1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. “Güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız”
“Güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız”

“Güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız”

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, "Bu ülkenin kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olması, ekonomik özgürlüğünü kazanması için ağırlığımızı koyacağız ve güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız” dedi.

A+A-

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı (KTİMB) Cafer Gürcafer, "Bu ülkenin kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olması, ekonomik özgürlüğünü kazanması için ağırlığımızı koyacağız ve güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız” dedi.

Gürcafer, pandeminin dünyayı hazırlıksız yakaladığını kaydeden Gürcafer, Kıbrıs'ın kuzeyinde bu sürecin ekonomik bacağının iyi yönetilmediğini kaydetti.

Cafer Gürcafer, şöyle dedi: “Salgın yalnız bizi değil tüm dünyayı ve tüm sektörleri hazırlıksız yakaladı. Hiç kimse böyle bir salgının olacağını öngörmezdi. Turizmci, ‘geçen yıl 2 milyon turist geldi, bu yılda üç aşağı, 5 yukarı 2 milyon turist gelecek’ dedi, hatta bu sayıyı 3 milyona çıkarmaya çalıştı.

İnşaat sektörü bunu öngörerek hazırlık yaptı. Çiftçi, tarım üreticisi de ona göre üretim yaptı. Ülke ekonomisinin başında olan, bütçeyi planlayan hükümetler, siyasetçiler, bu temelde birtakım öngörülerde bulundu ama bir salgın geldi ve hepimizi bir anda yakaladı. Bu süreçte yalnızca gerçeğe yakın öngörülerde bulunarak yürünebilirdi.

Salgının başladığı ilk günden hem KTİMB olarak hem de Ekonomik Örgütler Platformu (EÖP) olarak hükümete; ‘Çok iyimser olmayın! Kötü senaryoyu hesap ederek hareket edelim, kaynakları en verimli şekilde kullanalım, çünkü bizim başka ülkelerden farklı kendimize özgü özelliklerimiz ve sorunlarımız vardır. Biz tanınan bir ülke değiliz. Merkez Bankamız yok, sıkıştığımız zaman para basamayız. Biz herkesten çok daha dikkatli ve gerçekçi davranmalıyız’ dedik.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri de o döneme denk geldi. Gereğinden fazla popülizm, bu süre içerisinde yapılması gerekenlere etki etti.  Salgın bizi alıp bir yerlere sürükledi. Doğru öngörülerde bulunamadık. 2021’in de kayıp bir yıl olacağını topluma birinci ağızdan duyuramadık. Siyasetçi, kısa günün karı olarak; toplumu bu işin çok kısa süreceğine ve bu sürenin sonunda refaha ulaşılacağına inandırmayı tercih etti. Şimdi bu gerçekler, birer şamar gibi sürekli yüzümüze vuruyor.”

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği (KTİMB) Başkanı Cafer Gürcafer, Kıbrıs Net Haber’de yayınlanan “Mesleki Eğitimde Gündem” programında Prof. Dr. Mustafa İlkan’ın konuğu oldu. Gürcafer, pandemi süreci ve sektöre etkilerine ilişkin soruları yanıtladı.

 

“Krizi fırsata çeviremedik”

Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, pandemi süreci ile ortaya çıkan krizin o dönemde fırsata dönüştürülmesinin mümkün olduğunu ancak bu hususta da doğru adımlar atılmadığını belirtti.

Gürcafer, “Biz küçük ölçekli bir ülkeyiz, bizim demokratik yapımızı olumsuz etkilemeyecek, kültürümüze, gelenek, göreneklerimize saygılı bir biçimde, yalnızca ömrünün geri kalanını huzur içerisinde geçirmek isteyen milyonlarca medeni insandan biz yalnızca 10-15 binini alabilirdik.

Paris’in göbeğinde yaşayan, yaşı 75’e ulaşmış ama cebinde 10-20 milyon parası olan ve huzurlu, salgının olmadığı bir yerde yaşama düşüncesinde olan bir sürü insan vardı. Bunlardan bir nevi turizm yaratabilirdik, yapamadık” şeklinde konuştu.

