Gözler New York’ta Olacak
BM Genel Kurulu her yıl Eylül ayında New York’ta toplanıyor. Bu yıl 78. Oturumu 6 Eylül’de başladı. 18 Eylül’den itibaren de bir dizi önemli toplantı ve zirveye ev sahipliği yapacak.
Genel Kurulun yıllık oturumunun bir parçası olarak 19 Eylül-26 Eylül tarihleri arasında devlet ve hükümet başkanları Genel Kurul’da söz alacaklar.
Henüz açıklanmadı ama dünyanın önde gelen liderleri yine bu tarihlerde genel kurula hitap edecekler.
BM Genel Kurulu biz Kıbrıslılar için her zaman önemli olmuştur. Bence bu yıl her zamankinden daha önemli olacak. Çünkü Crans Montana’dan bu yana 7 yıldan fazla bir zamandır Kıbrıs sorunu derin dondurucuda bekletilmektedir.
Geçen Eylül’de Guterres’in yeni temsilci atama isteği Kıbrıs Rum tarafı ve Türkiye’nin onayı ile gerçekleşmiş ve 2024 yılı ile birlikte Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden başlaması için bazı girişimler yapılmıştı.
Temsilci olarak atanan Maria Holguin’in girişimleri Haziran ayında tamamlanmış ve Holguin bu çalışmasının ardından hazırladığı raporu Temmuz ayında Guterres’e vermişti.
Bu raporun içeriğini bilmiyoruz. Ama Guterres bu raporu aldıktan sonra Ağustos ayında tarafları bir araya getirerek 3’lü bir zirve gerçekleştirmek için zemin yoklaması yaptı.
Guterres’in bu çabası Hristodulidis’in açık etmesi ile sonuçsuz kaldı. Ama Genel Sekreter çabalarını sürdürmekten vazgeçmedi.
Muhtemelen bu Genel Kurul’un 26 Eylül’de tamamlanacak üst düzey oturumun ardından 3’lü bir zirve gerçekleştirecek.
Bu 3’lü zirvede Kıbrıs sorunu müzakere edilmeye başlanmayacak. Daha çok müzakerelerin yeniden başlaması için yol haritası üzerinde konuşulacak.
Türk tarafı bu noktada masaya tanınma şartını mı koyacak, yoksa Tatar’ın daha önce açıkladığı “3D, yani Doğrudan Uçuş, Doğrudan Ticaret ve Doğrudan Temas” tezini mi öne sürecek bilemeyiz.
Buna karşılık Türkiye’nin Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlamasına her bakımdan ihtiyacı var. Zaten geçen yıl Guterres’in temsilci atama istemine Tatar olumsuz yanıt vermiş ama TC dışişleri bakanı Hakan Fidan olumlu yaklaştığı için atama gerçekleşmişti.
Erdoğan geçen yıl seçimi kazanarak yeniden cumhurbaşkanı seçildikten sonra verdiği mesajlarda 2 konuda ciddi değişim sinyali vermişti. Ekonomi ve dış politikada bir U dönüşü gündeme getirmiş ve o günden bu yana bu yolda yürümeyi sürdürüyor.
Bir yandan AB’ye üyelik müzakerelerine yeniden başlamaya hazır olduğu mesajını veriyor. Öte yandan da geçmişte çeşitli nedenlerle ilişkileri askıya aldığı komşu ülkelerle diplomatik ilişkileri yeniden kurmaya çalışıyor.
İsrail, Mısır, Yunanistan ve Suriye bu ülkelerin başında gelir. İsrail ile ilişkilerin gelişmesi Gazze saldırısı sonrası kesintiye uğrasa da koparılmış değil.
Mısır’da Sisi’nin darbe sonrası iktidarı ele geçirmesinin ardından kopan ilişkiler nihayet yeniden başladı. Bir süre önce Erdoğan Kahire’ye giderek Sisi ile görüştü. Önceki gün de Sisi Ankara’ya geldi.
Türk-Yunan ilişkileri de hiç olmadığı kadar iyi gidiyor. 20 Temmuz etkinlikleri sırasında Kıbrıs’a gelen Erdoğan ve Mitsodakis’in ılımlı dil kullanmaları ve kışkırtmalara kapılmamaları sanırım Kıbrıslılara da önemli bir mesaj olmuştur.
Son olarak Türkiye doğu Akdeniz’de bulunan karbon yataklarından payını almak istiyor. Bu sadece payını alma konusu değil, keşfi yapılan doğal gazın Avrupa pazarına Türkiye üzerinden ulaştırılmasından oluşacak payı da almak istiyor.
Türkiye bu konuda haklıdır. Üstelik doğal gaz keşfini yapan ve bulduğu gazı en ekonomik, en pratik, en hızlı ve en sorunsuz Avrupa pazarına ulaştırmak isteyen petrol devleri de Türkiye üzerinden gitmeyi tercih ediyor.
Çünkü AB 2035 yılı itibarıyla petrol ürünlerinin kullanımını yasaklama kararı aldı. Bu kararı bir süre ötelese de doğu Akdeniz gazı en erken zamanda pazara çıkamazsa denizin altında kalacak gibi görünüyor.
Bütün bunları düşündüğümüzde doğu Akdeniz’in ortasında bulunan bu küçücük Kıbrıs adasının önemi bir o kadar daha artıyor. Kıbrıs sorunu çözümlenmeden bu gazın sağlıklı biçimde AB pazarına ulaştırılamayacağı herkesin bilgisindedir.
Görüldüğü gibi çözüm için bütün şartlar uygundur. Geriye tarafları masaya oturtarak gerekli esnekliği göstermeleri ve toplumlarına liderlik yaparak bu sorunu bitirmeleri kalıyor.
Eylül ayı boyunca gözümüz New York’ta olacak, ama kulağımız da Lefkoşa, Ankara, Atina, Londra, Brüksel ve Washington’da olacak. Çünkü buralardan gelecek olumlu sinyaller New York’ta oturanları harekete geçirebilecek diye düşünüyorum.