GÖZLERİNİZDEN ÖPERİM
Tesadüfen fark ettim geçen gün. Haftalık düzenli köşe yazısı yazmaya başlayalı tam 10 yıl olmuş. BirGün gazetesinde yazmaya Şubat 2007’de başlamışım ilk kez. Öncesinde Söz gazetesinde Barış Açısı adlı köşemi ve 80’li yılların sonundaki Yenidüzen yazılarımı da sayarsak epey laf kesmişim gazete köşelerinde. Son sıralar yazılarımda bir yorgunluk hissetmem tevekkeli değil. Düzenli bir okurumsanız büyük olasılıkla siz de fark etmişsinizdir bunu.
Bir New York sabahından yazıyorum bu haftaki yazımı. Arada yedi saat fark olduğuna göre şimdi öğleden sonra Kıbrıs’ta. Bir Cumartesi öğleden sonrası. Sıcakta kavrulan bir yaz günü… Kıbrıs acı veren bir sözcüğe dönüşeli çok oldu içimde. Acı veren bir aşk gibi. Hem büyük bir özlem ve tutkuyla anımsarsın hem de içini kederle, bir düş kırıklığının derin kanamasıyla ürpertir.
Dünyanın bir yerlerinde olmanın kalbi kanatlandıran bir özgürlük duygusu var. Nereye gitsen kendini, geçmişteki yararlarını birlikte taşıyorsun ama.
Kendi içimde bir başka biri olarak yaşadığımı fark ettim geçenlerde. Orada yaralı birini sakladığımı… Evin güzel ve düzenli görüntüsüyle tezat karmakarışık dolapta gizli bir sır gibi. Oraya bakamadım uzun yıllar. Kapağını kapattım ve daha kabul edilebilir bir hayatın tadını çıkarmaya çalıştım. İnsanlar hep karışık duygular beslediler bana karşı. Böyle gibi geliyor bana… Aslında bundan emin bile sayılırım. Farklı zamanlarda beni gözlemleyen herkes için başka bir intiba söz konusu… Özgüvenim bir yükselir bir alçalır çünkü. Genelde yüksek görünür ama birden bir şey belleği tetikler ve içimdeki o sonsuz ezikliğe, geçmişteki büyük hırpalanmanın dehlizlerine doğru savrulurum.
Eski yazılarıma bakarken bu kırılganlığı açığa vurma cesaretimi görüyorum onlarda… Pervasız bir içtenlikle yazmışım onları. Bunun kimi zaman bana bir hırpalanma olarak geri geleceğini bile bile…
On yıl önemli bir dönemeç sayılıyor ya bunun üzerinde düşünüyorum son günler. Galiba kendi içimde bir devrime ihtiyacım var. Bir yenilenmeye, yeni bir rüzgâra belki…
On yıl önce BirGün’de çıkan ilk yazılarım bir şaşkınlık yaratmıştı. Her yazıdan sonra pek çok okur e maili aldığımı anımsıyorum. Aşklardan, yalnızlıktan söz eden aynı zamanda da oldukça politik bir yazar şaşırtmıştı onları.
Okurla oluşan bu samimi bağ beni de yüreklendirmişti. Her hafta sonu yazılarımı heyecanla bekleyenler olduğunu bildiğim için daha büyük bir şevkle yazıyordum ben de.
Günümüzde değişim başa çıkılmaz bir hızda. Şimdilerde sosyal medya var ve kendini ifade etme olanakları çoğalmış durumda. Yazılarımın o zamanki işlevini gören başka kanallar var.
Bir zamanlar özgün ve biricik olan zamanla sıradanlaşabiliyor benzerleri ortaya çıktığından. Ayrıca çabucak tüketip, hızla eskitmek de günümüzün bir pratiği.
On yıl nasıl da geçmiş diyorum hayretle. Yazılarım dönemin ruh hallerine tanıklık etmiş bir oranda.
Bu yazıyı bir kutlama yazısı olduğu kadar bir veda yazısı gibi de yazıyorum. Belki de bir ara vermeye, bir yenilikle geri gelmeye ihtiyacım var.
Zamanın kalbine yeni bir dokunuş lazım.
Çoğu zaman oldukça keyifli bir buluşmaydı bu.
Gözlerinizden öperim sevgili okurlarım.