Pandeminin inşaat sektörüne etkilerini de değerlendiren Gürcafer, “salgına rağmen konut satışı devam etti. Çünkü İnşaat Sektörü Orams Davası ile çok dik bir iniş yaşamıştı. Sektör, o dönem çok büyük bir yara almıştı. O krizi yaşadığı için pandemi ile ortaya çıkan krizde de çok daha profesyonel bir yaklaşım sergiledi. Firmalarımız banka tarafından tahsis edilmiş olan krediyi ve öz kaynaklarını dondurmadan projelerini devam ettirdi. Bu projelerin devam etmesi, 70 alt sektörü de canlı tuttu. Piyasaya ciddi şekilde kaynak düştü. Ülke ekonomisine olumlu yansımalar oldu” ifadelerini kulandı.

 

“Çok çalışanı kaybettik”

Gürcafer, pandemi ile birlikte sektörün çok sayıda çalışanı da kaybettiğini söyledi.

Özellikle Türkiye’den gelen iş gücünün süreçte ülkesine geri dönüş yaptığını kaydeden Cafer Gürcafer, bu işçilerin yerinin olabildiğince deneyimli kişilerle doldurulamadığını ve bunun büyük bir sıkıntı olduğunu dile getirdi.

Sektörde hala nitelikli iş gücü açığı olduğuna dikkat çeken Gürcafer, “Bizim yerli insanlarımız da var ama bu rakam çok büyük değildir. Ücretlerin daha yüksek olmasından dolayı Rum kesiminde çalışan Kıbrıslı Türk sayısı 3-4 bindir. Ama inşaat sektöründe iş gücü ihtiyacı zaman zaman 30 binleri bulmaktadır. Bu iş gücü, bir anda gittiğinde projelerde aksama oldu ama ağır aksak da olsa ülkedeki bu sıkıntıyı inşaat sektörü sırtlayarak bugüne kadar taşıdı” diye konuştu.

 

“Tanınmamışlık sektöre iş gücü bacağında da olumsuz yansıyor”

Cafer Gürcafer, inşaat sektöründe iş gücünün yurt dışından getirilmesinin ülkenin tanınmıyor olmasından dolayı çok da kolay olmadığına işaret etti ve konuşmasının devamında şöyle dedi:

“Bangladeş’ten, Pakistan’dan, Hindistan’dan gelen işçiler var. Ancak bizim yurt dışından işçi getirebilmemiz de çok kolay değildir. Çünkü tanınmamış bir ülkeyiz.

Dubai, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, yurt dışından, Nepal’den, Bangladeş’ten, Pakistan’dan ve Hindistan’dan iş gücü alır. Buralardan iş gücü alırken önce oralara giderler. Oralarda bu işi resmi yapan, devlet kontrolü altında olan acenteler vardır. Sistem şudur; siz müracaatınızı ve talebinizi bu acentelere iletirsiniz. İşçi söz konusu ülkeye gitmeden tabi olduğu sertifikasyon kurslarına gider ve sertifikalandırılır. İşçinin iş akdi, hangi koşullarda çalışacağı ne kadar ücret alacağı ne tür hizmet vereceği önceden ülkeler arasında kurumlar aracılığı ile anlaşmalar imzalanarak ülkenize gelmeden güvence altına alınır. Bu ülkelere iş gücü olarak gidemeyen daha kalitesiz iş gücü de bize gelir.  Bu bize tanınmamışlığın olumsuz yansımasıdır.”

 

“Ara elaman yetiştirmek için ayrı projeler geliştirmemiz lazımdır”

Müteahhitler Birliği'nin bu hususta birtakım girişimleri olduğundan da söz eden Cafer Gürcafer, şunları anlattı: “Bizim bununla ilgili birtakım girişimlerimiz vardır. Örneğin ben Ankara’ya gittim ve Bangladeş Elçiliği ve Nepal Elçiliği ile görüştüm. Oralarda ‘devleti tanımıyor olsanız bile Sivil Toplum Örgütü (STÖ) olarak bizimle temas kurun’ dedik. Hem bu çalışanların, emekçi olarak haklarının korunması için hem de ülkeye gelen çalışanların daha nitelikli olabilmesi için bir girişim başlattık ama bu bizim başlatmış olduğumuz girişim, bizim iktidarlarımız tarafından da özümsenmesi ve savunulması gereken bir şeydir. Ancak siz de takdir edersiniz ki bizim ülkemizde her sene hükümet değişir, yeni bakanlar gelir. Dolayısıyla bu konuda bir mesafe kat edemedik.

