1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Grivas, Kıbrıslıtürkler’i kovduktan sonra, Latin-Levantin’leri ve Maronitler’i de kovacağız demişti...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Grivas, Kıbrıslıtürkler’i kovduktan sonra, Latin-Levantin’leri ve Maronitler’i de kovacağız demişti...”

A+A-

OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR...

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Size aktarmak istediğim önemli bir konu vardır. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten birkaç sene sonra – bu 1949 veya 1950 de olabilir – Kıbrıs’tan bir grup öğretmen, Atina’ya bir geziye gitmişti.

Atina’dayken bir sinemada toplanan Kıbrıs’tan orayı ziyaret etmekte olan öğretmenlere Grivas hitap ederek planlarını aktarmıştı.

Onlara “Giritliler’in yaptığını yapacağız” demişti. Kıbrıslıtürkler’i kovacağız ve anavatanımızla Birleşme’yi gerçekleştireceğiz... Bir de şu Latin-Levantinler var, Maronitler var, onları da kovacağız...” demişti.

Bu öğretmen grubunda annemin bir eniştesi vardı... Grivas’ın ağzından bu cümleyi duyunca şoke olmuş, Kıbrıs’ta dediğimiz gibi, bir okka olmuştu... Çünkü annemin eniştesi, akrabamız olan bir Kıbrıslımaronit’le evliydi...

Size anlattığım bu olay, herhangi bir yerde yayımlanmamıştır... Tek bildiğim bu olayın bize aktarılmış olduğudur. Atina’yı ziyarete giden Kıbrıslırum öğretmenler alınıp bir sinemaya götürülüyor ve Grivas kendilerine bir konuşma yapıyor. “Giritliler’in örneğini izleyeceğiz ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlayacağız” diyor. Ve sonra da “Kıbrıslıtürkler’den kurtulduktan sonra, Latinler’den ve Levantinolar’dan da (Maronitler’den de) kurtulacağız” diyor. Bize bunu aktaran öğretmen Maronit idi ve annemin teyzesiyle evliydi, annemin teyzesi Maronit’ti... Sözkonusu öğretmen 20 yıl kadar önce vefat etmiştir.

Ben bu öyküyü annemle babamdan duydum, annemle babam bu öyküyü birkaç kez anlattılar, Kıbrıslırum milliyetçi mentalitesini eleştirmek maksadıyla aktardılar bu olayı – annemle babam “bu Kıbrıslırum milliyetçi mentaliteye göre, tek gerçek Kıbrıslılar’ın kendilerini olduğuna inanıyorlar ve biz geride kalanlara da misafir olduğumuzu ve kendilerine müteşekkir olmamız gerektiğini düşünüyorlar” diyorlardı...

Ancak biliyorsunuz, Grivas’ın öyküsünü herhalde... Son derece önemsiz bir askerdi, kimse onu ciddiye almıyordu, bir tek deli Kıbrıslırumlar ve Makarios onu ciddiye alıyordu... Örneğin 1955 öncesinde Yunanistan’da bir politikacı olmaya kalkışmış, yüzde 1’den az oy almıştı... 1960 sonrası sanırım Yunanistan’da şansını gene denemiş ve gene başarısız olmuştu. Kendisine “kahraman” statüsü verilmiş olmasına karşın, bu kez de yüzde 2.5 oy alabilmişti.

Yunanlılar onu hiçbir zaman ciddiye almamıştı. Faşist bir işbirlikçi idi ve Almanlar’la komünistlere karşı işbirliğiyle tanınmaktaydı. İşte bu nedenle EOKA, Kıbrıslıtürkler’le İngilizler’in toplamından çok daha fazla sayıda Kıbrıslırum öldürmüştür. Nedeni Grivas’ın bu faşist işbirlikçiliğidir...”

s2-212.jpg

 


Kayıplar Komitesi tam gaz çalışıyor...”

Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis, HARAVGİ gazetesine verdiği ve “Diyalogos” web sitesinde de yayımlanan demecinde, “Kayıplar Komitesi’nin tam gaz çalıştığını” belirtti.

