Gramofon ve taş plaklar…
Gramofon ve taş plaklar…
Stella Aciman
Geçtiğimiz hafta İstanbul Çukurcuma’da dolaşırken, bir dükkânda rastladığım gramofonu görünce yine geçmiş yıllarıma döndüm. Köşkün salonundaki, büyük büfenin bir köşesinde tüm heybetiyle dururdu. Annemin Türk sanat müziği ile derin bir bağı vardı, o yüzden bizim evde Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Münir Nureddin Selçuk gibi şarkıcıların plakları süslerdi gramofonu. O gramofon şimdi bende, geçmişten bir hoş seda olarak duruyor. Gramofonun ve taş plakların Türkiye’deki geçmişini araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim.
Dünyada gramofonun yarattığı ilk yıldız Enrico Caruso ise, bizde de Tanburi Cemil Bey’dir diye yazar kaynaklar. Öyle ki, Tanburi Cemil bir efsane haline gelecek, yıllar sonra Yahya Kemal’e ‘Tanburi Cemil çalıyor eski plakta’ şiirini yazdıracaktır. O dönemlerde plakların çoğaltılması henüz mümkün olmadığı için az sayıda çıkıyor ve pahalı satılıyordu. Fakat bir gün, kovan yerine bir satıh üzerine, hareket eder kollu diyaframla plak alma ve bundan yapılan negatif matrisle, ilk nüshayı istenildiği kadar çoğaltma tekniği bulununca, plaklar ve gramofon makineleri birdenbire çok popüler oldu; kahvelerde, eğlence yerlerinde, evlerin pencerelerinde, Kâğıthane kayıklarında süslü, boyalı ve gürültülü borular görünmeye başladı.
Hermann Blumental ve kardeşi Julius… Türkiye’nin ilk ‘yerli’ plak yapan Odeon şirketinin sahipleridir. Julius’un oğlu Marcel işin başına geçer. Julius Blumental’in oğlu Mösyö Marsel’i bizim eve geldiği zamanlardan gayet iyi hatırlıyorum çünkü babamın arkadaşıydı ve bir Alman Yahudi’siydi. Odeon, sonra Orfeon… Feriköy’de 1912 yılında kendi kurdukları fabrikaları 1926 yılında Colombia tarafından satın alınır. Bir süre üretim yapıldıktan sonra, Yeşilköy’deki Gramofon Fabrika’sının kuruluşuyla birlikte kapatılır. Mösyö Marsel’in 1990’lı yıllarda, kimsesiz Yahudilerin bakıldığı Hasköy’deki İhtiyarlara Yardım Derneği’nin huzurevinde öldüğünü duydum.
“RAKIDAN ÇATLADI”
Zamanın ünlü hafızlarından Aşir Efendi, plak yapmasının yanı sıra, Bahçekapı’da bir gramofon dükkânı işletirmiş. Aşir Efendi’nin Neyzen Tevfik ile yaşadığı bir olayı Neyzen’in kardeşi Şefik Kolaylı’ya şöyle anlatmış. “Plak doldurmak için Avrupa’dan adamlar getirttim. Neyzen’e de filan gün filan saatte geleceksin, plak dolduracaksın, dedim. Aletler kuruldu, birkaç sazende ve hanende geldi. Plaklarını doldurdular ve gittiler. Neyzen’i beklediğim sırada seninki körkütük sarhoş mu sarhoş, kendini bilemeyecek derecede geldi… Şaşırdım kaldım. Adamlar aletlerin başında hazır bekliyorlar. Perişan bir haldeyim, düşündüm, bu kadar masrafın altına girmişim, Neyzen’e çalmasını söyledik. Çaldı, fakat plaklar maskaraya döndü… Epey sonraydı. Bahçekapı’da Büyük Postane’nin önünden geçerken, bir Yahudi’nin sele denilen bir sepet içine yığdığı plakları avaz avaz bağırarak sattığını görmüştüm. ‘Haydi efendiler, rakıdan çatlayan Neyzen Tevfik’in plakları 50 kuruşa… Bir daha bulamazsınız, rakıdan çatladı, öbür dünyaya gitti.’ Plaklar kapış kapış satılıyordu elbette.”