Ara elaman yetiştirmek için ayrı projeler geliştirmemiz lazımdır. Bu çalışmaların ne olduğu ile ilgili bizim çok ciddi çalışmalarımız var. Ama bunları hayata geçirmek STÖ olarak yalnızca bizim yapabileceğimiz bir şey değildir.

Örneğin ülkemizde 44 adet beton santrali vardır.  12-13 adet de asfalt tesisi vardır. Bunların operatörlerini 2’şerden koysanız 100 kişi yapar. Beton pompalarının operatörlerini, ekskavatörlerin, dozerlerin, diggerloaderlerin operatörlerini koyduğunuzda ise bu rakam belki 2 bin kişiyi bulur. Bu tür operatörler, bizim ülkemize hep yurtdışından gelir ve yüksek ücret alan meslek dallarıdır.”

 

“Kalkınma arzusuna sahip siyasi iktidara ihtiyacımız var”

Cafer Gürcafer, bu meslek dallarında işçi yetişmenin KKTC’de çok mümkün olmadığını söyledi.

“Bizim bunları yetiştirmek için özel şeyler yapmamız gerekmektedir ancak bunu Sedat Simavi Endüstri Meslek Lisesi’nde veya Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde yapamayız” diyen Gürcafer,  “Ben ekskavatör veya D-8 operatörü yetiştireceksem 20-30 bin metrekarelik bir alan içerisinde, 1 km’lik bir yol yaptıracağım, sonra onu yıkıp tekrardan yaptıracağım, sonra onun asfaltını serdireceğim, sonra onun bordürlerini koydurtacağım.

Silindir operatörü yetiştireceksem bunu bir yolun sıkıştırılmasının ve sulamasının nasıl olması gerektiği ile ilgili uygulamalı olarak yapacağım” şeklinde konuştu.

Gürcafer, “tüm bunlar için altyapıya ihtiyacımız vardır ve buna duyarlılık gösteren siyasiye ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla bizim bunları düşünüp, planlayıp, projelendiriyor olmamız maalesef yeterli gelmiyor. Kalkınma arzusuna sahip siyasi iktidara da ihtiyacımız vardır” dedi.

 

“İnsan kaynaklarımızı daha efektif kullanacağımız reformlar yapabiliriz”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, günlük yaşanan bazı sıkıntılar ve bunların çözümleri ile ilgili de yapmış oldukları temasların neticesinde birtakım sonuçlara vardıklarını söyledi ve şu açıklamalarda bulundu:

“GKK’nın 3500 civarında askeri vardır. 1500’e yakını profesyonelleşmiştir. Her yıl da 2000 civarında daha gencimiz askerlik yapmaktadır.

‘Askerler profesyonelleştirilsin. 2000 kişi daha devlet istihdam etsin. Bu 2000 kişinin devlete külfeti yılda yaklaşık 160 milyon TL’dir. Ama bu 2000 çocuğumuzun kendi tercihi olsun. 1 yıl para almadan orada yatmasın. Bu çocukları hayata alıştıralım. 1 sene Planlama, İnşaat Dairesi’ne gitsin ve vatani görevini yapsın, öteki vatani görevini hastanede, diğeri belediyede yapsın. Hem bu çocukları hayata alıştıralım hem de devletin çökmüş olan bir sürü kurumunu ayağa kaldıralım. Birçok dairede eleman yok. Hiçbir yolu doğru dürüst kontrol edemiyoruz. Belediyelerde inşaatları yapı-denetim çerçevesinde doğru dürüst kontrol edemiyoruz. Yani insan kaynaklarımızı daha efektif, daha verimli kullanacağımız birtakım reformlar yapabiliriz. Bunlar hayal değildir.”

 

“Tek ihtiyacımız bizimle omuz omuza bunları hayata geçirecek siyasetçilerdir”

 

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, ülkede yapı denetim bürolarının tanımlamasını yapacak, yasal düzenlemenin yapılması gerektiğini belirtti.

