuklar yurtlarına geri dönecek…
Bir gün gelecekler ve bu ülke dünyayla buluşacak, bu zulüm bitecek...
Ne olacak onlara?
Umarım yanılırım diyeceğim - ummamakla birlikte - onca karanlığın ardından Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nu yıkanlar yine hiçbir bedel ödemeyecek.
Yine görüşeceğiz!
Hatta muhtemelen, çoğumuzdan daha konforlu ve varlıklı bir hayatları olacak.
Gün gelecek “Biz zamanında söylemiştik” diyecekler.
Hesap da soracaklar üzerinden…
***
Bu ülkeyi şu anda yönetenlerin geçmişte ne başarıları olmuştu sahi?
Yine seçildiler!
Yine atandılar!
Yine göreve geldiler!
***
Bir “yardakçı” tayfası var ülkede…
Bir de “yaygaracı.”
Her ikisinin de seçilme sebebi herhangi bir başarı öyküsüne dayanmıyor.
Birileri en iyi itaat ettiği için göreve geliyor.
Birileri de “dinsizin hakkından imansız gelir” mantığıyla…
Sonuç: Karanlık!
İngiltere Notlarım
Pandemi nasıl geçti?
İşyeri olan akrabalarımız var, bize evlerini değil kucaklarını da açtılar.
Biraz ekonomi konuştuk.
- “Pandemi dönemi ilk kapatmada hükümet 10 bin sterlin gönderdi.”
- Kredi mi?
- “Hayır! İşyerini kapatan herkese öyle sorgusuz, sualsiz, destek…”
- Sonra ne oldu?
- “Kapanma sürecinde tüm kira, vergi gibi giderler ayrıca işçilerin maaşları ödendi.”
- Açılırken ne oldu?
- “Yine hiçbir geri ödeme istemeden normalleşme sürecine destek için 10 bin sterlin ödeme yapıldı.”
- Bu para yeterli oldu mu?
- “50 bin sterlin borç hakkı verdi, 1 yıl faizsiz, ardından yüzde 2 faizle…”