Pandemi nedeniyle bazı zorlukların yaşanmış olduğuna dikkat çeken Pandelidis, Kayıplar Komitesi’nin şimdi normal temposuna dönmüş olduğunu belirtti.

Kayıplar Komitesi’nin pandemi nedeniyle beş ay kaybettiğini hatırlatan Leonidas Pandelidis, COVID 19 nedeniyle askeri bölgelerdeki çalışmaların da bir yıl boyunca askıya alınmış olduğunu kaydetti ancak on gün kadar önce, on askeri bölgede Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarına askeri yetkililer tarafından izin verildiğini, böylece Kayıplar Komitesi’nin tam gaz çalışmaya başlamış olduğunu ifade etti.

Kayıplar Komitesi’nin yaz aylarında çalışmalarını arttıracağını, bunun gerek Kıbrıs’tan, gerekse yurtdışından gönüllü öğrencilerin çalışmalara katılması nedeniyle gerçekleştirileceğini de söyleyen Pandelidis, halen yedi kazı ekibinin kazı çalışmalarını devam ettirdiğini hatırlattı.

Kayıplar Komitesi’nin düşük oranda kalıntı bulmasının bir nedeninin de Kayıplar Komitesi’ne gelen her bir bilgi kırıntısının araştırılması olduğunu belirten Pandelidis, “Kayıplar Komitesi eline geçen her bir bilgiyi araştırmak zorundadır, herhangi birşeyi şansa bırakmıyoruz, çok zor ve karmaşık bir konuyu yönetiyoruz çünkü” dedi. Leonidas Pandelidis, tüm “kayıplar”ın kalıntıları bulununcaya kadar Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarını sürdüreceğini de belirterek, Kıbrıs sorunu çözümlense dahi, tüm “kayıplar”ın akibeti belirleninceye kadar çabalarının süreceğini hatırlattı.

s3-111.jpg

https://dialogos.com.cy/anoigma-ton-odofragmaton-epanekkinisi-tis-koinis-drasis-e-k-t/?fbclid=IwAR1pDllrjnm77tFBFCn7_M_kY81Jz3X30ot5SDuvGHR_c1J91jksqnWYh8s

(Dialogos’un 23.5.2021’de yayımlanan haberinden özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 24.5.2021)


 

BASINDAN GÜNCEL...

 

“Mübadelenin kayıp çocuğu Maçkalı Eleni...”

 

Trabzon-İstanbul-Kavala arasında, filmlere taş çıkaracak mübadele öyküsü... Tarih 1920’lerin başı. Kalaycı Haralumbos Hrisostomidis, karısı Ansatasiya ve küçük kızları Eleni Trabzon’un Maçka İlçesi’nde yaşıyordu. “Lambo Usta” diyordu Maçkalı komşuları Haralumbos’a. Küçük ama mutlu bir hayatı vardı üç kişilik Rum ailenin. Taa ki 1923 gelip çatana kadar.

On binlerce aileyi köklerinden koparıp tamamen yabancı oldukları topraklara savuran mübadele onları da vurdu. Ömürlerinin kalanını doğup büyüdüğü topraklara hasret geçircekler listesine girdi Hrisostomidis’ler de.

s1-245.jpg

ELENİ’Yİ KAÇIRIYORLAR

Ayrılık vakti gelip çattığında, Lambo usta eşi Ansatasiya ve 13 yaşındaki kızları Eleni’yi alıp, koca bir hayatı geride bırakıyor. Gözlerinde yaş, başlarında beş asker, diğer Rum ailelerle birlikte limanda bilinmeyen geleceğe götürecek gemiye gidiyorlar. Çok geçmeden, 300 kişilik kafilenin yolunu silahlı bir grup kesiyor. Aşık oldukları kızlardan ayrılmaya razı olmayan gençler, Eleni’yle birlikte kafiledeki bazı kızları kaçırıyor. Ne yapacağını şaşıran Lambo usta, eşini gemiye gönderip kızını aramaya karar veriyor.