Gürcafer, “Nasıl ki müteahhitlikte inşaat mühendisi, mimar, inşaat teknikeri istihdam etme zorunluluğu var. Yani patron işi, bilene emanet etmek zorundadır. Aynı şekilde proje bürolarını oluşturalım, bunun yasasını yapalım. Bir işin önce projesini yapalım. Sonra kontrollüğünü ihaleye çıkalım. Sonra işin yapımını ihaleye çıkalım. Böyle olunca devletin kendi kanatları altında, devletin maaş vermediği tam tersine kazanıp da kendine vergi verdiği kontrollük ordusu oluşacak. Dolayısıyla devlet bir işi yaptıracağında ekonomik külfet de olmadan hem istihdam yaratmış olacak hem bu işleri çok daha disiplinli bir şekilde kontrol etmiş olacak” diye konuştu.

Tüm bunların aslında ekonomiyi planlamak anlamına geldiğini aktaran Cafer Gürcafer, “bunu hayata geçirmek için de ihtiyaç olan tek şey böyle bir gailenin olmasıdır. Bunu yapacak olan da siyasettir. Biz STÖ’lerin öyle değerli çalışmaları var ki hayret edersiniz. Tek ihtiyacımız olan bizimle omuz omuza bunları hayata geçirecek olan siyasetçilerdir” dedi.

“Yürütmenin önceliği haline gelmeye ihtiyacımız vardır” diyen Gürcafer, ancak yürütmenin önceliğinin partinin kurultayı, seçim olduğunu dile getirdi ve sözlerine şöyle devam etti:

“1974 öncesinden kalan 150 civarında okulumuz vardır. Bu binaların deprem yönetmeliğine göre, elden geçirilmesi, süratle güçlendirme projelerinin yapılıp öncelikli ihalelerin oralara kaydırılması lazımdır. Buralarda eğitim gören çocuklarımızın canı tehlikededir. Kamu binalarımızın, hastanelerimizin birçoğu aynı tehlikeyi taşımaktadır ama bir türlü saray yapımından daha fazla gündem olamıyor.”

 

“Bir standart enstitüsü veya standart biriminin ivedilikle oluşması lazımdır”

Cafer Gürcafer, Güneyde, vize bürosundan projesini aldığında sistemin otomatik olarak kişiyi kontrollük bürosuna aktardığını söyledi.

Gürcafer, konuya ilişkin şunları aktardı:

“İnsanları disipline edecek olan hükümetler, devletlerdir ve insanlar adına düşünmek zorundadır.  Sistem ruhsatınızı aldığınız anda size kontrollüğü atar, o kontrollüğün nasıl bir kontrollük yapacağı ayrıca yasa ile disiplin altına alınmıştır. Mesleğini suiistimal etmesi halinde nasıl cezalandırılacağı yasa ile disiplin altına alınmıştır. Yapı denetimi dediğiniz zaman yalnızca yapı yapılmaya başladığı andan itibaren bir denetim olayı değildir. Düşüncenin oluştuğu andan itibaren denetlenmesidir. Yani proje aşamasında denetleyen vize bürosu kontrol altındadır, sonrasında malzeme alımı gelir. Bununla ilgili ülkemizde bir yapı denetimi yoktur. Dolayısıyla bir standart enstitüsü veya bir standart biriminin ivedilikle oluşması lazımdır. Bununla ilgili de hem bizim hem Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin düşünceleri ve çalışmaları vardır. Biz bunu da yapmaya hazırız. Yeter ki yürütme birazcık el versin.”

Gürcafer, ülkeye giren birçok inşaat malzemesinin de belli standartlarda ülkeye girişinin sağlanması gerektiğini kaydetti.

Gürcafer, “Bu da yapı denetimi ile ilgili bir bölümdür. Bunun dışında iş sağlığı ve güvenliği de yapı denetimi ile ilgili çok önemli bir bacaktır. Bu konuda da atılması gereken adımlar vardır. Ama bunu pratikte hayata geçirebilmek için proje ve yapı denetim bürolarının oluşturulması, ilgili yasaların süratle hazırlanması ve hayata geçmesi lazımdır. Bu olduğunda yapı denetim bürosu büyük veya küçük, sınıfına göre o inşaatın tüm aşamalarında sorumluluğunu alır, iş sağlığı güvenliği, elektrik, statik, mekanik açıdan her aşamasında işi yapıp, denetler, en sonunda da belediyeye bir rapor yazar ve ‘bu inşaata nihai tasvip belgesi verebilirsiniz’ der. O tüketici adına, devlet adına, başından sonuna kadar denetlemiştir. O büronun elde ettiği paradan devlete vergi verilmiştir. İstihdam yaratılmıştır. Üretici hiçbir sıkıntı yaşamayacaktır” şeklinde konuştu.

 

“Süratle planlı yaşama geçmek gerek”

Gürcafer, imar yasaları konusunda da çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Gürcafer, hem meslek örgütü hem de bir birey olarak şu anda içerisinde bulunduğumuz durumun plansız yaşamaktan kaynaklandığını, süratle planlı yaşama geçmek gerektiğini kaydetti.

Cafer Gürcafer, şunları söyledi: “Benim inşaat sektörü olarak 2030 yılına kadar ne kadar konut yapmam gerektiğini, nüfus yapımın ne olacağını, ne kadar yabancıya ev sahipliği yapacağımı, ne kadar yabancıya ev satacağımı bilmem lazımdır.  Ayrı bir bilimsel çalışma yaparak hangi pazarlara satmam gerektiğini tespit etmem lazımdır. Yani konut ve Pazar stratejimi yapmam lazımdır. Buna paralel, tarımımı, turizmimi, esnafımı, altyapımı planlamam lazımdır. Dolayısıyla imar planları bunlar için olmazsa olmazdır.

Bir sonraki adım da alt ölçek planlarını yapmak yani mahalle bazında ihtiyaçların tespit edilmesi ve planlanması gerekmektedir. Yabancı sermayenin ülkemizde hangi sektörleri yapıp yapamayacağı belirlemek ve öncelikle kendi insanımızı istihdam edebilmek, iş imkanları yaratabilmek için planlar yapmamız lazımdır.  Yabancı sermayeye ihtiyaç duyduğumuz sektörleri de belirleyerek o konularda yabancı sermaye için cazibe oluşturacak çalışmalar yapmamız lazımdır. Tüm bunlar da aslında planlama ile alakalıdır.

Bizim hiçbir konuda planlamamız yoktur. Lefkoşa’da imar planı vardır. Ama bu planı çok rahatlıkla delebiliyoruz. Örneğin külliyenin yapıldığı yer, Lefkoşa İmar Planı’nda konut gelişimi olan yerdir.

Planlarımızı çok çok iyi yapmamız lazımdır. Sonra da kurallara aykırı hareket etmeyi yasal düzenlemelerle çok caydırıcı hale getirmemiz lazımdır. İmar planları, Tarım master planı, kooperatifçilik, turizm master planları, Sosyo-ekonomik Kalkınma Planlarının bir parçasıdır. Bence önceliğimizin bu olması lazımdır.”

 

“Utanmak gerek”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, ihalelerin Ankara’da açılmasına yönelik hükümetin tavrını da yorumladı.

Cafer Gürcafer, “Utanmamız gereken bir durumdur. Ülkenin başında olanların utanması gereken bir durumdur. Bu durum, yönetim zafiyetinin bir yansımasıdır. Türkiye’de bir iktidar vardır ve kendi yandaşlarına iş imkanı yaratmak istemektedir. Ben bunu yadırgamam ama bir salgının içerisindeyiz, ekonomimiz dibe vurdu. Dolayısıyla çıkıp da ‘bu ihalelere bizim ihtiyacımız vardır. Siz bizi borçlandırmak yöntemi ile bu işleri yapıyorsunuz. Bunlar hibe değildir. Sayın Cumhurbaşkanının imzalamış olduğu ‘500 milyon dolar daha KKTC’ye kredi verdik’ dediği paralardan ödeniyor bunlar. Bizim ekonomimizin özellikle bu dönemde buna şiddetle ihtiyacı vardır’ deyip de bunu ülkemize getirmek için çaba sarf eden bir siyasi yapımız yoktur.

Bir de kendilerini haklı çıkarmak için neredeyse Kıbrıs Türk Müteahhidinin karalanmasına, Kıbrıs Türk Müteahhidine iftira atılmasına da göz yumuluyor” ifadelerini kulandı.

 

“Devlet olmak başkanlık sarayına, milletvekilinin bulunduğu meclise sahip olmakla olunmaz”

Cafer Gürcafer, KKTC ihale sistemini de yorumladı ve şöyle dedi:

“Bizim ülkemizde, ihale sisteminde devleti koruyan bir yöntem vardır. Bir işin önce Planlama, İnşaat Dairesi’nin veya ilgili teknik dairelerin teknik elemanlarınca keşif bedeli oluşturulur. Yani projesi yapılır ve sonra ‘Şu iş 1 milyon TL’dir’ denir. 1 milyon TL’den 1 TL fazla verdiğinizde sizin teklifiniz geçersiz olur. O, 1 milyon TL içerisinde müteahhit karı yüzde 20’dir. Yani çiftçiye, hayvancıya öngörülen o kâr marjı gibi bir kâr vardır Bunun da yüzde 10’u kırımlara gider, geriye kalan yüzde 10’dur. Hiçbir şekilde fiyat farkı delmeyen bir sistem var. Halbuki Türkiye’den gelen müteahhitlere fiyat farkı uygulaması vardır. Senin müteahhidin gözünün önünde eriyor. Müteahhidini eriten bir sistem var ve sen buna seyirci kalıyorsun. Devlet olmak bir başkanlık sarayına sahip olmak bir de milletvekilinin bulunduğu meclise sahip olmakla olunmaz. Sen bunlarla görüntü olarak bir devlet görüntüsü verebilirsin ama insanların kalbinde ve dünyanın aklında devlet olabilmen için senin bir ekonomiye, eğitim ve sağlık sistemine, tarım politikasına ihtiyacın vardır. Bütün bunları kendi kaynakları ile besleyen bir ekonomiye ihtiyacın vardır. Siyah arabalara binerek, müsteşarlar, müdürler tutarak devlet görüntüsü verebilir ama devlet olamazsın. Başını kuma gömen bir devekuşundan farkın olmaz.”

 

“Güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız”

Gürcafer, STÖ’lerinin erken genel seçimden sonra Sosyo-eknomik kalkınma planı için, bu ülkenin kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olması, ekonomik özgürlüğünü kazanması için ağırlığını koyacağını da söyledi.

Cafer Gürcafer, “İnşallah bir erken seçim yaşayacağız ve bu erken seçimden sonra biz STÖ olarak sosyo-eknomik kalkınma için, bu ülkenin kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olması, ekonomik özgürlüğünü kazanması için ağırlığımızı koyacağız ve güçlü bir hükümetin oluşmasını sağlayacağız.

Tüm bu hususlarda çok şiddetli tepkiler vereceğimiz bir döneme girmiştik ama Türkiye’de yangınlar oldu. Bu felaketin yaşandığı bir dönemde de bizim daha farklı tepkiler vermemiz hoş olmazdı. Bu düşünce ile durduk ve bekliyoruz” diye konuştu.

 

“Çağın çok gerisinden geliyoruz”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, KKTC’nin iş sağlığı ve güvenliği konusunda da çağın çok gerisinde kaldığını kaydetti.

Gürcafer şunları söyledi:

“İş Sağlığı ve güvenliği çok önemlidir. Burada da biz çağın çok gerisinden geliyoruz. 2014 yılında bir proje hazırladık ve Çalışma Bakanlığına götürdük. Dünyada artık bu ayrı bir sektördür, siz bir ihale aldığınızda ilgili firmayı ararsınız ve ‘gel beni mobilize et’ dersiniz. Bu yapı denetimi ile bir paralellik içerisinde yürüyerek gelir.  İlgili firma şantiye alanının etrafını çevirir ve o alana mobil wc, yemekhane, ofis koyar baretleri, çizmeleri verir, eğitim verir. Siz bu hizmeti satın alırsınız ve bu hizmeti satan bir sektör oluşmuştur.

Artık gereğinden fazla yapılmış yurtlara, otellere teşvik vermeyi bırakın. Bu sektörün oluşması için bir teşvik oluşturun, Kalkınma Bankasından 20-30 milyon TL kaynak ayırın, birkaç firmanın oluşmasını sağlayın, gerisi gelir. Siz devlet olarak kuralları koyun. Siz bu zorunluluğu getirdiğinizde kamu ihalelerini de bu şartnamenin içerisine koyduğunuzda ne yapacak. AB ve UNDP’ye iş yapan firmalarımız vardır. Onlar da ciddi şekilde işveren pozisyonundadır. UNDP ihaleleri bu hususta dört dörtlüktür.

Devletin açtığı bir ihalede maliyet hesabı içerisinde iş sağlığı ve güvenliği kalemi yoksa siz o insandan bunu yerine getirmesini bekleyemezsiniz. Bu konuda da yürütmenin zafiyeti vardır, gailesi yoktur.”

Bu haber toplam 2213 defa okunmuştur