Cumhuriyet her alanda olduğu gibi, plakların ve gramofonun yaygınlaşmasında da ileri adımlar gerçekleştirdi. Önce repertuarlar ve okuyucular değişti. Plak listelerinde ‘Efendi’ ya da ‘Hanım’ gibi, adını saklayan sanatçılara sık sık rastlanırdı. Cumhuriyet bu utangaçlığı yıktı. Etiyle kanıyla gerçek kişiler ortaya çıktı. Cumhuriyet’ten önce Türk kadın sanatçılar plak doldurmazdı. Plak dolduran ilk Türk kadını ise Fikriye (Şakrakses) Hanım’dır. Muhlis Sabahattin’in ‘Ayşe’ operetinden ‘Gel okşa beni’ şarkısını Sahibinin Sesi plaklarına okuyan Fikriye Hanım, o yıllarda ‘fevkalade çok’ para kazandığını söyler.
Colombia’nın öne çıkan iki büyük starı Safiye Ayla ve Yesari Asım Ersoy’du. Sahibinin Sesi Münir Nurettin Selçuk ve Lale ile Nergis Hanımlara katalogunda yer vermişti. Odeon ise Hafız Ahmet ve Hamiyet Yüceses ‘i bünyesine almıştı.
Safiye Ayla ilk plağının öyküsünü şöyle anlatır: “Bursa Kız Öğretmen Okulu’ndan çıktım. İstanbul’a geldim, hem öğretmenlik ediyor hem de sesimi beğenenlerin ısrarı üzerine tegani dersleri alıyordum. 1929’da Darültalim Musiki’nin bir konserinde sahneye çıktım. İlk plak dolduruşumda bana hiç heyecan duyurmadılar. Önce şarap içirdiler. İhtiyar, babalık bir Alman mühendisi vardı. O şarap içerken beni çocuk gibi şımartmıştı”
PLAKLAR VE ŞARKILAR
Müzeyyen Senar da ilk müzik derslerini Kemal Niyazi Bey’den aldıktan sonra plak endüstrisiyle tanışır, “Bir gün, hocanın evine Colombia plak şirketinden birkaç arkadaş gelmişti. Sohbet, yine musiki üzerineydi. Kemal Niyazi Bey’in Müzeyyen’i yetiştirdiğini biliyorlardı. Onlar da bu küçük kızı dinlemek istediler. Dinlediler ve hayret ettiler. Ertesi günü derhal faaliyete geçildi. Müzeyyen’e plak doldurulacaktı. Nitekim Kemal Niyazi Bey ve birkaç arkadaşı sazı teşkil ettiler. Müzeyyen yüreği bir kuş gibi çırpınarak okudu. Fakat güzel okudu. Çıkarken şirket müdürü eline bir para sıkıştırdı. Para! Müzeyyen’in hayallerindeki ilk ateşi…”
Atatürk ve gramofon… Mustafa Kemal Atatürk de plaklar ve gramofonlarla ilgilenirdi ve bazı sanatçılarla bu yolla tanışırdı. Atatürk, daha sonra tanıştığı birçok sanatçıya, “sizi plaklarınızdan tanıyorum” demiştir. Safiye Ayla 1931 yılında Atatürk’e plaklarını dinlettiklerini, onun da “bu kızı bir gün bana dinletin” dediğini anlatır.
Bir gramofon şirketinin İngiltere’deki merkezi Atatürk’e bir jest olarak ufak bir otomatik plak doldurma makinesini gramofonuyla birlikte hediye eder. Arkadaşlarının dediğine göre güzel, davudi bir sesi olan Atatürk, dost meclislerinde ya da bazen yalnız kaldığı zaman bununla şarkılar dinler, ara sıra da doldururmuş. Celal Bayar’ın anılarından okuyalım: “Ata, makine geldikten sonra bol bol plak doldurur ve onları çalmaktan hoşlanırdı. Ancak Gazi plakları kimseye vermez ve derhal imha ettirirdi. Zaten plaklar 3-4 defa çalındıktan sonra adeta işe yaramaz hale geliyordu. Toplantılar ekserisinde hazır bulunan ve plaklardan birini hatıra olarak almak isteyen Celal Bayar ve Muhittin Üstündağ’ın katıldığı bir mecliste, gene bermutat Atatürk şarkı söylüyor, bazen diğerleri de iştirak ediyorlar ve sonra plaklar çalınıyordu. Bir ara Ata’yı dışarı çağırdılar. Atatürk salona giderken elindeki plağı masanın üstüne bırakmıştı. Biraz sonra geri döndüğü vakit plağı unutmuştu. Plağa yakın bulunan Üstündağ, Bayar’dan evvel davranmış ve plağı almıştı. Aradan zaman geçti. Beklenmedik bir anda, Atatürk, ‘Muhittin, plağımı ver’ dedi. Aldı ve kırdı, sonra sözüne devamla; ‘Eğer’ dedi, ‘plak vermek istersem, bu önce Celal’in hakkıdır. Çünkü sizden çok evvel bana rica etmişti.’ Ayağa kalktı ve Bayar hakkında bir konuşma yaparak plağını Celal Bayar’a hatıra olarak verdi.” Celal Bayar bu plağı Atatürk İnkılap Müzesi’ne armağan eder. Bir camekân içine yerleştirilen plağın üstündeki kâğıtta, ‘Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal’in Mahmut Celal Bey’e armağanı:1934 yazılıdır.
YALNIZLIK
Atatürk’ün yanında on iki yıl garsonluk yapmış olan Cemal Granda da anılarında, eğlence meclislerinde daima yer alan gramofondan söz eder. Hatta bunu birçok kez üstünde plak çalarken kucağına alıp bahçeye taşımıştır diye yazar. Yine Granda şöyle anlatıyor; “Ama kalabalık gittikten sonra Atatürk yalnız kalırdı. Yalnız gramofon dinliyor ve düşünüyordu. Biraz önce burasını neşeye boğan misafirler, yiyip, içmişler, birer ikişer başlarını alıp çekilip gitmişlerdir. Hepsinin evinde bir bekleyeni vardı. Çoluğu, çocuğu, eşi, anası, babası… Atatürk ise sadece düşünceleriyle baş başaydı.”
Devam edecek…
--------------------------------------------------------------
Kaynaklar;
Hafta gaz. 16 Mayıs 1934
Güneş Gaz. 8 Nisan 1987
Neyzen Tevfik ve Azlabe-i Mukaddes’i (Murat Ergün)
Müzeyyen Senar’ın hayatından hatıralar (Rebia Şakir)
Atatürk’ten Hatıralar (Celal Bayar)
Atatürk’ün Uşağı’nın Gizli Defteri (Cemal Granda)
-----------------------------------------------------------------------------------
Açıklama1;
Geçtiğimiz hafta Adres Dergisi’nde, Ozon tedavisi üzerine Dr. Saltuk Aytaçoğlu ile yaptığım söyleşiye Dr. Kandemir Berova bir açıklama göndermiş. Ben de sizlerle paylaşmak istedim.
Adres dergisinin 208. sayısında Stella Aciman imzalı yazı ( s36) hatalı bilgi içermektedir. Yazar Stella Aciman'ın "Araştırdım ve Kıbrıs'ta TEK ozon tedavisi yapan kişinin ... " şeklindeki ifadesi yanlıştır. Yazar eğer ciddi bir araştırma yapmış olsaydı, Ozon tedavisinin 2005’ten beridir Kuzey Kıbrıs'ta tarafımdan uygulandığını tespit edebilirdi.
Kliniğin ozon tedavisi ile ilgili web linki : http://berovaklinik.com/tedaviler/ozon-tedavisi/ …
***
Açıklama 2;
26 Nisan tarihli Adres kıbrıs’ta çıkan "Ozonla Vücut Gençleşiyor" başlıklı yazıda ilk paragrafta "Kıbrıs’ta tek ozon tedavisi yapan kişi Op.Dr.Saltuk Aytaçoğlu olduğunu öğrendim" denmektedir. Bu bilgi doğru değildir. Ben, European Cooperation of Medical Ozone Societies (EUROCOOP)'den onaylı (Avrupa Medikal Ozon Birlikler) Kıbrıstaki tek hekim ve eğitmenim. Hatalı bilginin en kısa zamanda düzeltilmesi için gereğinin yapılmasını rica eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
Dr.Saltuk Aytaçoğlu