4 ay boyunca kızını arayan Hrisostomidis umudunu yitirmiyor. Kızını bulup, eşini gemiyle gönderdiği Kavala’ya gitmek için dağ tepe dolaşıp her ağacın altına, her mağaraya bakıyor. Ne kadar arasa da küçük kızının izini bir türlü bulamıyor. Köydeki dostlarının “Sizden kimse kalmadı. Artık buralar senin için tehlikeli oldu” uyarılarına da kulak asmıyor. Bir süre sonra köylülerin getirdiği haberle sarsılıyor. Dünya, “Eleni ölmüş. Cesedini Maçka Deresi’nde sürüklenirken gördük” sözlerini duyan Lambo Usta’nın başına yıkılıyor. Gözyaşlarını içine akıtıp yola koyuluyor. Deniz yoluyla gitme şansı kalmadığı için karadan giden kervanlara katılıyor. Yolda eşkıyalar tarafından 4 kez soyularak, bin bir zorlukla 3 ayda İstanbul’a geliyor. Beş kuruş parasız Kadıköy’ e ulaşan Lambo Usta, açlıktan öte küçük kızının acısıyla gün be gün eriyor.

YOLU PAŞA’YLA KESİŞİYOR

Eşini Yunanistan’a gönderen kızını ise Trabzon’a ve kalbine gömen Lambo Usta ne yapacağını bilmeden Kadıköy’de dolaşırken, yolu dönemin ünlü devlet adamı Süreyya Paşa’yla kesişiyor. Konağında balo düzenleyecek olan Paşa, kalaycı bulamayınca adamları tesadüfen Lambo Usta’ya ulaşıyor. İşçiliğini çok beğenen Süreyya Paşa, hayata küsmüş genç adamın elinden tutuyor.

Karnını Süreyya Paşa’nın yanında doyuran Lambo Usta, “Durumunu düzeltene kadar İstanbul’da kal sonra seni ellerimle Yunanistan’a gönderirim” teklifini kabul ediyor. Paşa’nın yardımlarıyla Kadıköy’de kalaycı dükkanı açıyor ve kısa sürede çok para kazanıyor. Maçka’da yaşadıklarını kalbine gömen Lambo Usta, bir süre sonra kendi köyünden Antusa’yla tanışıyor. Belki de acısını tazelememek için Yunanistan’a gitmekten vazgeçiyor ve Antusa’yla evleniyor. İkinci evliliğinden de bir kızı oluyor, adını Sofiya koyuyor.

BİLİNMEYEN GEÇMİŞ

Hikayenin bundan sonraki kısmını Sofiya’nın 59 yaşındaki oğlu Avedis Kevork Hilkat anlatıyor; dedesi Lambo Usta’yı hayal meyal hatırladığını söyleyen Avedis’in hayatı zorluklarla geçmiş. Anne-babası ayrıldıktan sora Kapalıçarşı’da bir kuyumcunun yanında işe başlamış. Annesi Sofiya ise bir ailenin yanında bakıcı olarak çalışmış. Geçmişiyle ilgili sırları ve varlığından haberi olmadığı teyzesini ise annesinin 93 yaşında hayatını kaybetmesiyle öğrenmiş Hilkat. Miras işlemleri için avukatına vekalet veren Avedis, “Avukat elinde vukuatlı nüfus kağıdıyla gelince geçmişimizin hiç bilmediğim yönü ortaya çıktı. Annemin varlığından bize hiç bahsetmediği bir ablası varmış. Nüfus dökümünde dedemin ilk evliliğinden olan Eleni hayatta gözüküyordu. Hemen araştırmaya başladım” diyor.

ELENİ’DEN EMİNE’YE

Trabzon’a nüfus dökümlerini gönderen Avedis’e, aradan fazla zaman geçmeden sürpriz bir telefon geliyor. Ahizenin ucundaki ses “Annem Emine’yi araştırıyormuşsunuz” deyince Avedis’in şaşkınlığı bir kat daha artıyor. Trabzon’un tanınmış ailelerinden birinin üyesi olan Abdükadir Sümer’in nüfus dökümündeki Eleni’nin babaannesi Emine olduğunu söylemesi sır perdesini aralıyor. Avedis, hiç göremediği teyzesi Eleni’nin hikayesini, Sümer Ailesi’nden öğreniyor: Eleni, kendisini kaçıran Ali Kemal Sümer’le evleniyor. Bir süre sonra da Müslüman oluyor. Çok da dindar. 5 çocuğu oluyor ancak eşi genç yaşta hayatını kaybediyor. Ölmeden önce hep Pontusca sayıklıyor. “Zaten kızdığı zaman da Pontusca kızarmış” diyor Avedis.

Hikayenin bundan sonrasını daha da karıştığını söyleyen Avedis Kevork Hilkat, dedesi Lambo Usta’nın ilk eşinin de Yunanistan’da evlendiğini ve iki çocuğunun olduğunu anlatıyor: Çocukları yıllar sonra Trabzon’a gelip Eleni teyzemin izini buluyor. Ancak o, Yunanistan’dan gelen hiç kimseyle görüşmemiş. Kimseye gerekçesini söylememiş. Teyzemin bu yanı bir soru işareti olarak kalmış. Aslında annem de hayattayken Trabzon’a, babasının topraklarına gitti. Ama Eleni’yi ya da yeni ismiyle Emine’yi buldu mu bilmiyoruz. Bulduysa bize niye söylemedi? Bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz...

HİKAYELERİ FİLM OLACAK

Avedis, birbirlerinden habersiz olarak yaşayan iki kız kardeşi mezarları arasında taşıdığı bir avuç toprakta buluşturdu. Bu hikaye yapımcıların dikkatini çekti. Sofiya ve Eleni’nin iç burkan hikayesi film olacak.

Yaşarken kavuşamadılar ama...

Eleni, yani sonraki adıyla Emine doğduğu topraklarda Maçka’da, varlığından haberi olmadığı kız kardeşi Sofiya ise İstanbul’da toprağa verilmiş. Yaşamları boyunca birbirlerine hiç kavuşamayan iki kız kardeş, Avedis’in mezarlar arasında taşıdığı bir avuç toprakta buluşuyor. Torunları ve çocuklar ise neredeyse bir asırdır süren ayrılığın acısını çıkartırcasına her sene Maçka’da biraya geliyor.

160 kişilik yeni ailem oldu

Aileyle temas kurduktan sonra Abdülkadir Sümer’in İstanbul’a geldiğini söyleyen Avedis, ailece görüşmeye başladıklarını anlatıyor. “Birden bire 160 kişilik yeni bir ailem” oldu diyen Avedis, “Sümer ailesi bizi bağrına bastı. Trabzon’a davet ettiler. Köklerimi bulmanın heyecanıyla gittim. Yeni aileme kavuşmanın heyecanını yaşarken bir yandan da hayal kırıklığı yaşadım. Oralardan giden Pontuslar’dan geriye hemen hiçbir şeyin kalmamış olması içimi burktu” diyor.

Meğer define avcısıymışım

Trabzon’a ilk gittiğinde yaşadığı heyecanı anlatıan Avedis, ilginç bir anısını da paylaşıyor. Gülerek başladığı hikayenin sonunda hüzünlenen Avedis, Trabzon’da gezmesi için Sümer ailesinin kendisine bir şoför verdiğini söyleyip devam ediyor: “Vazelon Manastırı’na gittik. Bir ara şoför kolumdan tuttu, “Abi seni rüyamda gördüm. Buraya gelip gömüyü çıkartıyorsun. Ne olur yerini göster. Bana boğaz hakkı ver yeter” dedi. Adamcağız beni define avcısı sandı. “Böyle bir şey yok” dedimse de dinletemedim. “Eğer define peşinde bu tahribatı sürdürürsen yarın buraya kimse gelmez. Asıl define bu binaların kendisi” dedim. Ama soförü ikna etmem mümkün olmadı...”

(YÜZLEŞME ATÖLYESİ, AKŞAM gazetesinden aktarmış – 22.5.2021)

Bu yazı toplam 2036 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar