1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Gregoris Yuannu yazdı: “Kıbrıs sorununun özü nedir?”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Gregoris Yuannu yazdı: “Kıbrıs sorununun özü nedir?”

A+A-

“Kıbrıs sorununun özü, Kıbrıslırum liderliği ve toplumun çoğunluğunun, Kıbrıslıtürk toplumunu siyasi bir Kıbrıslı entite olarak eşit biçimde varolmasını ve ülkenin geleceği hakkında birlikte karar vermelerini kabul etmeyişidir…”

 

george.jpg

Daha önce de sayfalarımızda görüşlerini geniş biçimde yayınlamış olduğumuz Kıbrıslırum öğretim görevlisi akademisyen, aktivist ve vicdani redci Gregoris Yuannu, “Kıbrıs sorununun özü nedir?” sorusunu sorduğu kısa bir yazı yazdı. Gregoris Yuannu, sosyal medyada Rumca olarak yayımladığı bu yazısını, ricamız üzerine İngilizce olarak da kaleme aldı… Biz de Gregoris Yuannu’nun bu kısa fakat anlamlı yazısını siz okurlarımız için İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik. Gregoris Yuannu, “Kıbrıs sorununun özü nedir?” sorusu hakkında şöyle yazıyor:

“Kıbrıs sorununun özü, Kıbrıslırum liderliği ve toplumun çoğunluğunun, Kıbrıslıtürk toplumunu siyasi bir Kıbrıslı entite olarak eşit biçimde varolmasını ve ülkenin geleceği hakkında birlikte karar vermelerini kabul etmeyişidir…

1950’de Kıbrıs sorununun nedeni buydu, 1963’teki çatışmaya yol açan şey buydu, 1974 trajedisinin arka planında da bu vardı ve bugüne kadar hala herhangi bir çözüme ulaşmamış olmamızın nedeni de budur.

Kıbrıslıtürk toplumuyla ilgili olarak çoğunluğa dayalı iki tane Kıbrıslırum perspektifi ve anlatısı mevcuttur – bunlar birbirinden farklı olsalar dahi, farklı biçimde sorunludurlar. Kimi zaman devletin siyasi hesapları bunları birleştirir ve bu da daha da büyük bir çelişki yaratır. Gözle görülebilecek derecede absürd olmasına karşın bu çelişkinin hala var olmasının nedeni, Kıbrıslırumlar’da egemen olan Kıbrıslıtürkler’in eşitliğini reddeden derin bir özün varlığıdır.

Kıbrıslırumlar’daki anlatılardan birincisi, Kıbrıslıtürk toplumunu Türkiye’nin bir aracı olarak görür ve (sonsuz) düşmanın bir parçası olarak görürler, onları bu “Yunan adası”nda yabancı bir varlık olarak görürler. Bu, Kıbrıslırum derin devletinin pozisyonudur ve Kıbrıslıtürkler’in Kıbrıslılığı’nı inkar eder. 1974 öncesinde bu pozisyon, “düşmanı denize dökme” sloganına kadar vardırılmıştı ve bunun sonuçları da bugün toplu mezarlardan çıkarılan kemiklerdir.

Kıbrıslırumlar’daki ikinci anlatı ise Kıbrıslıtürk toplumunu problemli ve dezavantajlara sahip Kıbrıslı bir öğe olarak görür, onların da Türkiye’nin kurbanı olduğunu ve bir miktar kültürel otonomiyle tolere edilebileceklerini varsayar ancak hiçbir koşul altında anayasayla garanti edilmiş kolektif siyasi hakları onlar için öngörmez.

1974 öncesinde bu pozisyon, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının iki toplumluluğunu ortadan kaldırmak ve Kıbrıslıtürk toplumunu bir azınlığa düşürmek girişimleriyle kendini ortaya koymuştur. Bu anlatı da, Kıbrıslıtürkler’i kabul edebilmenin koşulu olarak onların Türklüklerini reddeder.

Ancak hem “Rumlar’la Türkler asla birlikte yaşayamaz”, hem de “1974 öncesi Türkler’le çok iyi geçinirdik” sözcükleri yarı-gerçeklerdir.  Asıl gerçek, (ve bunu açarsak, bütün bir Kıbrıs yaratmak için) pratikte Kıbrıslıtürkler’in siyasi eşitliğini tanımak ve federal bir devlette güç paylaşımı için irade ortaya koymak gerekmektedir. 

Diyoruz ki gerçek, her zaman dile getirilmelidir ve biz de bunu yapmalıyız…”

(GREGORİS YUANNU – Türkçesi: Sevgül Uludağ- YENİDÜZEN – 4.11.2018)



OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR…

“Matyat’tan çalınan inek, çalanın annesini tepip öldürdüydü…”

Bir Kıbrıslırum okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Size anlatacağım öykü Matyat’la ilgilidir.

Matyat karma bir köy idi. 1963 olayları nedeniyle Matyatlı Kıbrıslıtürkler’i köyden kaçırmak için dıştan bazı Kıbrıslırumlar, bazı tacizlerde bulunmuşlar ve nitekim Kıbrıslıtürkler köyden apar topar ayrılarak Koççat’a sığınmışlardı…

Kıbrıslıtürkler köyden kaçınca, Matyatlı olmayan ama bölgeden olan bazı Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler’in geride bıraktığı hayvanları kendi aralarında bölüşmeye girişmişti…

Bu olaylara karışmış olan bir Kıbrıslırum askeri yetkili de, Matyatlı bir Kıbrıslıtürk’e ait bir ineği ganimet etmiş ve D… köyüne götürmüş, burada kalmakta olan annesinin avlusuna bu ineği bağlamıştı…

Tabii inek yeni “sahibi”ni tanımadığı için, hemen o akşam süt sağma vakti geldiğinde bu adamın annesi ineği sağmaya gittiğinde inek huylanmış ve kocakarıyı tepmiş, kocakarı düşüp ölmüştü…

O zaman köyde bu olay anlatılmaya başlamıştı ve senelerdir bu olay hala konuşulmaktadır.

Bu Kıbrıslırum askeri yetkili mesleğinde “ilerledi” ve üst rütbelere kadar geldi, sonra da emekli olduydu…

Ama köylüler her zaman müstehzi bir gülümsemeyle ardından konuşurlardı ve inek hikayesini anlatırlardı…

Kıbrıslıtürkler köyden kaçtıktan sonra onların mallarına da bir miktar zarar vermiş oldukları anlatılmaktadır aynı grubun… Hatta Kıbrıslıtürkler’in camisine de zarar vermişler…

Bu köyden kaçan ve Koççat’a giden birkaç Kıbrıslıtürk Koççatlı bir Kıbrıslıtürk’le birlikte ilerleyen dönemde Matyatlı birkaç Kıbrıslırum çobanı öldürmüştü, onu da hatırlarım… Koççat’tan da iki Kıbrıslıtürk genç öldürülüp “kayıp” edilmişti bazı Kıbrıslırumlar tarafından 1963-64’te…”

Bu Kıbrıslırum okurumuza paylaştığı bu bilgiler için teşekkür ederiz.

Bu yazı toplam 2203 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar